Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, dünyada basın özgürlüğüyle ilgili yayınladığı yıllık raporunda, İranlı gazeteci Ruhullah Zam’ın kaçırılmasına, kapalı kapılar ardında yargılanıp infaz edilmesine atıfta bulunarak, İran’ı basın ve medya çalışanlarını öldürme konusunda rekor sahibi olarak tanımladı. Örgüt, Zam’ın infazını cinayet olarak niteledi. 42 yaşındaki Ruhullah Zam, İran’ın sadece görüşleri ve sosyal medyadaki faaliyetleri nedeniyle öldürdüğü tek gazeteci değil. İran’da 1979’daki devrimden sonra iktidara gelen güçler, ülkeyi tam anlamıyla kontrol altına almalarından çok önce gazeteciler ve yazarları gizliden ve açıktan ölüm cezasına çaptırıp bunları infaz etmeye başladılar.
Kum’daki ilmi havzanın bir üyesi olan Ayetullah Mahmud Emced 4 Ocak’ta “yozlaşmış” havzaya ve “vicdanı olmayan yozlaşmış başlara” karşı devrim başlatma niyetinde olduğunu yazdı. İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni’nin öğrencisi olan Emced, “Ne olursa olsun bu yozlaşmış din okuluna ve kötü sarıklılara karşı ayaklanacağım” diye yineledi. Mahmud Emced daha önce de Amad News sitesinin genel müdürü gazeteci Ruhullah Zam’ı desteklemiş ve kendisini baskı rejiminin kurbanı olarak nitelemişti. Paris’te yaşayan İranlı gazeteci, İran istihbarat ajanları tarafından Irak’a gelmeye ikna edilmiş, oradan İran’a kaçırılmış ve geçen yıl 12 Aralık’ta asılarak infaz edilmişti. Ayetullah Mahmud Emced yayınladığı video mesajında, Dini Lider Ali Hamaney’in “en azından 2009’dan itibaren İran’daki tüm baskılardan kişisel olarak sorumlu olduğunu” vurguladı. Daha da ileri giderek, anayasayı değiştirme çağrısı yaptı ve din adamlarından sessiz kalmalarının sorumluluğunu üstlenmelerini istedi.
İran rejimi muhalif gazetecileri ve aktivistleri öldürmekle yetinmiyor, mezarlarının peşine düşüp naaşlarına da el koyuyor. Hamaney Cumhuriyeti, ölümden sonraki yaşamlarında bile İran’daki muhaliflerini peşlerini bırakmama kararı almış gibi. Çocukları İran İslam Cumhuriyeti’nin protestolara verdiği sert tepkinin kurbanı olan binlerce anne ve baba sevdiklerinin yasını tutmaktan bile mahrum ediliyorlar. İran’da mezarların tahrip edilmesi ve yıkılması, Şah Muhammed Pehlevi rejiminin yıkılması ve din adamlarının hakim olduğu cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra başladı. Kabirlere yönelik bu saldırıya, “Motor” lakabıyla ünlenen bir din adamı, Sadık Halhali liderlik ediyordu. Kendisine bu adın verilmesinin nedeni, başkanlık ettiği duruşmaların sadece 5 dakika sürmesi ve idam kararı ile sonuçlanmasıydı. Mezarları tahrip etme eylemlerine liderlik eden Sadık Halhali, Humeyni’nin desteğiyle İran’ın güneyinde bulunan İkinci Cyrus’un (Kuruş) anıt mezarını da tahrip etmeye karar verdi (Taliban’ın binlerce yıl öncesine dayanan Afganistan'daki Buda heykellerini ve daha sonra İran destekli Iraklı Şii milislerin Saddam Hüseyin’in Tikrit’teki mezarını havaya uçurmalarından yıllar önce). Ancak halkın protestosu sonucu geri adım atmak zorunda kaldı. Gelgelelim dinamitler ve buldozerlerle Pehlevi Hanedanı’nın kurucusu Rıza Şah’ın anıt mezarını yıkmayı başardı ama yine de naaşına ulaşamadı. O günden bugüne mezarlar defalarca saldırıya uğrarken, binlerce muhalif bilinmeyen mezarlara ya da toplu mezarlara gömüldü.
40 yıllık bu kötü alışkanlığa bağlı olarak, İran istihbarat ajanları genç güreşçi Navid Afkari’nin mezarını da tahrip ettiler. Afkari, Kasım 2019’da İslami İran düzenine karşı düzenlenen protestolara katılan, öldürülen, yaralanan veya idam edilen binlerce protestocudan biri olduğu için geçen yıl 12 Eylül’de idam edilmiş ve gece vakti defnedilmişti.
1988 yazından beri Khavaran Mezarlığı, parmaklıklar ardında cezalarını çekerken idam edilen binlerce mahkumun mezarlığı olarak biliniyor. Mezarlıktaki mezarlar sahiplerine dair hiçbir işaret taşımıyorlar. İranlı yetkililer ölülerin ailelerine mezarlıkta yas tutmalarına izin vermiyorlar.
Khavaran’da kimlerin ve nereye gömülü oldukları halen kurbanların akrabaları tarafından da bilinmiyor. Muhaliflerin mezarlarının tahrip edilmesi, yetkililerin onlardan korktuklarına delalet ediyor. Zira rejim mezarları tahrip ederek, kurbanların ailelerini korkutup susturacağını sanıyor ama rejimin ailelere yaptıkları baskıların hiçbir etkisi olmadı. Aksine insanların Mollalar rejimine karşı memnuniyetsizliklerini artırdı. Rejim aileleri gözaltına aldı, dövdü ve işkence yaptı. Birden fazla kez ailelerin yıkımına neden oldu, ancak aileler bütün bu yıllar boyunca kararlılıkla rejime karşı durdular, sevdiklerinin naaşı birer sayıdan ibaret hale gelse de direnişlerini sürdürdüler.
Rejim, kurbanların anılarını yok edebileceğine inanarak, kurbanlarının ailelerine acımasızca zulmetti. İran rejiminin naaşlara el koyma ve mezar taşlarını yok etme geleneği, seksenler dönemi ve Khavaran toplu mezarlığıyla sınırlı kalmadı. Rejim ve ajanlarının baskısı altında birçok aile, "Besic" tarafından idam edilen veya sokak gösterilerinde öldürülen çocuklarını, geceleri ve geleneksel ritüelleri yerine getiremeden gömmeye zorlandı. Öte yandan birçok aile halen yetkililerin çocuklarının naaşını nereye gömdüklerini bulmalarına yardımcı olacak herhangi bir ipucu arıyor. Bu ailelerden birinin mensubu, ailelerin yaşadıkları gerçek acı ve ıstırabı anlatıyor ve iki kardeşinin öldürülmesinin üzerinden iki yıl geçtiğini, ne kardeşlerinin naaşlarının kendilerine teslim edildiğini ne de nereye defnedildiklerini bildiklerini söylüyor. İki yıldır annesinin dinlenmeden İran’daki tüm mezarlıkları gezdiğini, birisi kendisine çocuklarının filan mezarlığa defnedildiğini söylediğinde ruhlarına dua etmek için hemen oraya gittiğini anlatıyor. İşte rejim, kurbanlarının ailelerinin boyunlarına böyle bir acının yağlı ipini dolamış.
Tanınmış bir din adamı ve Kum Alimler ve Öğretmenler Derneği üyesi Muhammed Taki Fazıl Meybodi de “Hayatta kalanlara daha fazla acı çektirilmemeli, mağdurların aileleri cezalandırılmamalı. Naaşların yakınlarına teslim edilmemesi bir tür psikolojik işkencedir. Hayatta kalanların suçu nedir? Bu şeriata aykırıdır” açıklamasını yaptı. Hükümetin desteklediği mezarları tahrip eylemlerini “Haramdır” diyerek kesin bir şekilde reddetti ve şunları ekledi: Ölen ya da idam edilen bir kişinin mezarına saygı gösterilmeli. Tüm inananlar ölüler için dua etmek ve onları İslami kurallara göre saygıyla gömmekle yükümlüdür. Aynı şekilde cenaze namazlarını kılmak, defnetmek ve mezarlarına saygı göstermek zorundadır. Başka bir deyişle, ölü veya diri bir kişiye yapılan her türlü hakaret İslam’a göre uygunsuz ve günahtır.
Meybodi bu sert eleştiri ile yetindi ve rejimi masum kişileri öldürdüğü ve idam ettiği için eleştirmeye devam etmedi.
İran’da 2009’da patlak veren Yeşil Hareket protestolarını kimler takip edip, kanlar içindeki görüntüsü küresel ve yerel medya organlarını kaplayan genç kız Nida Sultan’ın öldürülmesini ekranlardan izledi? Nida’nın mezar taşı rejim ajanları tarafından tahrip edildi ve annesi, tarihin bu zalim rejimin Nida'nın mezarından ve hatırasından bile korktuğunu kaydetmesi için mezar taşını onarmıyor.
Her halükarda, ölümlerinden sonra bile rejim kendisini tehdit ettiklerini düşündüğü için yalnızca muhaliflerin, rejimi eleştirenlerin ve protestocuların mezarları bu intikamcı tahrip eylemlerine maruz kalmıyor, sadece onların naaşları kaçırılmıyor. Bu uygulama onlarla sınırlı kalmayıp, geçen yıl Ocak ayında İran Devrim Muhafızları’nın iki füze ile düşürdüğü Ukrayna uçağı kurbanlarına da uzandı.
İran makamları, yazarlar, gazeteciler, sıradan insanlar ve başta Kürtler, Sünni Araplar, Bahailer ve Ehl-i Hak mensupları (Yâresânizm veya Kaka'ilik) olmak üzere azınlıklardan muhalif kimseleri infaz ettiğini kabul etse de, mezarları tahrip edenlerin kimliği hep meçhul kaldı.
İran’da birisi İmamzade Tahir mezarlığını ziyaret edeceğini söylemesi, yetkililere gönderilmiş, “dini” rejimin kendilerine bir cenaze namazını bile çok gördüğü zulmün kurbanlarının ruhları için adalet aradığı anlamına gelen bir mesajdır.
Kurbanların aileleri adalet arıyor ve mezarlar da bu adaletin sınırlarını yansıtıyor.
İran İslam Cumhuriyeti'nin 41 yıllık tarihi, rejimin "lanet" olarak tanımladığı mezarlarla içe içe geçmiş.
Rejim kurbanlarının naaşlarını ve mezarlarını bile kontrol etmek istiyor ancak onların da bir sesi var ve bizimle birlikte yankılanıyor.
Kurbanlarının mezarları rejimin peşini bırakmıyor ve onları tahrip ettikçe içine düşeceği çukur da derinleşiyor.
TT
Rejime ‘Kurbanlarına merhamet et’ demeye cesaret eden bir Kum alimi
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة