Memun Fendi
TT

Gücü yönetmek ona ulaşmaktan daha önemlidir

ABD Başkanı Donald Trump’ın 70 milyonu aşkın oy almasına rağmen yönetimden ayrılması, güce ulaşmanın önemine karşılık onu koruma, öncelikle kamu yararına, ikincisi meşruiyetin yenilenmesi için kullanılması hakkında temel soruları gündeme getiriyor. Bu bağlamda, eski Mısır cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile Donald Trump arasında bir karşılaştırma yapmak, ilk bakışta epey çekici geliyor. Her ne kadar bu karşılaşmanın mantıklı bir sonuca ulaşması mümkün değilse de, Mısır’da Müslüman Kardeşler ile Trump yönetiminde Cumhuriyetçi Parti ve iktidara ulaşmaları, ardından güç yönetiminde (management of power) başarısız olmaları arasındaki benzerlik, güce ulaşmak mı yoksa onu yönetebilmek mi daha önemli sorusuyla ilgili bazı karanlık noktaları aydınlatabilir.
Elbette Müslüman Kardeşler ile Trump’ı aynı cümlede kullanmak bazılarının ilgisini, hatta tepkisini çekebilir. Ancak burada ele almaya çalıştığımız, Müslüman Kardeşler ya da Trump değil, gücün cazibesine kapılan herhangi bir siyasin liderin kötü yönetimi, bir siyasi liderin düşüncesizlik veya pervasızlık ya da her ikisiyle, nasıl bir zaferi hezimete dönüştürdüğü, takımını ve destekçilerini yasallıktan yasa dışılığa sevk ettiği düşüncesidir. Onunla birlikte iktidar partisinin ideolojisinin sosyal olarak kabul edilen ve ılımlı bir akımı temsil eden ideolojiden, radikal, marjinal, reddedilen, aşırılık, terör ya da her ikisiyle karakterize edilen bir harekete dönüştüğünü incelemektir.
2013’te Mısır’da iktidara ulaştığında, bu fırsatı boş yere harcayan Müslüman Kardeşler’in başına gelen de bu. Müslüman Kardeşler güce ulaştıklarında hem parlamentoda çoğunluğa sahiplerdi hem de cumhurbaşkanlığını kazanmışlardı. Ancak, kötü yönetimle geçen 1 yıldan sonra, kendilerini bir terör örgütü olarak kayıtlı buldular. Bu durumda, 70 milyondan fazla Amerikalının Trump'a oy vermesine yol açan geniş bir popülist eğilim olarak bazılarının korktuğu Trumpizm de yerel bir  terör örgütü olarak sınıflandırılan faşist bir gruba dönüşebilir mi?
Trump ABD başkanlığını kazandığında, 60 milyondan fazla oy ve Biden'ın son seçimde Seçiciler Kurulu’ndan aldığı oyun aynısını, yani 306 oy almıştı. Ne var ki, Trump, yanlış yöneterek ve 6 Ocak 2021'deki Kongre Binası baskınını destekleyerek ya da dizginlemekte isteksizce davranarak siyasi sermayesinin tamamını har vurup harman savurdu. Destekçileri, büyük bir destek gücünden kendisi ve bir bütün olarak Cumhuriyetçi Parti için siyasi bir yüke dönüştü. Bu grup, yerel terörist ve radikal damgası yedi. Bu noktada şu sorular öne çıkıyor: İçindeki aşırılıkçı hareketlerin ortaya çıkmasının ardından Cumhuriyetçi Parti'nin geleceği nedir? Cumhuriyetçi Parti, Trump’ın, Trumpist popülerliğin ve radikal çoğunluğun mu yoksa Trump’ın aleyhine oy kullanan ve azledilmesi çağrısı yapan eski başkan yardımcısı Dick Cheney’nin kızı Temsilciler Meclisi üyesi Elizabeth Cheney’nin partisi mi olacak?
Elizabeth Cheney, babası ve onlarla birlikte eski başkan George Bush, Cumhuriyetçi Parti içindeki ılımlı kanadının çekirdeğini oluşturuyorlar. Bush grubu partinin kontrolünü yeniden ele geçirip üyelerini merkeze ve ılımlığa çekebilecekler mi yoksa Trump partiyi aşırılığa sürükleyebilecek mi? Yahut parti biri aşırılık yanlısı Trump, diğeri ılımlı Bush kanadı olmak üzere ikiye mi bölünecek?
Biden’ın 4 yıllık başkanlık dönemi, Cumhuriyetçi Parti’yi eski haline getirmek için yeterli olacak mı? Trump’ın kızı Ivanka aracılığıyla yönettiği ve İngiltere’de Nigel Farage’in kurduğu Brexit Partisi’ne yakın bir kanat mı göreceğiz? Yoksa Ivanka, Fransa’daki Marine Le Pen gibi hiçbir seçim kazanmayan aşırı sağın bir adayı mı olacak?
Senatör Marco Rubio yerine Cumhuriyetçi Parti’nin Florida senato adayı olarak Ivanka Trump'ın siyasi geleceğine dair söylenenler, artık gizlilik olmaktan çıkıp parti kulislerinde açıkça konuşulmaya başlandı. Bazı iş adamlarının Trumpizmi yaşatma ve Ivanka’yı destekleme konusundaki şevki de bu haberin önemini artırıyor. Trump’ın en önemli popülist danışmanlarından ve destekçilerinden Stephen Bannon, Ivanka’nın popülizm ateşini körükleyebilecek ve Trumpizmi yaşatabilecek tek kişi olduğunu düşünüyor. Ivanka Trump birkaç yıllık senatörlükten sonra başkanlığa aday olabilir. Cumhuriyetçi Parti içindeki popülistlerin pembe senaryoları bu.
Mısır ile yaptığımız karşılaştırmaya dönecek olursak, demokratik veya otoriter olsun her devlet içinde nehrin ortasında bulunan ve akıntı yönünü ve seyrini belirleyen akım gibi bir orta akım olduğunu söyleyebiliriz. ABD’de Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler bu orta akımı temsil ediyorlardı. Ancak iş adamı ve dizginlenemez bir at gibi olan Trump, bu orta akımın dışından geldi. Başkanlığı döneminde gücü yönetmekte ya kendisine destek olacak birini bulamadı veya aceleciği ve dikkatsizliği, savunma, dışişleri ve enerji bakanları ile ulusal güvenlik danışmanı olsun ekibini sürekli değiştirmesi, sahip olduğu gücün sınırlarını ve dünyanın en önemli ülkesinde gücü yönetmek için ihtiyaç duyduğu aşinalık ve anlayışı değerlendirme, idrak etme becerisinden onu mahrum etti.
Mısır’da da Cemal Abdunnasır, Sedat, Mübarek ve sonrasında Sisi nehrin ortasındaki akımı temsil ediyorlardı. Ancak Mursi, farklı bir arka plandan gelmişti. Bu nedenle sahip olduğu yetkileri ve önemini yanlış anladı ve tüm yetkileri elinde toplamasını sağlayacak anayasal bildiriyi deklare etti. Daha sonra Sedat’ın katillerini Kahire Stadyumu’nda toplayıp, onlara sanki ana akımlarmış gibi hitap etti. Aynı Trump’ın Beyaz Saray önünde destekçilerine yaptığı ve örtülü bir biçimde de olsa Kongre’yi basmaya azmettirdiği son konuşmasında yaptığı gibi. Bu konuşma ve sonuçları bardağı taşıran damla oldu. ABD toplumunun çoğunluğunun Trumpizm ile terörü veya Trumpizm ile radikalliği birbirine eş görmesine sebep oldu. Aynı şey Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in de başına geldi. Otoriter bir rejim ile demokratik bir rejim arasındaki güç yönetimiyle ilgili karşılaştırmamız burada sona eriyor.
Sanırım bundan sonra Trump ve Trumpizmin durumu, Trump'ın İngiltere’deki arkadaşı Nigel Farage ile Fransa'daki Mary Lupen’in durumuna daha yakın olacaktır.
Bu görüşüm eğer zamana dayanabilirse, Cumhuriyetçi Parti'yi önümüzdeki 4 yıl içinde eski haline getirmenin zor olacağı görülecektir. Dolayısıyla bölgemiz, 8 yıllık Demokrat Parti yönetimine hazır olmalı.
Son bir dikkat çekici nokta kalıyor o da; Cumhuriyetçi Parti'yi etkileyen bu çatlak, ya Amerikan siyasetinin ve ekonomisinin yapısındaki daha ciddi bir hastalığın yansıması ise ve bu hastalığın semptomları Demokrat Parti’de de görülürse? Burada denklem daha karmaşık hale geliyor ve Amerikan siyasi haritasının genlerini yeniden okumamızı gerektiriyor.
Bununla birlikte, yarışta biri Demokrat Parti, diğeri Cumhuriyetçi Parti olmak üzere iki attan birine bahis oynamam istense, aklımı kullanıp, zarar ve karı hesapladığımda önümüzdeki 8 yıl için Demokrat Parti’ye oynamayı seçerdim. Daha önce Trump’ın geleceğini öngörmekte başarılı olmuştum, dolayısıyla bu bahiste de doğru tahmine yaklaşacağımı düşünüyorum.