Sevsen Şair
TT

Fransız uyanışından yararlanmak

Fransa Mısır'a silah satıyor ve silah satışlarının önceden olduğu gibi insan hakları dosyasıyla hiçbir ilgisi olmadığını teyit ediyor!
Avrupa Parlamentosu’nun ve Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi’nin (EEAS) raporlarını hatırladım. Bu raporlar, söz konusu dosyayı gözümüze sokuyor, aktivist olarak sınıflandırdığı teröristlerin haklarıyla ilişkilendiriyor, onlara karşı kanuni yaptırımlar konusundaki endişelerini dile getiriyor ve insan haklarıyla ilgili durumumuzu düzenleyene kadar bizi bazı anlaşmalardan menediyor!
Peki Fransa'da ne oldu?
Bu büyük stratejik değişimin nedeni nedir?
Fransa Fransa’dır, sol soldur.
İnsan hakları dosyaları da her zaman gündeminin ilk sıralarında yer almıştır.
Mısır Mısır'dır, Mısır devleti de Mısır devletidir.
Peki Cumhurbaşkanı Macron'un büyük işaretleri olan açıklamayı yapmasına neden olan şey nedir?
Fransa'nın, herhangi bir devletle olan ilişkisinde, solun en önemli dosyalarından biri olan ‘insan hakları’ dosyası dışında hiçbir dosyanın temel alınmadığını söylemek ne anlama gelmektedir?
Macron, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile düzenlediği ortak basın toplantısında, bir diyalog politikası benimsemenin, ortaklardan birinin terörizmle mücadele ve bölgesel istikrarı sağlama gücünü etkileyebilecek bir boykot politikası benimsemekten daha etkili olduğuna inandığını söyledi.
Fransa’ya da dokunmasının ardından terörizm kavramında bir değişiklik mi oldu?
Mısır ve Bahreyn’de biz, Avrupa solunun insan hakları anlayışından dolayı daima sorun yaşadık.
Avrupa her zaman ülkelerimizde radikal ve ayrılıkçı grupları destekledi. Bunun sebebi onlara karşı uyguladığımız kanunlar karşısında duydukları memnuniyetsizlikti.
Kanunlarımızı keyfi, uygulamalarımızı baskıcı olarak görüyorlardı. Aynı zamanda bu radikalizm yanlısı grupların unsurlarını insan hakları aktivistleri olarak değerlendiriyorlardı.
Bu değişim yalnızca Mısır için bir zafer değil, aynı zamanda Fransa’nın daha önce kabul etmek ve itiraf etmek istemediği bir gerçeğe dair yeni bir farkındalıktır.
Bu gerçek, Müslüman Kardeşler de (İhvan) dahil olmak üzere İslamcı grupların, tehditleri yalnızca Mısır’a değil Fransa'ya da ulaşan terörist gruplar olduğudur. Fransa, barındırdığı ve ‘haklarını’ savunduğu bu grupların ideolojilerini dayatmak için şiddete başvuran ayrılıkçı gruplar olduğunu, ulusal kimliklere karşı çıktıklarını ve devlet içinde bir devlet yaratmada ısrar ettiklerini fark etti. Mısır'ın bu grupla neden uğraştığına ancak şimdi ikna oldu. Onlara Fransız vatandaşlığını ve tüm vatandaşlık haklarını verdiği için ulusal kimliği de empoze etmeye çalıştı. Fakat bu kişilerin tüm ayrıcalıklardan faydalanmak istemelerine rağmen devlete karşı yükümlü olmayı reddetmeleri karşısında şaşırdı. Bu süreçte söylediklerimizi artık dikkate almaya başladı ve uyandı.
Nitekim biz, genel bir rehbere ya da yüce bir rehbere bağlı dini grupların, devlete, yasalarına ve kimliğinin dokusuna ayrılıkçı olduğunu ısrarla söyledik. Bu grupların devletten ayrı ve ayrılıkçı çerçeveleri olduğunu ifade ettik.
Fransa ile birlikte ‘bu grupların herhangi bir devletin varlığı için büyük bir tehlike oluşturduğuna’ kanaat getirdik. Mısır'ın İhvan konusunda mustarip olduğu şey buydu. Ayrıca Bahreyn, Lübnan, Irak ve Yemen'in de ‘yüce bir dini Rehber’e’ bağlı diğer gruplardan dolayı çektiği acı buydu. Bu gruplar, ait oldukları ülkenin kimliğini kabul etmeyi reddediyor, ancak tüm haklarından yararlanmak istiyorlar. Şii ve Sünni gruplarla ilgili sorunumuz, Fransa'nın bugün ayrılıkçı gruplarla karşı karşıya olduğu sorunla aynıdır.
Fransız uyanışı üzerine hareket etmemiz gerekiyor. Mısır'ın Avrupa soluyla iletişim kurarak yaptığı şeyi yaparak gecikmiş olan bu farkındalıktan istifade etmeli ve Avrupa'da bir hareketi tetiklemeliyiz.
Dini grupların ‘ılımlılığı’ konusundaki naif sol genellemelerin dikkatini çekmemiz gerekiyor.
İran ve Türkiye gibi ülkelerin bu gruplara yönelik hoşgörüsünün tehlikesi hususunda uyarıda bulunmalıyız. Bu, herhangi bir ülkenin milli güvenliğini ilgilendiren ciddi bir meseledir.
Fransa’nın kendi arka bahçesinde yetiştirdiği bu vahşetten çektiği acıyı, tüm Avrupa ülkeleri de çekecektir.
Arap ülkelerinde kuşatma altına alınan söz konusu gruplar, terörist projelerini bu bölgede uygulamada başarısız olduktan sonra Avrupa’ya uzanmak zorunda kalacaklardır.
Bu gruplar, sol ideolojiyi kendi çıkarları ve Avrupa ülkeleri içindeki konumlarını güçlendirmek için kullandılar. Kendi varlıklarını ve gettolarını inşa etmek için azınlıklara ve mültecilere destek, hak, hukuk ve özgürlük gibi ilkelerden faydalandılar.
‘Fransız kimliği’ savaşı onlarla yüzleşmenin ilk aşaması olabilir, ancak kesinlikle son olmayacak.
Şimdi geç de olsa uyanan Avrupa bilincini, güvenliğimiz ve istikrarımız için kullanmamız gerekiyor. Mısır’ın yaptığını yapmalı ve hareketimizi ona göre belirlemeliyiz.