Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Riyad Anlaşması: Yeni bir Yemen’e doğru

Yemenli taraflar arasında imzalanan "Riyad Anlaşması" geçtiğimiz kısa sürede arka arkaya başarılar elde etti. Bu başarılar, çıkabilecek herhangi bir hassasiyetten ve dayanabileceği tarihi derinlikten uzakta, kendisini inşa etmeye başlamak ve gelecekte geliştirmek için Yemen devletini geri alma hedefiyle Suudi Arabistan’ın her düzeyde ve tüm taraflarla yürüttüğü çabanın sonucudur.
Suudi Arabistan’ın Yemen’deki savaşa müdahil olmasının temel nedeni, İran rejiminin Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine komşu önemli bir Arap ülkesini işgal etmesini kesin bir şekilde reddetmesiydi. Bu amaç için Arap Koalisyonu kuruldu ve Suudi Arabistan savaşa isteyerek değil zorunlu ve mecbur, BM şemsiyesi altında ve bir önceki ABD yönetiminin tam bilgisiyle girdi. İran rejimi, bölgede aşılmaması gereken kırmızı çizgiler olduğunu bilmeliydi.
O zamanlar İran rejimi, Batılı ülkeler ve dünyanın büyük güçleri tarafından şımartıldığı bir dönemden geçiyordu. Başkan Donald Trump’ın tarihin en kötü anlaşması şeklinde tanımladığı nükleer anlaşma gereğince kendisine büyük miktarlarda ödemeler yapılıyordu. Bu rejim, Irak, Suriye ve Lübnan’dan sonra nüfuzunu daha fazla Arap ülkesine genişletmeye ve hegemonyasını dayatmaya devam edebileceğine inanıyordu. Ancak hayal kırıklığına uğradı. Dünyadaki bazı müttefiklerin bu konudaki tutumları bir yana Suudi Arabistan'ın önderlik ettiği bu güçlü ve sağlam tepkiyi beklemiyordu.
İran’ın Yemen’deki kolu Husi milisleri, bu hızlı müdahale ile ölümcül bir darbe aldı ve mükemmel, tarihi bir kurtarma hikayesiyle Suudi Arabistan, meşruiyetin sembolü Yemen Cumhurbaşkanı Abdurabbu Hadi Mansur’u kurtardı. Husiler birbirini izleyen sayısız kayıplar verdi. Savaşı uzatan ise Yemen’deki siyasi taraflar arasındaki kimi zaman kanlı askeri çatışmalar noktasına varan ihtilaflar oldu. Keza terör örgütü kabul edilen bazı siyasi İslam gruplarının bazı önemli Yemenli kurumlara sızması, BM’nin Husilerin Yemen devletini ele geçirme çabalarına son verecek kararlı bir tavır benimsememesi de.
Suudi Arabistan ve Arap Koalisyonu safları birleştirmek için bütün plan ve stratejileri uyguladı. Çabalarını meşru devlete karşı yapılan darbeyi bitirmeye, devleti geri almaya, kardeş Yemen halkının istikrar ve güvenliğini sağlamak için gerekli tüm araçları sağlamaya, Husiler’den kurtarılan ve artık ne kendisine ne de İran rejimine bağlı olan bölgeler başta olmak üzere Yemen’in bütün bölgelerinin tüm ihtiyaçlarını karşılamak için peş peşe yardımlar yapmaya yoğunlaştırdı.
Arap koalisyonu içinde yer alan bazı taraflar bu ittifaktan ayrılarak, Yemen saflarını bölmek, Yemenli taraflar arasında ihtilaflar yaratmak, Suudi Arabistan ve Arap Koalisyonu’na karşı siyasi İslam güçlerini seferber etmek için büyük bir çaba ve para harcamaya başladılar. Ancak bunlar, Yemen'deki savaşı uzatmaktan başka bir şey elde edemediler ve Yemenliler gelecekte uzun süre bu tarafların yaptıklarını hatırlayacaklar.
Suudi Arabistan ilk olarak anlaşmanın askeri boyutunu uygulayarak, tarihi "Riyad Anlaşması"nın uygulanmasını sağladı. Bunu çok geçmeden yeni Yemen hükümetinin kuruluşu takip etti. Hükümetin kuruluşu, gelecekte tüm Yemen topraklarının Husi işgalinden kurtarılması ve İran’ın işbirlikçilerinin Yemen’den kovulması için geniş bir kapı araladı.
Yemen’in özgürleşmesi ve devletin geri alınması yakın mı? Yemen’in özgürlüğüne kavuşacağı kesin, ancak yukarıda bazılarına değindiğimiz çeşitli etkin faktörlere bağlı olduğundan zamanı hakkında kati bir şey söyleyemeyiz. Fakat bugün şartlar daha fazlasını başarmak için çok uygun. İran rejimi, benzeri görülmemiş sertlikte ABD yaptırımlarına maruz kalıyor, birçok dosyada açıkça görüldüğü gibi bu yaptırımlardan kaynaklanan zayıflıktan ve acizlikten muzdarip. Bu acizliğin en önemli göstergelerinden biri de İran içinde veya İran’ın büyük bir nüfuza sahip olduğu ülkelerde önemli komutanlarına karşı düzenlenen suikastlar. Son olarak İran nükleer programının babası hedef alınırken, ondan önce de el Kaide’nin en tehlikeli liderlerinden biri öldürülmüştü. Bu iki operasyon da Tahran’da gerçekleşti. Bu yılın başında da İran rejiminin en tehlikeli ve kanlı adamı Kasım Süleymani Irak’ta tasfiye edilmişti.
Bütün bunlara ilaveten İran ekonomisi, İran’da yaşamın her alanında ve dış ilişlilerinde görülen ciddi bir acizlik ve zayıflıktan muzdarip. İran’ın hiçbir önemli dosyada ve dünyanın hiçbir yerinde bir ilerleme kaydedememiş olması bu zayıflığını net bir biçimde gösteriyor. Zira gerek devletler gerekse şirketler olsun dünyada İran ile iş birliği yapan herkes, ABD’nin katı yaptırımlarının tehdidi altında. Mevcut ABD yönetimi ile yeni yönetim arasında meydana gelebilecek herhangi bir ihtilaf bir yana, Yemen devletinin yeniden kurulması yolunda yeterince ilerleme sağlamak için hemen şimdi çalışmalara başlanmalı.     
İran rejiminin zayıflığını kanıtlayan göstergelerden biri de, İran halkını bu yıl başından itibaren görülen koronavirüs salgınından koruyamaması, yaşadığı sıkıntı ve zorlukları hiçbir şekilde azaltamamasıydı. Oradan gelen rakamlar, İran halkının sağlığı ve hayatı konusunda karşı karşıya olduğu ihmalkarlık ve talihsizliği, rejimin İran halkını hiçbir şekilde ilgilendirmeyen terör, kaos ve savaşları desteklemekle meşgul olmakta direttiğini gösterdiği için üzücü.
Riyad Anlaşması’nın uygulanması, Yemen halkına Yemen topraklarından faaliyet gösterecek, tüm Yemenli tarafları arkasında toplayacak, Husilerin Yemen devleti ve başkenti Sana’ya el koymasını engellemeye yönelik tüm çabaları birleştirecek, barışçıl Husileri eskisi gibi Yemen halkının bir bileşeni olmaları için bilinen bölgelerine geri döndürecek yeni bir hükümet veriyor. Husilerin hain ve işbirlikçi liderlerini ise Yemen devletinin, adalet ve hukukla yargılaması, devletin egemenliğine ve heybetine boyun eğmelerini sağlaması gerekiyor.
Suudi Arabistan’ın Yemen’e verdiği destek, dün ve bugün gibi gelecekte de devam edecek. Bu Suudi Arabistan’ın değişmez Yemen politikasıdır ve Arap Koalisyonu da bu politikanın ortağı ve destekçisidir. Yemen devletinin istikrarı, Suudi Arabistan ve onun Arap ittifakındaki güçlü müttefiklerinin doğrudan çıkarınadır. Ortak çıkarlar ise süreklilik ve kalkınmanın garantisidir.
Yeni Yemen hükümeti, bu önemli başarılar üzerinde yükselmeyi garantilemek için, isyana yol açanları, hangi slogan ve grubun arkasında yürüdüklerine ve hangi düşmana hizmet ettiklerine bakmaksızın ayrılıkçıları takip etmekte kararlı olmalı. Elbette Yemen halkının bileşenlerinin umutlarını, beklentilerini ve taleplerini de tam anlamıyla dikkate almalı. Önümüzdeki dönemde yaşanabilecek herhangi bir ihtilafı çözmekte savaş değil politik yaklaşımı benimsemeli. Büyük sorunlara gelince, Yemen topraklarının tamamının kurtarılması ve devletin geri alınmasından sonra doğal, istikrarlı ve güvenli bir ortamda tartışılabilir. Son olarak, Suudi Arabistan’ın Yemen’e verdiği tam destek ve dayanışma Riyad Anlaşması’nın uygulanmasını, daha büyük adımların atılmaya başlanmasını, destekleyici bölgesel ve uluslararası pozisyonların harekete geçirilmesini, toprağın büyük bir bölümünün kurtarılmasını ve tarafların birleştirilmesini sağladı. Geriye, bu yaklaşımla devam etmek ve kazanımları değerlendirmek kalıyor.