Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

Marx, Heidegger ve timsah

Tahran'daki yönetici elit zümrenin, General Kasım Süleymani'nin ölüm yıl dönümü nedeniyle anmalarla meşgul olduğu bir dönemde, Humeyni hareketi bir başka sembolünü, Ayetullah Muhammed Taki Misbah Yezdi'yi kaybetti.
86 yaşındaki din adamı, ayakkabı üreticisi anlamına gelen lakabını Cifeteşî’den Misbah’a dönüştürdü. Humeynicilik kurulduğundan beri mollalar arasında Arapçada ‘allame’ kelimesiyle ifade edilen ‘Super Scientist’ ile anılan tek kişiydi. ‘İmam Humeyni Araştırma Merkezi’ Başkanı ve Humeyni'nin dini ve siyasi mirasının sorumlusu sıfatıyla ‘yaşayan en büyük İslam filozofu’ olarak pazarlandı.
Bununla birlikte Misbah Yezdi’nin belki de en temel farkı, Yüce Rehber Ali Hamaney etrafında inşa edilen kişilik kültüne sahte bir dini temel sağlamadaki rolüdür. Belki de Hamaney’in olağanüstü bir adımla Misbah Yezdi’nin ‘cenaze namazını’ bizzat kendisinin kıldırmasının nedeni de buydu.  Hamaneyin dini ritüelleri gerçekleştirmesini sağlamak için güvenlik güçleri karmaşık lojistikle uğraşmak zorunda kaldı. ‘Yüce Rehber’in koronavirüs salgını nedeniyle karantinada olduğu göz önüne alındığında Misbah Yezdi’nin naaşı, Tahran’ın güneyinde defnedilmesi için geri döndürülmek üzere askeri bir helikopterle Hamaney’in sarayına götürüldü.
Cenazeye katılmalarına izin verilen seçilmiş grup, enfeksiyon testlerinden geçmek, maske takmak ve sosyal mesafeyle ilgili diğer protokollere uymak zorunda kaldı. Bazı söylentilere göre Hamaney, ‘ağabeyimiz’ ve ‘İslam tarihinin en büyük hocalarından birinin’ anma töreninde neredeyse ağlamak üzereydi.
Liderin sarayından yeşil ışık yayılırken devlet kontrolündeki diğer din adamları da Misbah Yezdi'nin çoğunlukla felsefe ve teoloji alanındaki hayali başarılarına övgüde bulunan açıklamalar yaptılar. Geleneksel Şii din adamlarının rejimden uzak olduğunun bir başka işareti, Kum, Meşhed ve Necef'teki hükümet dışı Ayetullahların hiçbiri Misbah Yezdi'nin yasını tutmak bir yana, ölümünden bahsetmedi bile.
Resmi ruhban çevreleri dışında Misbah Yezdi, Humeyni cemaatinde hak etmediği yerde olan belki de en nefret edilen kişiydi. Yaygın takma adı ‘timsah’ idi, çünkü yüzünün şekli karikatüristlere rezil amfibi canavarı hatırlatıyordu.
Misbah Yazdi ile ilk olarak 1970'lerde, kendisini Alman filozof Martin Heidegger'in öğrencisi olarak tasvir eden filozof Ahmed Fardid'in takipçisiyken tanıştım. Fardid Almanca bilmediği için, Heidegger hakkındaki bilgisi, okuma eksikliğine ve Fransızca veya Farsça çevirilerin yanlış okunmasına dayanıyordu.
Fardid'in Heidegger anlayışı iki yanlış inançla özetlenebilir: Toplumun düzene ve bu düzeni uygulamak için sorgulanamaz bir lidere ihtiyacı var. Ayrıca tüm farklı biçimleriyle Marksizm'e karşı derin bir nefret olduğunu iddia etti. Bu nefreti, Misbah Yezdi'ye ve İslam Cumhuriyeti'nin resmi filozofu olacak Muhammed Reza Davari Ardakani gibi diğer öğrencilerine empoze etti.
1970'lerin ortalarında, grup Şah'ı gerekli sosyal düzeni garanti edebilecek tartışmasız bir lider olarak kabul etmeye hazır görünüyordu. Şah rejimi, grubu, güvenlik servislerinin yanlış bir şekilde ana tehdit olarak gördüğü komünizmle mücadelede yararlı gördü.
Ancak bu kötü bir zamanlamaydı. Çünkü İran çok geçmeden devrimci bir döneme girdi ve Şah mevcut rejimi korumaya çalışmak yerine havlu atmaya ve kan dökülmesini önlemek için sürgüne gitmeye karar verdi.
Ayetullah Humeyni devrimin sembolü olarak ortaya çıktığında, grup onu örnek ve sarıklı güçlü bir lider olarak görmeye başladı.
Ardakani, Misbah Yezdi de dahil olmak üzere grubun bazı üyelerinin 1962'de Şah'a karşı ilk ayaklanmada Humeyni'ye sempati duyduğunu açıkladı. Şah'ı devirmek ve Molla'ya tabi olma konusunda çok fazla zorlukla karşılaşmadılar. Ancak böyle bir dönüşüm, İslam'ı yüce bir Arap fenomeni olarak gören fanatik ‘Aryan’ olan ve Fransız şarapları hakkındaki bilgisi Pers İmparatorluğu'nda rakipsiz olan Fardid için daha zordu. Bununla birlikte Hitler'i ideal lider olarak niteleyen hocası Heidegger gibi Fardid de Humeyni'nin lehine seslere izin verdi. Böylece sadece koltuğunu korumakla kalmadı, belki de hayatını kurtardı.
Misbah Yezdi, yeni rejimin ilk yıllarında Sovyet yanlısı ‘Tudeh’ (kitleler) Partisi de dahil olmak üzere çeşitli komünist grupların liderleriyle bir dizi tartışmaya katılarak bir televizyon yıldızı oldu.
Tüm hesaplara göre ‘timsah’ turların çoğunu kazandı. Komünistlerin, ‘Humeyni'nin yanılmazlığına’ ek olarak devrimin ‘İslami’ doğasını ve yeni düzeni tanımaları gerektiği gerçeği gibi bir avantaja sahipti.
Misbah Yezdi'nin büyük bir düşünür olarak ünü, Tudeh Partisi'nin baş teorisyeni İşhan el-Tabari ve parti lideri Nureddin Kiyanuri de dahil olmak üzere birçok önde gelen komünistin Marksizmi terk edip Şiiliğin Humeyni versiyonuna geçmesiyle yükseldi. Gerilla lideri Farrokh Negahdar gibi diğer Marksist-Leninist kahramanlar, İslam Devrimi'ni dışarıdan savunmak için Avrupa'ya gitti.
Bu televizyon zaferlerinden cesaret alan Misbah Yezdi, Heidegger'i yanlış anlamasını destekleyecek İslami kaynaklar bulmaya çalıştı. Bunu, her gücün ilahi bir kaynağa sahip olduğunu ve yalnızca masum imamlar veya dünyayı hiçliğe düşmekten güvende sabit tutan ‘çivi’ rolünü oynayan güvenilir mirasçıları tarafından kullanılabileceğini belirten İmamlık teorisinde buldu.
Bu doktrinde sıradan insanlar, anladıkları gündelik meselelerin ötesine geçen kararlar almaya yetkili değildir. Misbah Yezdi, Farsça beyitleri olan ünlü Sufi Mevlevî'den (Arapça Rumi) şöyle bir alıntı yaptı:
“Allahım, bizi bize bırakma, bırakacak olursan vay halimize”
Misbah Yezdi, Hamaney'i her konuda sorgusuz sualsiz hemen itaat edilmesi gereken ‘ideal lider’ olarak gördü. Resmi ‘Raj News’ gazetesinin haberine göre Misbah Yezdi, ölüm döşeğindeyken tek bir dileği bulunduğunu, bunun liderin elini ve henüz öpmediği ayaklarını öpmek olduğunu söyledi.
Misbah Yezdi, “Bugünkü İslam tek bir cümleyle özetlenebilir: Lidere mutlak itaat” cümlesinin de sahibiydi.
Liderin çeşitli mevkilere seçimlere izin vermesi övülesi bir durumdu. Ancak kimse bunun bir hak değil, bir hizmet olduğunu unutmamalı. Hamaney'i ‘Gaib İmam’ın dönüşüne kadar ‘ideal lider’ olarak kabul etmek, iktidardaki kırk yılı boyunca hiçbir hata yapmamış olmasından açıkça anlaşılan bir gerçekti. Bugün insanlık, aşağı seviyedekilerin anlayamayacağı ilahi bir planın parçası olarak On ikinci İmam'ı ‘bekleme’ aşamasını yaşıyor.
İranlılara sunulan seçenekler; Marx ile Heidegger veya komünizm ile Nazizm’di. Tartışmaya ve oylamaya kimsenin katılmasına izin verilmedi. Ama belki de artık İranlıların kafalarını kullanma ve kendilerini düşünmeye başlama zamanıdır.