Bülent Şahin Erdeğer
TT

Dışı İslami içi ulusalcı kavramların kaosu (2)

Etnisite ve ırk kavramlarının gerçekliği de tartışmalıdır. Saf bir ırkın mevcudiyetinin olmamasının yanında, ırkın değişkenliği ve muhayyerliği de masaya yatırılmalıdır.
"Etnik", Batı'da öteki anlamında kullanılırken daha sonraları soya bağlı farklılıkları tanımlamaya yönelik anlam değişikliğine uğramıştır.
Ancak bilinmektedir ki akrabalık ilişkileri farklı soylar arası bir hayli geçişken olup sadece coğrafi-biyolojik etkenlere bağlı insan farklılıklarını ifade eden soy özellikleri de saf bir ırkı oluşturamaz.
1935 yılında sosyolog Lulian Huxley ve A. C. Haddon; ırk, kültür ve ulus kavramları arasındaki karmaşıklığı çözmek için insan gruplarını tanımlamada ırk teriminin kullanılmasının bilim sözcük dağarcığından çıkarılmasını önermekte ve ırk teriminden kasıtlı olarak uzak kalarak bunun yerine etnik grup veya halk kelimelerini kullanacaklarını belirtmektedirler.2
Micheal Banton, bu dönemlerde Birleşik Devletler’de İtalyan, İrlandalı, Polonyalı Amerikalılar ve benzer grupların (benzer grupların hangileri olduğu belirtilmemekle beraber kavramın Avrupalı göçmenlere yönelik kullanıldığı düşünülebilir) etnik azınlık olarak nitelendirildiğini yazmaktadır.3
Müslümanlar açısından sorun, "biz" bilincimizi oluşturan Kur'ani ilkeleri mi yoksa modernitenin kavramlarını mı referans alacağımızdır.
Bu açıdan ulusçuluğun, gerçek anlamlarını boşaltarak yerine istediği anlamları yüklediği ve maalesef galat-ı meşhur haline getirerek kitlelerin zihinlerine işlediği kavramları yeniden orijinal anlamlarıyla tanımlamamız gerekir.
Bunların başında şüphesiz "millet" ve "kavim" kavramları gelmektedir. Kur'an'da tanımlanan "millet"; cinsiyet, etnisite ya da hemşerilik gibi irade dışı birliktelik için kullanılmamakta, aksine insanların kendi özgür iradeleriyle tercih ettikleri düşünce ve yaklaşımlar, inanç sistemleri etrafında toplanan insanlar bütünü için kullanılmaktadır. Özellikle de İslam ümmeti için dinî bağ anlamında millet tabiri kullanılmıştır. Yine kavim, karye ve ashab tabirleri de farklı kültür ya da özellikler taşıyan her cins grup için kullanılan genel tabirlerdir.
Örneğin bir coğrafyada aynı dili konuşanlar ya da aynı mesleğe sahip insanlar birer kavimdirler. Kavimin Türkçe'deki karşılığı grup ya da birlikteliktir.
Hucurat Suresindeki bağlamda geçtiği üzere aynı etnisiteye sahip olsalar da Allah farklı grupları farklı kavimler olarak tanımlamıştır:
"Ey iman edenler! Size fâsığın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme kötülük edersiniz de yaptığınıza pişman olursunuz."(Hucurat, 49/6)
Burada Kavim tabirinin savaşılan gruplardan herhangi birini karşıladığını görmekteyiz. O coğrafyada aynı dili yani Arapça’yı konuşan her bir grup için kavim ifadesi kullanılmaktadır.
Aynı surenin 9. ayetinde iki Müslüman grup için "taife" tabiri kullanıldıktan sonra müminlerin kardeşliğinden yani biz bilincinden bahsedilmektedir.
Müminlerin kardeşliğiyle ilgili ayetin akabinde farklı gruplar/kabileler halinde bulunan ve o dönem itibariyle aynı dili konuşan Müslüman kavimlerin (grupların, kabilelerin) birbirlerine üstünlük beslememeleri gerektiği hatırlatılmaktadır:
"Ey inananlar! Bir kavim bir diğerini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olarak isimlendirilmek ne kötüdür. Tövbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir. Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir." (Hucurat, 49/11-12)
Siyak ve sibakta görüldüğü gibi ayetlerin akışı; bölgede bulunan, aynı dili konuşan (bugünkü ulusçu tanımlamaya göre aynı ulusa ait) Arapların her bir grubuna kavim denmektedir.
Ve konu, kötü niyetli kişilerin asılsız haber taşıyarak bu gruplar arasında fitne çıkarma tehlikesidir. İyice araştırma yapılması gerektiğidir.
Konu, kabilecilik-aşiretçilik yaklaşımının yerilmesi ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci anlamına gelen "takva" kavramıyla kimlik tanımlanarak son bulur:
"Ey insanlar! Biz, sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için sizi kabilelere ve şubelere (gruplara) ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda (Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde) en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi mükemmelen bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır." (Hucurat, 49/13)
Kur'an'ın kullanımında kavim, herhangi bir etnisiteyi ya da dil bağını değil özellikle nüzul ortamında bölgedeki herhangi bir kabileyi-gruplaşmayı ifade etmektedir.
Ancak süreç içerisinde kavim kelimesinin kullanımı etnik gruplara, sonra da ulus kimliğiyle özdeşleştirilerek kullanılması maalesef yanlış anlamalara sebep olmaktadır. İnsanlar dünya üzerinde farklı farklı özelliklere sahiptirler.
Şüphesiz dillerin, örflerin ve adetlerin farklılığı; zenginliktir, çeşitliliktir. Ancak kavim kelimesi sadece bu anlamı barındırmaz.
Nasyonalistler için kavmiyetçi tabiri kullanmak da İslam birliği anlamında İslami enternasyonalizm tabirini kullanmak da yanlıştır.
İslami çevrelerdeki kavimi etnisiteyle ya da ulusla eşdeğer gören önyargıyla enternasyonalist bir İslam kardeşliğini savunan söylemler ciddi biçimde modernitenin etkisine maruz kalmışlardır.
Oysa bugün a-nasyonalizm olarak tanımlanan ve enternasyonalist algı hatasına dikkat çeken tavır, fıtrata daha uygun bir yaklaşım sergilemektedir.
Ulusun kurmaca, beşeri bir tasarlama olduğuna vurgu yapan bu tavır insanın doğallığını önemsemektedir.
Bu açıdan bakıldığında İslam, ulus kurgusunun sanallığına karşın tüm gezegenimizde doğal etnisitelerin, örf ve adetlerin, dillerin ve renklerin her birini bir çeşitlilik, zenginlik olarak görmekte ve insanların gruplaşmalarını, kavimleşmelerini değil ancak hukukun üstünlüğünü, ilahi adaletin hakemliğini ve ferdî arınmayı kimlik ölçütü olarak tanımaktadır.
Kur'an, insanları kan bağı bulunmasa bile kardeşlik bağıyla (49/10) birleştirirken, imanı olmayan oğlu (11/46) aileden saymaz, yakın akrabalarla bile dostluk kurmayı reddeder (9/23, 58/22). Farklılıkların dikkate alınacak yegane ölçütü Allah'a karşı duyulan sorumluluk bilincidir (49/13).
Kur'an, insanlar arası fıtri farklılıkları, Allah'ın ayeti olarak görmektedir:
"Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır." (Rum, 30/22)
"İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise, Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek korkar' Hiç şüphe yok Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır." (Fatır, 35/28)
Kavim [Qavm] kelimesini etnisite ya da ulus anlamıyla aynileştirenler yanlış bir tasavvur inşa ettiklerinden yanlış çıkarımlar ve düşünceler ortaya koymuşlardır.
Aynı şey daha da vahim bir haliyle "millet" teriminin başına gelmiştir.
Millet kelimesi, Kur'an'da "Sen onların milletlerine tabi olmadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. De ki: 'Herhalde yol Allah yoludur.' Şanım hakkı için sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, onların arzularına uyacak olsan, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı bulunur." (Bakara 2/120) ayetinde görüldüğü üzere Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam özelinde "din/yaşam tarzı" anlamında kullanılmıştır.
Yine aynı surenin 130. ayetinde "İbrahim'in milletinden, kendini bilmezden başka kim yüz çevirir? Gerçek şu ki, Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, ahirette de hiç şüphe yok ki o iyiler arasındadır." (Bakara 2/130) denilerek İbrahim (a)'in hayat tarzı, dünya görüşü yani dini kastedilmektedir. Bu, açıkça 135. ayetten anlaşılmaktadır:
(Yahudiler ve Hıristiyanlar Müslümanlara:) Yahudi ya da Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in milletine (dinine) uyarız. O, müşriklerden değildi. Aynı kullanım Âl-i İmrân 3/95; Nisa 4/125; En'am 6/161 ayetlerinde de tekrarlanmıştır.
Kavim ve millet kelimelerinin birlikte kullanıldığı aşağıdaki ayet de dikkat çekicidir: "Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki:
(Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya milletimize (dinimize) döneceksiniz'" (Şuayb): İstemesek de mi? dedi." (Ar'af 7/88).
Şuayb'ın içinde yaşadığı grup [kavim]; İslam milletine mensup peygamberi ve müminleri kendi dünya görüşlerine, yaşam tarzlarına, dinlerine yani milletlerine döndürmeye zorlamaktadırlar.
Rasulullah Şuayb'ın cevabı da şöyle olmuştur:
"Doğrusu Allah bizi kurtarmış iken sizin milletinize (dininize) dönecek olursak  bir yalan söyleyerek Allâh'a iftira etmişiz demek olur, ona dönmemiz bizim için olacak şey değildir, meğer ki rabbimiz Allah dilemiş olsun, rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmış, biz Allah'a dayanmışız, ey bizim rabbimiz kavmimizle bizim aramızı hakk ile fetih buyur, sen fatihlerin en hayırlısısın." (Ar'af 7/89)
Yine Hz. Yusuf, şöyle demektedir:
"(Yûsuf) şöyle dedi: 'Size rızık olarak verilen yemek, henüz size gelmezden önce bunun yorumunu size haber vermiş olurum. Bu (yorum) Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir (bu bilgileri Rabbim bana lutfetti). Ben, Allah'a inanmayan, âhireti de inkâr eden bir kavmin milletini (dinini) terk ettim." (Yusuf 12/37)
Görüldüğü üzere millet kavramı din kavramına eşdeğer olarak anlamlandırılmış ve kullanılmıştır.
Oysa ulusçuluk kendi kimliğini insanlara benimsetebilmenin yolunu dini kavramların içlerini kendi cahili anlamlarıyla doldurarak, onları istismar etmekte görmüştür.
"Dini kimlik" anlamına gelen millilik dini kimliğe alternatif olarak üretilen ulus kimliğin eş adı haline getirilmiştir.
Bu anlamda Kur'an'dan baktığımızda "Türk milleti" ya da "Kürt milleti" tanımlamasının bir anlamı yoktur.
Kur'an'a göre İslam milleti, Hıristiyan, Yahudi, müşrik milletleri yani dinleri vardır.
Bu bağlamda baktığımızda Türk, Kürt ya da başka bir dil-ırk temelli unsuru modern anlamda kullanan millet tanımlaması ulusu karşılamakta, Milli Güvenlik Kurulu'ndan tutun da milli bayramlara vb. kullanımlarda hep kurgusal-sahte ulusallık kastedilmektedir.