Hazım Sağıye
TT

Başarıları kutlamaktan başarısızlıkları kutlamaya, Venezuela ve yandaşları

Batı dünyasına muhalif cephenin davranış ve söylemlerinde dikkat çekici bir dönüşüm görülüyor; Cephe, bir zamanlar başarı ya da öyle görülen durumları kutlarken şimdi başarısızlıklarını kutluyor.
Başarı saydıkları arasında, SSCB’nin ekonomik, bilimsel ve askeri gücü, yıldız savaşlarına katılması, Küba’nın doktorları, Vietnam devrimi, ulusal bağımsızlık hareketleri, baraj ve fabrika inşaatları vardı. Bu başlıklar tartışılır olduğu kadar, bir ölçüde savunulabilirdi de.
Bugün elinde sadece Esed Suriyesi, Hamaney İranı, Chavez ve Maduro Venezuelası kaldı. İşi çok zorlaştı. Çin’in başarılarını ödünç almak da işini kolaylaştırmıyor, çünkü bu başarıları karşı çıkmakla bağdaştırmak, açıkça yalan söylemeye daha yakın.
Bu duruma düşmelerinin nedenleri, bildiğimiz gibi çok: Sömürgeciliğin sonu, sosyalist kampın ve “üçüncü dünya”daki müttefik askeri rejimlerin yıkılması, Çin’in devletçi ekonomiden piyasa ekonomisine yönelmesi, dünün Marksistlerinden çoğunun katıldığı kimlikçi popülizmin yükselişi. Fakat bu nedenlerin yol açtığı söz konusu değişim daha ziyade bir düşüş hatta çöküştür.
Gerçekten de Batı karşıtı eksenin işi artık felaketleri kutlamak, cenaze törenlerini kutlama törenlerine dönüştürmek oldu. Suriye ve İran’daki örnekleri bölge sakinleri tarafından çok iyi biliniyor. Bu kötü alışkanlıktan uzak Venezuela da payını almış.
Birkaç gün önce Venezuela’da bir genel seçim yapıldı ve Başkan Nicolas Maduro, bir önceki seçimde kaybettiği meclis çoğunluğunu geri aldı. Muhalefet seçimleri boykot ederken katılım oranı yüzde 31’de kaldı. Ancak sözde anti-emperyalist eksende şu sesler yükseldi: Zaferler birbirini takip ediyor.
Venezuela’nın başarıları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için gelin biraz geriye, 2013’e dönelim. O yıl, 1999'dan beri ülkeyi yöneten, petrol gelirlerinin beslediği refah devletine inanan "Bolivarcı Devrim"in lideri Hugo Chavez hayata gözlerini yumdu. Yerine yardımcısı Nicolas Maduro geçti. Bu değişikliğe petrol fiyatlarındaki düşüş de eşlik etti. Maduro yönetime geldikten sonra artık dayanakları ve araçları kalmayan ekonomi politikalarını yeniden ele almadı. Otoriter ve popülist tekelci politikaları gözden geçirmedi. Halkı zor kararların alımına ve sonuçlarını üstlenmeye ortak etmedi. Selefinin izini takip etti. Chavez ve Maduro’nun partisi Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi, yargı ve yüksek mahkeme gibi kurumları ele geçirdi. 2016 yılındaki seçimlerde muhalefet partileri mecliste çoğunluğu ele geçirdiler. Bunun üzerine Maduro, destekçilerinden bir "ulusal kurucu meclis" oluşturdu ve ona parlamentoyu feshetme ve yeni anayasa yapma dahil seçilmiş meclisinkini aşan yetkiler verdi. 2018 yılında Maduro, muhalefetin boykotu ve seçimlerde hile yapıldığına dair iç ve dış şüpheler ortasında kendisini yeniden seçtirdi. Resmi rakamlar oyların üçte ikisini ona verdi.
2019 başlarında Meclis Başkanı Juan Guadio, anayasanın verdiği yetkiye dayanarak kendisini geçici cumhurbaşkanı deklare etti. Orta sınıf bir ailenin çocuğu olan Guadio siyasi hayatına öğrencilik yıllarında aktivist olarak başladı, daha sonra demokratik sosyalist fikirler benimseyerek dağınık muhalefet partilerini çevresinde toplamayı başardı. Dünyadaki tüm demokratik ülkelerin aralarında olduğu yaklaşık 60 ülke kendisini tanıdı. Onu tanımayan ülkeler listesinde ise; Rusya, Çin, İran, Suriye, Küba ve Türkiye yer alıyor.
Maduro önde gelen siyasi figürlerin bir kısmını tutuklarken önemli bir kısmı da kaçtı. Sözgelimi Muhalif Halk İradesi Partisi Leopoldo Lopez İspanya’ya kaçtı. Lopez daha önce 4 yıl askeri cezaevinde kalmış, 1 buçuk yıl ev hapsinde tutulmuş, daha sonra İspanya Büyükelçiliği’ne iltica ederek 1 buçuk yıl da orada kalmıştı. Juan Guadio’ya da suçlamalar ve tehditler yöneltildi. Yurtdışına çıkması yasaklandı ve banka hesabına el konuldu.
Barack Obama döneminde, 2015 yılından itibaren belirli kişilere uygulanan ABD yaptırımları, Donald Trump döneminde 2019’da nitelik olarak genişletildi. Maduro ve çevresi ile petrol endüstrisini kapsadı. Akaryakıt veya döviz elde etmek neredeyse imkansız hale geldi.
Venezuela'nın zengin devletini sarsan ekonomik çöküş epik boyutta. Yıllık enflasyon oranı yüzde 5000’i aştı. Ülkede temel maddeler bulunmuyor. Hastanelerde bile su yok. Yaklaşık 6 milyon Venezuela vatandaşı yani nüfusun beşte biri, bazıları yaya bir şekilde ülkeyi terk etti. Bu, Latin Amerika tarihindeki en büyük toplu göçlerden biri.
Resmi anlatıya göre bütün bunların sorumlusu, ABD yaptırımları ve “ABD ajanlarının Venezuela’ya karşı yürüttüğü savaş”. Bu anlatıya inanmak için Maduro’nun politika, ekonomi, kurumlar ve parti içinde yaptığı her şeyi unutmak gerekiyor. Doğrusu böyle bir sonuç ya da trajediyi kutlamak, ölümü kutlamakla eşdeğer. Çünkü ABD’nin konvoyunda yer almamanın ve ona karşı olmanın tek alternatifi, cehennem değil.