Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Tunus ve sıfır noktasına geri dönüş

10 yıl önce tam da bu ay olduğu gibi, Tunus’un ekonomik olarak kenara itilmiş bölgelerinde Tunuslu Muhammed Buazizi adlı bir gencin kendini yakmasının ardından protestolar patlak vermişti.
Olay 17 Aralık 2010 tarihinde meydana gelmişti. Bu da Tunus’taki birçok kişinin devrimin başlangıç tarihi olarak merhum Zeynel Abidin bin Ali rejiminin düştüğü 14 Ocak 2011 tarihini değil de Buazizi’nin trajik bir şekilde kendini yaktığı bu tarihi esas almasına yol açmıştı.
Tabiki konumuz Tunus halkının devrimin başlangıcı olarak hangi tarihin daha çok kabul edildiği ile ilgili tartışması değil. Aksine konumuz şu soru ile ilgili: “Tunus devrimin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra bugün hangi noktada?
Tunus haftalardır birden fazla eyalette protesto hareketlerine tanık oluyor. Bunların başında da bölge halkının protestolar yapması ve önceki hükümetin yerine getirmediği taleplerini mevcut hükümetin karşılaması konusunda ısrarcı olmasının ardından senelerdir durmuş bir vaziyette olan fosfat üretimi dosyası ile ilgili “el-Kamur sorunu” olarak adlandırılan protestolar geliyor. Gördüğümüz gibi protestolar, kabullenme arayışı ile yetinme noktasından saparak devlet kurumlarının işleyişini aksatma ve devleti fosfattan elde edilen önemli gelirlerden mahrum bırakma açısından gerginliğin ve dozun gittikçe arttığı açık bir bölünmeye dönüştü. Bu da devlete karşı açıkça bir meydan okuma sayılıyordu.
El-Kamur gençleri gerçek bir kriz yarattığı ve devlete karşı gelip onu zayıflatabildiğini ispatladığı için düşmanlık diğer bölgelere de sıçramaya başladı. Bu da devletin prestijini ve tüm Tunusluların malı olan Fosfat Şirketi gibi kurumlarını savunmakta başarısız olduğunu gösteriyordu.
Devrimin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra protestoların tekrar alevlenmesinden ne anlamalıyız? Devrim gerçekten başarısız oldu mu ve ülkenin protestolar ile dolup taşması bunun canlı bir kanıtı mı?
Devrimin başarılı ya da başarısız olduğu hakkında genel ve kesin yargılarla konuşmak zor. Ancak devrimin gerçek taleplerinin karşılanmadığı ve Tunus’un bu konuda bir iki önemli adım bile atmadığı söylenebilir.
Devrim işsizlik oranının yükselmesi, yoksulluk rakamlarının artması ve demografik hacimleri toplam nüfusun yaklaşık üçte birini aşan Tunuslu gençlerin önlerinde bir gelecek görememesinin sonucu olarak ekonomik nedenlerle ortaya çıkmıştı.
10 yıl, sözde demokratik geçişe, Tunus’un yeni anayasasının yazılmasına, Ulusal Kurucu Meclis seçimlerine, 2014 ve ardından 2019’da yasama ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine tanık oldu. Hareket, bireysel haklara, ideolojik çatışmalara ve başa kimin geçeceğine odaklanmıştı. Tunus, Şükrü Belayid ve Muhammed el-Berahimi’nin öldürüldüğü siyasi suikastlara tanık oldu. Bunların hepsi oldu ancak kalkınma gerçekleşmedi. Tunus eline geçen tüm yatırım fırsatlarına ve ekonomiye destek olma amacıyla düzenlenen konferanslara rağmen kalkınma çarkı olarak yatırımı sağlamada başarısız oldu.
Sorun şu ki, pek çok hükümetin birbirini izlediği son 10 yılda Tunus’u yöneten grup kalkınmayı ve ekonomiyi mutlak bir öncelikten saymamış, maaşları ödemek, vergileri yükseltmek ve borçlanmayı en ideal zoraki bir çözüm olarak kabul etmekle yetinmişti. Bu yüzden Tunus bugün borç batağının içine saplanmış durumda ve aynı zamanda ülkede gerçek bir kalkınma göstergesi yok; zira kalkınmanın temelinde yatırım vardır.
Diğer sorun da yönetici grubun, otoritenin ve kalkınmanın temeli sayılan ve işsizlerin ve yoksulların beklentilerini karşılayacak çözüme dayalı merkezi bir fikre odaklanmaması ve aynı zamanda ekonomik baskılardan etkilenen orta sınıfı görmezden gelmesiydi. Fikir, çözüm ve anahtar siyasi istikrardı.  Diyaloglar ve müzakereler her zaman, parti kotaları, başa kimin geçeceği ve egemen bakanlık portföylerini kimin elinde olacağı ile ilgili oluyor.
Yabancı sermaye sahiplerini Tunus’a yatırım yapmaya teşvik etmek için herkesin bağlı olduğu bir dönem olsa bile yapılan müzakereler siyasi istikrarla ilgili değildi. Bunun sonucunda ise Tunus sembolik olarak yatırımı iten bir ülke haline geldi ve Tunus’un dışında maddi rahatlık ve geçim kaynağı bulma umuduyla yasadışı göç hareketi hızlandı.
Bir nevi durum kötü bir şekilde yönetildi ve vizyon, devrimin nedenleri ve liyakatlarına göre belirlenmedi. Protestoların patlak verme sebeplerini ortadan kaldırmak için de bir plan hazırlanmadı. Böylece devletin daha da zayıflamasına yol açan diğer birikimlerle birlikte devrimin kıvılcımlarının başladığı kenara itilmiş bölgelerde asgari kalkınma düzeyinin sağlanamaması sebebiyle protestolar kaldığı yerden devam etti.
Tabiki yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ekonomik durumu daha da kötüleştirdi ancak Tunus’ta yeni bir tarihi kriz var. Yönetici grup erken müdahale fikrini ciddiye almadı; bu da dinarın değer kaybetmesi, ticari enflasyon ve devletin sistemik ekonomiyi baltalayan paralel pazarlarda geçimlerini sağlamak için çözümler bulan kişilere sunacak alternatif çözümleri olmamasından ötürü mücadele etmeye gücünün yetmediği paralel piyasanın genişlemesi gibi kriz göstergelerinin daha da artmasına yol açtı.
Bu, kalkınmaya odaklanmama ve onu siyasi istikrar ve ideolojik ve çıkar temelli rekabetlerden sıyrılma koşuluna bağlamanın bir sonucu olarak gördüğümüz bir dizi ihlale yol açtı.
Evet, Tunus sıfır noktasına geri döndü; çünkü “sıfır kalkınma” diğer tüm başarıları yok edip bunların içini boşaltıyor.