Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Tek Gerçek ve Çoklu gerçek: Makul olduğunu düşünüyor musunuz?

Geçtiğimiz hafta ve daha önce yayınlanan makalelerimde doğrunun çeşitli olabileceğine atıfta bulunmuştum. Bazı değerli okurlarımızın din ve dinsizliği eşitlik olarak algıladıkları şeyden rahatsız olduklarını fark ettim. Öte yandan diğerleri ise çeşitlilik ve göreceliliği birbirine karıştırdı. Bir kısmı da iki kavramın aynı anlama sahip olduğunu düşündü.
Bu mütevazı yazıların, insan düşüncesine, ilişkilerine ve beklentilerine rehberlik eden genel benlik ve dünya kavramı anlamına gelen ‘evrensel vizyon’ dediğimiz şeyle yakından ilgili konularda tartışmayı teşvik etmesinden çok memnunum.
İnsanların çoğu, çeşitlilik kavramına karşı çıkarsa şaşırmam. Biz, farklı içtihadı yanlış ya da doğru olabilecek bir olasılık olarak değil, ciddiyetten bir sapma olarak ele alan bir tek taraflılığın çocuklarıyız. Bu nedenle çeşitlilik kavramını kısaca açıklamaya çalışacağım.
Entelektüel çeşitlilik, hakikatin, bazıları açık, bazıları belirsiz veya gizli birçok yönü olduğu önermesinden kaynaklanır. Biz bariz olanı görür ve onu gizli olan için kanıt kabul ederiz. Fikri açıklığa kavuşturmak için Mustafa Melekian Bey'den aşağıdaki örneği ödünç alıyoruz: 100 kişinin beş dakikalık kısa bir film izlediğini varsayalım. Hikaye, ses, görüntü ve renkler oldukça açıktı. Filmin sonunda, konusunu sorsanız; izleyicilerin yüzde 90 oranında bir ya da iki görüş üzerinde hemfikir olduğunu görürsünüz.
Şimdi farklı bir durumu ele alalım: Bu kez film bir saat sürüyor. Ancak başı, sonu ve diğer bazı kısımları kesilmiş, bozuk. Ayrıca bu kısımlarda ses de net değil. Yani filmin yarısı tamamen net, fakat diğer yarısı bozuk.  Filmin sonunda izleyicilere filmin hikayesini ve temasını soralım. Ne beklersiniz?
100 görüşün tamamı da birbirinden farklı olabilir. Ya da 50’si farklı olur. Ama kesinlikle bundan daha az olmayacaktır.
Bir fikri, değeri ya da vizyonu ona uygulamak ya da bir örnekle karşılaştırmak ya da onu tanımlamak ve koşullarını açıklamak için önümüzdeki dünyayı düşünüyoruz, peki gerçekte ne görüyoruz?
Dünyamız beş dakikalık bir film olsaydı, gerçeğin ne olduğu konusunda anlaşmazlığa düşmezdik. Maalesef durum böyle değil.
Dünyamız, açıkça anlattığımız o uzun filmdir. Bir yarısı gizli ve gizemli. Daima gördüklerimizden görmediklerimizi anlamaya çalışacağız. Görünene dayanarak gizli olanı anlamaya çalışacağız. Ancak hepimiz aynı açıklamaya varabilecek miyiz?
Cevaptan ikna olamadıysanız, ortaokulda hepimizin okuduğu tarih sorularından birini alın ve 10 kişiye ne olduğunu ve nedenini sorun. Hepimiz aynı kitaptan aynı hikayeyi okumuş olmamıza rağmen en az 5 farklı fikir duyacağınızı garanti ederim.
Ana sorunların çoğu karmaşıktır. Belli bir muğlaklık içerir, bu yüzden kendisini bir dereceye kadar her gözlemciye göstermez. Bu dünyaya baktığınızda kendi gözlerinizle veya zihninizle bir şeyler göreceksiniz ve belki babanızın veya hocanızın aklını kullanacaksınız. Gördüğünüz şeyin anlam ve değerine değer veren bir fikir yaratmaya çalışacaksınız veya belki de kültürel mirasınıza göre bir anlamlandırma yapacaksınız.
Bir başkası da aynısını yapacak. Onlarca kişi için de aynı durum geçerli olacak.
Acaba hangisi doğru ve hangisi yanlış yaptı? Yoksa her biri içinde doğrunun tamamını değil de ondan bir parçasını mı barındırıyor.
Biri hariç tüm görüşlerin geçerliliğini inkar ettiğinizi varsayalım. (belki de Allah’ın size bunu yapmanızı buyurduğunu düşündüğünüz için bunu yaptınız) Ya görüş çeşitliliği konusu Allah’ın bizzat kendi emri ise: Aralarında geçerli olasılıklar olma ihtimaline rağmen bazılarını nasıl reddedeceksiniz?
Adaleti sağlamanın tek yolu, tüm görüşlere ancak bunlardan herhangi birine karşı yükümlülük veya bağlılık olmaksızın mümkün olduğunca saygı duymaktır. Onlara saygı duyarsınız ve fikir olarak tartışabilirsiniz, ancak - dilerseniz - daha kolay veya daha güven verici olduğunu düşündüğünüz görüşü benimseyebilirsiniz. Her aklı başında insanın yaptığı şey de budur.