Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

40 yıllık fenomen

Amr Musa'nın kaleme aldığı ‘Senevatu’l-Camiati’l-Arabiyye’ (Arap Birliği Yılları) adlı kitabı farklı kılan, kimsenin tanık olmadığı veya detayları gizlenmiş bir tarihi süreci değil, hepimizin yaşadığı tarihi bir aşamayı birlikte düşünmemizi sağlamasıdır. Kitabın diğer bir özelliği ise, yazarının, alışılagelmiş olan gerçekleri dileklerle ve retorikle karıştıran Arap yönteminden uzak, rasyonel düşünceye sahip ve profesyonel bir adam olmasıdır. Ümmetin yaşadığı olaylar karşısında gördüğü ve duyduğu şaşkınlığı böyle bir anlatımla aktarmaktadır.
Musa’nın anıları - örneğin - Tunus, Mısır ve Libya'yı eşzamanlı olarak ‘Arap Baharı’ adı altında vuran siyasi dalgalanmaya ilişkin Arap ülkelerinin tutumlarını da içeriyor. Musa, insanı sanki bir dram filminin içindeymişcesine hissettiren bir anlatım kullanıyor. Askeri geçmişi olan üç siyasetçinin davranışlarıyla ilgili düşünmeye başlıyorsunuz. Bunlar, devrime karşı koymaktan ve kan dökülmesinden kaçınmak için hızla iktidardan vazgeçen eski Tunus Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali, istifa etmekte biraz tereddüt eden, ancak daha sonra istifa edip ülkesinde kalmaya devam eden eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve Trablus, Bingazi ve Tobruk sokaklara dökülen halka, “Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz, sıçanlar” diyen Muammer Kaddafi’ydi.
Yılların deneyimli diplomatı, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud el-Faysal, Arap Birliği'nin Kahire'deki genel merkezinde yapılan toplantıda, Kaddafi’nin bu dehşet verici sözlerine değinerek, toplantıya katılanlara şunları söylüyor:
“Kardeşler, bu insanları yok etme çağrısıdır ve kabul edilemez.”
Otuz yıldır bu köşeyi takip edenlere, ‘Kardeş Albay’ isimli bir kompleksim varmış gibi görünebilir. Kaddafi’nin tüm hukuksuzlukların yaşandığı ve en temel insan haklarının dahi ihlal edildiği on yıllık yokluğunun ardından mevcut durum bana göre tam bir muammadır. Böyle bir adamın 42 yıl boyunca Libya gibi köklü bir ülkeyi nasıl yönetmeye devam ettiğini hiçbir zaman anlayamadım. Bunun Kaddafi’nin karakteriyle ilgili bir durum olduğu tezini doğru bulmuyorum. Ne görünüşü, ne nakışlı cüppesi, ne teknolojik çadırları, ne coşkulu konuşmaları ne de Arap liderleri ve dünya ülkeleriyle ilgilenme tarzı, bunların hiçbiri hiçbir şekilde normal değildi.
Kaddafi her zaman başkalarından, özellikle de Mao Zedong'dan beğendiği alıntıları aktardı veya kopyaladı. Mao'nun Kırmızı Kitabı, Libya’da yeşil bir kitap haline geldi. Mao’nun refakatçi hemşireler fikrini kopyalayıp, ülkeden ülkeye seyahat ettiği resmi konvoylarında, dünyanın güldüğü ve Libyalıların sessizce utandığı bir tablo olarak kadın muhafızlara yer verdi.
Kaddafi kırk yıl boyunca zaman zaman beğendiği fikirleri uygulamaya koydu. Bir gün Paris Komünü fikrinden etkilendi ve bunu uygulayacağını duyurdu. Günler sonra merhum roman yazarı Ahmed İbrahim el-Fakih, bana Albay’ın (Muammer Kaddafi) Sirte'de bir konuşma yaptığını ve bu konuşmada bir yazımın kendisini övdüğünü söylediğini belirtti. Ayrıca beni Albay’ın ‘komün’ hakkındaki fikirleriyle ilgili daha fazla görüş belirtmek üzere davet eden bir grup ‘komite’ de benimle temasa geçti. O gün köşemde, söz konusu davetleri ‘Halk Komitesi’ne havale ettiğimi yazdım!
Amr Musa'nın anılarını okurken Kaddafi’ye benzer başka bir Arap şahsiyeti daha görmeyeceğiz. Ancak bu kırk yıl, sadece Libya'da değil, ‘büyük Arap ulusunun’ tamamında etkili oldu.