Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Biden… Uzlaşmaya karşı açık ve kapalı

Biden yönetiminin Filistin meselesiyle ilgili gösterdiği tutumlar ve sinyaller olumlu ve belirsiz olmak üzere birkaç açıdan değerlendirilebilir.
Olumlu kısmı büyük ve önemli; zira Yüzyılın Anlaşması’nın feci haritaları artık yok, Filistinlilere uygulanan ABD boykotu yürürlükte değil ve havuç-sopa siyaseti izlenmiyor. Tüm bu olumlu ve önemli gelişmeler Trump’ın sunduğu içerik ve şekilden oldukça farklı bir içerik ve şekille iki devletli çözüm ilkesine geri dönülmesiyle neticeleniyor. Trump kendine has bir anlayışla iki devletli çözüme, yani Filistinlilerin talep ettikleri ve hak ettikleri hiçbir şeyin verilmediği farazi bir devlet karşılığında İsrail’in istediği her şeyi elde ettiği gerçek bir devlet kurma çağrısında bulunmuştu.
Biden yönetimi Trump yönetiminin aksine, Filistin-İsrail hattı ve daha geniş bir Orta Doğu dairesi üzerinde profesyonel olarak çalışan uzmanlarla dolu. Nitekim Jared Kushner liderliğindeki Orta Doğu ekibinin, biz “amatör” oldukları kanaatine varmadan işlevsel açıdan deneyimsiz oldukları görünüyordu.
Bu yüzden Filistinliler Biden’a “Teşekkür ederiz” dediler ancak arkasından, altında şüphe ve belirsizlik yatan bir “ama” kelimesi geldi; bu ama kelimesi, Biden’ın tutumu ve bunu bir uzlaşma ile somutlaştırma arasındaki geniş uçurumdan duyulabiliyor. Burada belirli noktalar koymak istiyorum. İlki, çözüm meselesinin, tutumları yalnızca çözüm konusunda farklı olmakla kalmayıp, daha önce eşi görülmemiş bir şekilde zıtlaşan ve şiddetli bir çatışmaya giren Filistin ve İsrail taraflarına geri verilmesi. Bu çatışma devam edecek ve Netanyahu’nun sağ kanadı iktidarda kalırsa ya da onun yerine Saar’ın sağ kanadı başa geçerse daha da derinleşecek. Öyleyse bu durumda ABD’nin çalışması ne olacak?
İkincisi, yeni yönetimin tek taraflı eylemler olarak tanımladığı şeyi anlama şeklinde hiçbir denge ve hatta mantık yok. ABD’nin bu bağlamda kışkırtma olarak değerlendirdiği Filistin eylemleri karşısında İsrail’in eylemleri, Filistinlilerin hakları için facia, felaket ve asgari düzeyde öldürücüdür. İsrail’in söyledikleri ve yaptıklarının yanında kışkırtma olarak nitelendirilen şey oldukça az kalır. Aynı şekilde daha önce uygulanan ve hala da uygulanmaya devam eden yerleşimci programlarını, ilhakı ve işgali yerleştirme uygulamalarını tutuklu ödenekleri ile kıyaslarsak bunun etkisi oldukça azdır. Filistinlilerin yaptıkları ile İsrail’in yaptıklarını karşılaştırmak, politikaları oluşturan analiz ve değerlendirmeleri yaparken büyük bir dengesizliğe yol açar.
Üçüncüsü Trump yönetimi dışındaki önceki tüm yönetimlerin benimsediği eski ve genel tutumlar, ne zaman, çözüm meselesindeki işe yaramayan ve uzlaşmaya yönelik tarihi bir projeyi başarısızlığa sürükleyen ayrımcılığa son verecek programlı bir ABD planına dönüşecek?
Aynı şekilde Kerry’den Malley’e kadar Biden yönetiminin önde gelen isimlerinin Filistinlilerle barış yapma girişimlerinin hepsini başarısızlığa uğratanların kendileri olduğu konusunda aynı fikirde olmasının ardından ABD’nin İsrail’e olağanüstü derecede yüz verip şımartması ne zaman azalacak ya da bitecek? Kerry ve Malley ve onlar gibi pek çoğunun ABD politikasında ve politikanın ana dosyalarının oluşturulması ve uygulanmasında oldukça önemli pozisyonları var.
Orta Doğu ve özellikle Filistin-İsrail konularına yaklaşımlarında olumlu başlangıçlar yapan Biden yönetiminin, sözden eyleme geçmek için güçlü teşviklere ihtiyacı var. Bu teşvikler de yalnızca Ortadoğu’da mevcut. Bunu başarması gereken de Araplar ve Filistinliler. Uzun bir deneyimden hareketle, Arapların ve Filistinlilerin çözüm konusunu, ABD’nin öncelikler listesindeki en son sıradan ilk sıraya çıkaramasalar bile daha iyi bir yere taşımak için ne yapmaları gerektiğini iyi bilmeleri gerekiyor.