Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

El-Halil’in durumu

Filistin hükümetinin son izolasyon kararı çerçevesinde el-Halil’de esnaf ve işverenler tarafından başlatılan geniş bir protesto hareketi ortaya çıktı. Daha sonra siyasi güçler de faaliyetlere dahil olurken, şiddet eylemleri görülmeye başlandı. Bazı silahlılar ve güvenlik güçleri, karşılıklı olarak birbirlerine ateş açarken durum, Filistin hükümetinin durumu kontrol altına almak ve kapatma kararını uygulamak için ek takviyeler göndermesine neden oldu.
El-Halil şehri, Batı Şeria’daki en büyük şehirdir ve nüfusu bir milyona ulaşmak üzere olan en büyük vilayetlerin başkentidir. Ekonomik, ticari ve endüstriyel bir şehir olan el-Halil, bir bütün olarak ulusal ekonomi hareketine büyük bir katkı sundu. İsrail ile yapılan anlaşmalar uyarınca iki bölgeye bölünmesi bakımından, Batı Şeria’daki diğer şehirlerden farklı bir konumdadır. Bu iki bölge, şehirdeki mahallelerin çoğunluğunu içeren H1 ve İbrahim Camii çevresini içeren H2 olarak adlandırılıyor. İsrailliler, H2 bölgesine, 1967 işgalinden bu yana şehir topraklarında kurulan Kiryat Arba yerleşim biriminin bir uzantısı olarak davranıyor. Filistinliler ise İsraillilerin yerleşimci düzeyinde az, askeri ve güvenlik düzeyinde yoğun olmaları dolayısıyla H2 bölgesini, ‘Nasrettin Hoca’nın çivisi’ olarak görüyor. H2, Eski Şehrin en önemli tarihi parçasıdır. El-Halil’i farklı kılan bu özellikler, onu İsrail siyasetinin öncelikleri arasında Kudüs’ten sonra ikinci şehir yapmaktadır. Art arda gelen hükümetler, H2’yi Filistinlilerle olası çözümlerde geri çekilmenin dışında bırakılacak bir Yahudi mahallesi yapma çabalarını gizlemiyorlar.
Aynı şekilde yüzölçümü ve nüfus açısından en büyük olan şehir, askeri ve güvenlik varlığı için kalıcı bir altyapı olarak görünen yerleşim odaklarıyla çevrelenmiştir. Bu durum, şehri Filistinlilerin hissettiği bir baskı altına alıyor. Sanki köylerdeki ve harabelerdeki toplanma alanları, her yönden kuşatılmış gözaltı kampları gibi.
Öte yandan el-Halil şehri, diğer tüm Filistin şehirleri gibi, toplumun tüm bileşenlerine dayatılan siyasi ve ideolojik bir ayrılığa maruz kalmakta.
Kent içerisinde 1948 İslami Hareketi’nin etkisiyle paralel olarak Hamas’ın açık bir nüfuzuna tanık olmakta ve bu iki dini grup, birçok takipçiye sahiptir. Ayrıca ulusal güçler düzeyinde en fazla etkiye sahip olan, ancak son seçimlerde listede Hamas ile dengeye tanık olarak, koltuk kaybeden Fetih Hareketi de mevcuttur. 1948 İslami Hareket’in örgütlenme ve disiplin düzeyinde Fetih’ten yukarda olduğunu kanıtlayan şey, genellikle Fetih’in mücadelelerinin ürettiği boşluklara ve disiplinsizliğine bağlı olarak hareketin seçimleri kazanmasına olanak tanımaktadır.
En dikkat çekici olan durum, siyasi ve ideolojik sınıflandırmanın ‘el-Halil’in varlığının gücü ve kamusal yaşam üzerindeki etkisiyle karakterize edilen aşiret modeline’ nüfuz etmesidir. Aşiret, küçük aileler düzeyinde bile, çok sayıda ve hatta birbiriyle çelişen sadakatlere bölünmüştür.
Geleneksel aşiret disiplini, bir siyasi ya da ideolojik örgüte bağlı olan ve ‘herhangi bir düzeyde yapılmış seçimlerde ister sadık bir üye isterse de bir seçmen olarak örgütlenmeyi sürdürmek için’ elinden geldiğince çok unsur çekmeye çalışan oğulları üzerindeki gücünü kaybetmiştir. El-Halil’de yaşananlar da böyledir. Ancak diğer şehirlerde, vilayetlerde ve kamplarda bu durum nispeten daha az görünür.
Böyle bir gerçeklik, şehrin, Fetih’in kendisini tekel olarak görmekte ısrar ettiği hükümet üzerindeki etkisini de ortadan kaldıracaktır. Gerçekler, Fetih’in bu yöndeki kararının herhangi bir avantaj sağlamadığını kanıtladı, aksine durum boşluklar ve sorunlarla doldu. Öyle ki vatandaşlar, hükümeti hükümetleri olarak görmüyor. Etkin siyasi güçler hala hükümetin dışında olduğu için bu güçlerin, Fetih’in kararlarını sorgulamakta tereddüt etmemelerini ve çoğu zaman onları kışkırtmalarını bekleyebiliriz. Peki bu durum ne üretir?
Fetih’in son hükümeti Merkez Komite üyesi Muhammed İştiyye’nin başkanlığında, kendi adına kurmasından bu yana Filistin’in iç koşullarının bir bütün olarak önemli ölçüde kötüleştiğine tanık olduk. Nitekim halk, başka zamanlarda sönüp başka zamanlarda parlayan bir dizi krizin acısını çekmiştir ve hala bu acıyı yaşamaktadır. Her bir krizin farklı bir başlığı vardır ama hepsi çeşitli alanlardaki gerilimin ürünüdür.
İşgalin Filistinlilerin yaşamındaki güçlü varlığının bir sonucu olarak siyasi ve ideolojik gündemler dar bir alanda çatışırken ve bölünme devam ediyorken Filistinlilerin çektiği acı, bölgesel ve uluslararası düzeyde kendilerine karşı çalışan geleneksel politikanın fırtınası ve çözülmeden kalan iç krizler nedeniyle artmamalıdır.
El-Halil’de yaşananlar, yalnızca bir uyarı sinyalidir. Bu zor durumun, tüm yönleriyle Filistin koşulları için tehlikeli olasılıklarına karşı aciliyet çağrısıdır.