Halid Berri
TT

Yumuşak diktatörlük

WhatsApp’tan yeni sözleşme şartlarını kabul etmem gerektiğini belirten bir bildirim aldım. Söz konusu sözleşmede bundan sonra ‘Facebook’taki ‘iş’ konuşmalarını saklayabileceğime dair bir açıklama dikkatimi çekti. Ardından 8 Şubat’a kadar yeni şartları kabul etmezsem WhatsApp hesabımı kaybedeceğim yazıyordu.
İşim de özel hayatım da büyük oranla WhatsApp’a dayalı. Her iki durumda da gizlilik konusunda Facebook’a güveniyorum. WhatsApp, kendini sohbetlerin mahremiyeti vurgu yapan ve buna önem vermesiyle tanıtan bir iletişim aracıdır. Konuşmalarımın Facebook üzerinden saklanması fikrinin şüphemi artırması çok doğaldı. Çünkü bu, ana şirketin ,yani Facebook’un WhatsApp görüşmelerime erişmesini sağlayan altyapının yerinde olduğu anlamına geliyor. Bir başka deyişle WhatsApp’ın her zaman övündüğü konuşmaların uçtan uca şifrelenmesi gibi bir durum söz konusu değil.
Daha fazla ayrıntı öğrenmek için araştırma yapamaya karar verdim. Aldığım basit bildirimin büyük bir sorun haline gelmesine şaşırdım. Şu an dünyanın en zengin adamı olan Elon Musk, bu konunun ciddiyeti konusunda uyardı. Takipçilerine işlerini daha güvenli hizmetlere geçmek için hızlı bir şekilde düzenlemelerini tavsiye ederek ‘Signal’i önerdi. İşin garibi, bu bildirimin ben Şarku'l Avsat için ‘Yumuşak diktatörlük’ isimli makalemi hazırlarken gelmiş olması. Yazının girişinde yıllar önce kutladığımız mutlu bilgi dünyası, bizi medya kurumlarının bilgi üzerindeki kontrolünden kurtardığını ve bu egemenliği bireylere verdiğini söylediğimiz sosyal medya dünyasının daha dar bir dünyaya dönüştüğünü yazdım. Peki, neden? Basitçe, medya ürünleri için dağıtım ağı beş nokta ile sınırlı: ‘Google’, geri kalanını serbest bıraksa bile gördüklerinizi düzenleme konusunda radikal bir yeteneğe sahip. ‘Twitter’ ve ‘Facebook’ size neyin ulaşacağını ve sizin ne paylaşacağınızı, böylece yayılımı istedikleri gibi kontrol edebilir. ‘Amazon’,  kitap ve sisli kitaplar için önemli bir kaynak. Ancak aynı zamanda perde arkasında AWS aracılığıyla küresel dolaşım ve büyük bir veri potası konumunda. Son olarak da görsel ve işitsel bilgi dünyasında yazılı kelime dünyasında Facebook ve Twitter'a paralel olan Apple, en büyük uygulama mağazasını yönetiyor.
Bu beş dağıtım noktası yeni dünyada bilgi (bilgi +düşünme ) egemenliğinin temelleri haline geldi. Ancak geleneksel medyadaki öncüllerinden, yalnızca bilginin çıkışı veya kaynağı olmasıyla değil, aynı zamanda gece gündüz sizi dinleyebilmesi ve düşüncelerinizi, yiyecek ve içecek konusundaki eğilimlerinizi, sesinizin tonunu ve yüzünüzü bilmesiyle ayırt ediliyor.  Bu, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar ne istihbarat ne de rejimin elde edemeyeceği bir bilgiye sahip olunduğu anlamına gelir. George Orwell’in ünlü romanı ‘1984’teki ‘Büyük Biraderin’ dahi sahip olamadığı bir güç.
En güçlü diktatörlüklerden olan televizyon ve gazeteler, beyin yıkama becerisine sahipti. Ama sizi şahsen izleme yeteneğine sahip değillerdi. Seyirci olarak halen kendinize ait bir alanınız vardı. Sizi dinleyemiyor, sundukları ya da sunmadıkları ile kendinizden memnun olup olmadığınızı bilmiyorlardı. Sizi kimin ziyaret ettiğini ve bu ziyaret sırasında ne konuştuğunuzu bilmiyorlardı. Günlük güzergâhınızdan haberdar değillerdi.
Bu beş sütun -Big Tech-, birbiri ile rekabet halinde. Büyük şirketler, küçük şirketleri yutar. Tıpkı mega şirketlerin büyük şirketleri yuttuğu gibi. Bu, piyasanın doğasıdır. Bu, kanunen ele alınabilecek bir risk içeriyor. Ancak en tehlikelisi hepsinin aynı fikirde olmasıdır. İşte sizi ipek iplikler ve hoş kokulu, rahatlatıcı bir gaz sızıntısı ile öldüren yumuşak diktatörlüğe böylece varmış oluyoruz.
Kâr için rekabet edecekler, ancak kültürel ve politik ‘değerler’ üzerinde anlaştılar. Seçilmemiş bir dünya düzeninin başı olmak için hepsi belirli bir siyasi ekibin tarafında yer aldı. Onların önünde siz bir hiçsiniz. Temelde daveti kabul etme veya reddetme seçeneğiniz yok. İsteseniz de istemeseniz de boyun eğecekseniz.
Bunu son zamanlarda kültürde ve düşüncede, politik doğrulukla ve fesih kültüründe gördük. Seçkin yazarlara, sanatçılara ve akademisyenlere uygulandığına şahit olduk. Tıpkı batmış isimlerde gördüğümüz gibi. Bu durumu ayrıca stream (ev yayını) hizmetleri aracılığıyla yapılan sinir bozucu kültürel telkinlerde de gördük. Ancak buna devlet başkanları düzeyinde, küresel ve yerel siyasette de şahittik.
Uluslararası medyanın ‘Arap Baharı’ olarak adlandırdığı dönemde, bu iletişim araçlarının bir bireye kendini ifade etme ve resmi medya engelini aşma yeteneği verdiği söylendi. Ancak bireyler kendilerini ifade ettiklerinde ‘Brexit’ gibi bir şeyi destekleyebileceklerini veya Donald Trump gibi resmi kurumun dışından bir başkan seçebileceklerini keşfettiğimde, kendilerini istedikleri gibi ifade etmelerinin ‘mutlak bir iyilik’ olmadığına karar verdim. Size algoritmalar musallat ettiler. Amaçlarına tam olarak ulaşılamadığında, yönetici ahtapot kollarını uzattılar.
Sadece ABD’yi değil, dünyayı ‘komuta sütunları’ olarak böldüler. Örneğin Tevekkül Karman ve onunla birlikte çalışan ekip, Ortadoğu bölgesindeki Facebook sayfalarında ne söylenip ne söylenmeyeceğine karar verebilir. Okuldaymışsınız gibi sınıf cezalarına maruz kalabilirsiniz: Bir gün, üç gün, bir ay ya da sonsuza kadar yorum ve paylaşım yapmaktan men edilebilirsiniz. Aynı zamanda partizanlarının açık provokasyonlarına da izin verebilir. Buradaki tarafsız algoritma ve genel kurallar amaca tam hizmet etmeyecektir.
İşin garibi, özgürlük sloganları atan akımların bu gelişmelerden mutlu olan gruplar olmasıdır. Bu mutlu eden ve kapsamlı bir şekilde sızabilen dikte gücü, dünyanın herhangi bir yerinde tanık olduğumuz bir diktatörlükten çok daha kötüdür. George Orwell’ın ulaştığı en kötü hayalden bile daha kötü. Büyük Birader (Big Brother) ile Big Tech’in kıyaslanması ne hoş.
Böylece, açık politik ve kültürel hedeflerle görünür hale gelen, düşüncelerinizi, kulaklarınızı, görme yeteneğinizi ve ruh halinizi kontrol eden bir pencere ve bir damar ile görünür hale gelen görünmez bir sömürge dünyasına giriyoruz. Üstelik Big Tech, sizi baskı altına alırsa övgü almanıza izin vermez. Sizi bastırır ve sonra kendini yüceltir.