Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Uzlaşmayı yöneten üç menfaat

Körfez’in 6 ülkesi bu yılki zirvede, 40 yıldır devam eden yıllık toplantılarda daha önce yaşanmayan iki adıma tanık oldular. Birincisi, 6 ülkeyi aynı çatı altında birleştiren Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) 50’inci yılının başlangıcıydı. İkincisi, Konsey içinde durumun aslına dönmesi, 5 Haziran 2017’de Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn tarafından alınan Katar ile ilişkileri kesme kararının sonlandırılmasıydı.
KİK’in 41’inci Zirvesi’nin 5 Ocak’ta Suudi Arabistan’ın kuzeybatısındaki el Ula’da gerçekleşmesi, her yönden olumlu bir atmosferle çevrilmesi, bu eski şehrin tanık olduğu bu önemli olayın bir günde ortaya çıkmadığına, arkasındaki kesinlikle uzun bir çalışma döneminin ürünü olduğuna dikkatimizi çekiyor. Hadimul Haremeyn Şerifeyn Kral Selman bin Abdulaziz’in liderliğindeki Suudi Arabistan’ın bunda önemli, büyük boyutlu ve genişlikte olduğunu tahmin edebileceğimiz bir rol oynadığı muhakkak.
Gelişmeleri takip edenler, zirvenin faaliyetlerini ve sonuçlarını geniş bir perspektifte ele almayı denediklerinde, kendisini yöneten, ilk andan itibaren ona giden yolun taşlarını döşeyen, bu yolun üzerindeki engeller ne olursa olsun başarılı olmasını garanti eden üç istikrarlı ilke göreceklerdir.
İlk ilke, 3 buçuk yıl önce alındığı andan itibaren ilişkileri kesme kararının bir tarafı olan 5 başkentten her birinin ulusal menfaatlerini gerçekleştirme arzusudur. Her halükârda ilişkileri kesme kararının taraflara zarar vereceği bir sır değildi. Dolayısıyla kararı sonlandırarak bu zararı durdurmaya yönelik tüm çaba ve girişimler, aynı zamanda bu 5 ülkenin her birinin ulusal menfaatlerinin gereklerini de dikkate alıyordu.
İkinci ilke, KİK ile cisim bulan Körfez evinin birliğini korumak ve duvarlarından herhangi birinde görülen çatlağı onarmak için çabalamak. Her yönden esen rüzgarlar ve fırtınalar karşısında 40 yıl boyunca dimdik duran, bu süre boyunca kaçınılmaz olarak yoluna çıkan engelleri aşan KİK’in bunun gibi geçici bir kriz ile istikrarının sarsılması ve dayanaklarının zayıflaması uygun olmazdı. Bu noktada, belki de 6 üye ülke arasındaki bu eşsiz bağı tarif etmek için kullanılan “Körfez evi” ifadesi üzerinde durmalıyız. Zira Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt, Katar, Umman ve Bahreyn hükümetlerinden önce halkları arasındaki bağları tanımlamak için “ev” sözcüğünden daha anlamlısı bulunamaz. Aradaki bu bağ ancak aynı evin çocukları arasında bulunabilir.
Üçüncü ilke, aynı anda birinci ve ikinci ilkeyi de içeriyor. Bu ilke, ülkelerin ulusal menfaatleri zedelenmiş ve Körfez evi uzun yaşamını etkileyen bir krizle yüzleşirken amacına ulaşması imkânsız Arap menfaatleridir.
El Ula Zirvesi’nde elde edilen kazanımlar, üzerine inşa edilecek bir temel olarak yeri doldurulamaz. Devam etme ve sürdürmekten başka alternatif yok. Bu uzlaşıdan memnun olmayan ve KİK’in varlığından rahatsız olan bölgesel taraflara karşı daha fazla puan kaydetmeye çalışmaya devam etmenin yerini hiçbir şey tutamaz. Tahran’ın KİK’in yeniden birleşmesinden ya da zaman içinde güçlenip daha dirençli hale gelmesinden mutlu olacağını düşünebilir miyiz? Ankara’nın Kahire, Riyad, Abu Dabi, Manama ve Doha’nın aynı masada buluştuğunu görmekten hoşlanacağını ve rahat uyuyabileceğini düşünebilir miyiz?
İran ve Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerine kısa bir bakış, ilişkilerin kesildiği 3 buçuk yıl içerisinde bu iki devletin faaliyetlerinin birden fazla Arap toprağında arttığını ve hızlandığını gösterecektir. Bütün bu süre boyunca perde arkasından bu anlaşmazlığı körüklediklerinden bir an bile şüphemiz yok.
Bütün bunlar, birbirine bağlı bu üç halkayı olabildiğince güçlü kılıyor. Bu iç içe geçmiş halkaların ilki, sınırları daha geniş olan KİK’in temsil ettiği Körfez menfaatleri halkasıdır. Ve daha da geniş olan Arap menfaatleri halkası...
Bunların hepsi aynı noktada birleşiyor; birleşik Arap menfaatleri. Hepsi nihayetinde tek bir genel menfaati amaçlıyor; o da Arapların iyiliği.
Zirvenin sonuç bildirgesine gelince… İki temel husus üzerinde durmalıyız. İlki Mısır ile ilgili olan şu paragraf:
“KİK’in üye devletler arasındaki koordinasyon, iş birliği ve entegrasyonun Arap ulusunun yüce hedeflerine hizmet ettiğini öngören temel tüzüğünden hareketle, Mısır Cumhuriyeti'nin el Ula Deklarasyonu'nu imzalaması, kardeş Mısır ile KİK ülkeleri arasındaki kardeşlik ilişkilerinin güçlendiğini teyit etmektedir.”
Mısır’ın bildirgenin bu paragrafının anlamını destekleyen pratikteki uygulamalarına baktığımızda, Kahire’nin Körfez güvenliğinin kendisi için kırmızı çizgi olduğunu sürekli vurgulayan açıklamalarını görürüz. Mısır yeri her geldiğinde bu anlamın gücünün altını çizdi.
KİK Temel Tüzüğü, yıllık zirveye ev sahipliği yapan ülkeye, katılımının yararlı ve üye ülkelerin menfaatine olacağını düşündüğü herkesi davet etme hakkı veriyor. Suudi Arabistan tarafının Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri’ye daveti de buna dayanarak yapıldı. Bu davetin bir dayanağı daha vardı; o da bu zirvenin, Kahire, Riyad, Abu Dabi ve Manama ile Doha arasında 3 buçuk yıl süren ve daha da uzamaması gereken siyasi ilişkileri kesme kararını sonlandırmaya tahsis edilmiş olmasıydı.
Zirvenin bildirgesinde dikkati çeken ikinci nokta, kendisine “Kabus ve Sabah Zirvesi” adı verilmesiydi. Bu adı almasının nedeni yalnızca eski Umman Sultanı Kabus bin Said’in geçen yılın başında, eski Kuveyt Emiri Sabah el Ahmed’in de sonunda aramızdan ayrılmış olmaları değil.
Kabus bin Said, KİK’i kuran 6 lider arasında hayatta kalan son isimdi. Bu liderler; Kral Halid bin Abdulaziz, Şeyh Zayed bin Sultan, Şeyh Cabir el Ahmed, Şeyh İsa bin Selman ve Şeyh Halife bin Hamad’tır. El Ula Zirvesi, kurucularının yokluğunda düzenlenen ilk KİK zirvesi olduğu için uzlaşıyı gerçekleştirmekte başarılı olmasının anlamlarından biri de, ikinci nesil liderlerin birinci neslin açtığı yoldan ilerlemeyi sürdürebilecekleri ve KİK’in başarılarına yenilerini ekleyebilecekleridir.
Şeyh Sabah el Ahmed’e gelince; hayatta olduğu sürece ilişkilerin kesilmesi kararının tarafı olan 5 ülkeyi bir araya getirebilecek ortak bir nokta bulmaya çalıştı. Vefatına kadar bu gereksiz ilişkileri koparma kararını sona erdirecek çözümü aradı.
Uzlaşıya giden yolda ulusal menfaatlerin güçlü bir etkisi oldu. Onunla birlikte ve aynı ölçüde Körfez’in menfaatleri ile Arap menfaatlerinin de... Bu üç menfaat, mantıktaki başlangıç ile sonuç arasındaki ilişki gibi zirvede tanık olduğumuz sonuçlara götüren ilk adımlar oldular.