Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Biden ve İran’ın nükleer meydan okuması

İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi’nin Salı günkü açıklamalarının, ABD stratejik bombardıman uçakları B-52’lerin Körfez bölgesindeki üçüncü uçuşları ile aynı zamana denk gelmesi, İran’a yöneltilmiş açık bir caydırıcı mesaj olarak görüldü. Fakat derinlemesine bakıldığında, İsrail’in bu mesajı, İran ile nükleer anlaşmanın ilk içeriğine geri dönmeyi düşünmemesi için yeni ABD Başkanı Joe Biden'e verilmiş bir mesaj gibi görünüyor.
Şu anda Washington’da, Barack Obama ile 2015 yılında imzalanan ilk anlaşmaya geri dönmek için bir formül bulunabileceğinin dillendirildiği artık bir sır değil. Ancak bunun önündeki engeller, bölgesel durum ve Avrupa’nın şartlarıyla sınırlı değil, İsrail’in bölgeyi açıkça büyük bir savaşın eşiğine iten tutumu da var. Oysa daha başkanlığının başında böyle bir savaşla karşı karşıya kalmak, Biden’ın lehine olmayacaktır.
Bu bağlamda İsrail Genelkurmay Başkanı Kochavi, İsrail'in İran'ı hedef almaya karar vermesi durumunda, İran tarafından gelecek herhangi bir nükleer tehdide karşı görev gücünden yeni planlar geliştirmesini istediğini açıkça belirtti. Nükleer anlaşmanın ilk haline dönmenin kötü bir şey olacağına değindi. Bu yüzden siyasi yetkililerin İran’a saldırmaya karar vermeleri durumunda hazır olması için orduya bu yıl ek operasyonel planlar hazırlamasını emrettiğini açıkladı.
İsrail’in İranlıların kuzeyde bir cephe kurmasına izin vermeyeceğini söyleyen Kovachi, bunun için planlar hazırladıklarını vurguladı. Suriye’nin Hama bölgesini hedef alan son hava saldırılarının, Suriye’nin Golan bölgesinde aktif bir cephe kurmak için son günlerde bu ülkeye silah sevkiyatını yoğunlaştıran İran’a açık ve net bir mesaj içerdiğinin altını çizdi. İsrail’in bu cephenin kurulması durumunda çok şiddetli bir karşılık vereceği uyarısında bulundu. Hatta İsrail’in, İran ve Hizbullah ile iş birliği yapan bazı Suriyeli subayları da tasfiye edilecekler listesine eklediğini söyledi.
Biden’ın bir İran nükleer kasırgasına yol açmamak için acele etmemeye özen gösterdiği en başından belli oluyordu. Bunun nedeni, yalnızca İsrail’in tutumu değil. İran’ın ilk olarak uranyum zenginleştirme oranını yüzde 20’ye yükseltmeye yönelmesinin Avrupada yarattığı kaygılar da buna ekleniyor. İran’ın şu anda nükleer bomba üretmesine olanak tanıyan 300 kg uranyuma sahip olduğundan bahsediliyor. Bu bağlamda Biden ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İran meselesini görüştükleri doğru, ancak bu, Biden’ın iktidara gelmesinin arifesinde Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ile İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif arasında bir tartışma yaşandığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Le Drian, İran'ı açıkça nükleer askeri kapasite elde etmek için çalışmakla suçlamış, İran'ın nükleer faaliyetlerinin hızlanması ve bu süre Tahran'ın bir nükleer silah üretmek üzere olması ışığında tükenmek üzereydi. Muhammed Cevad Zarif'in “İran hakkında anlamsız ve gülünç bir şekilde konuşmayı bırakması” çağrısı yaparak kendisine verdiği kötü karşılık dikkat çekiciydi. Hatırlarsak Paris, 2015 anlaşmasını savunan önde gelen Avrupa ülkelerinden biriydi.
Biden’ın görevi üstlenmesinden bir hafta önce de İsrail dış istihbarat servisi (Mossad) Başkanı Yossi Cohen Washington'daydı. Netanyahu’ya yakın isimlerden olan Cohen’in ABD’de bulunma nedeninin, yeni yönetimin önde gelen isimlerinin nabzını yoklamak, İran nükleer anlaşmasına yönelik pozisyonları ve anlaşmaya dönmenin yanı sıra yaptırımları kaldırma girişimleri konusunda onlarla diyalog başlatmak olduğu söylendi.
İranlıların da diğerleri gibi nükleer silahın, kullanmak için olmaktan ziyade, çıkar sağlamak, sindirmek, korkutmak ve baskı için olduğunu çok iyi bildikleri bir sır değil. Bu yüzden, balistik füze faaliyetleri ve bölgedeki istikrarsızlaştırıcı müdahaleleri onlar için daha en önemli. Tahran'ın "nükleer bombamız var" demekten ziyade 4 Arap başkentini (Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana) kontrol ettiğini yinelemeye daha çok önem vermesi bunun kanıtı. Bütün bunlar nükleer silah şemsiyesi altında verilen gözdağının sonuçları.
Geçen Çarşamba Kochavi, Golan'a büyük askeri takviyeler gönderen İsrail'e, binlerce füzenin düşebileceği yaklaşan bir savaş uyarısında bulundu. Kochavi, Lübnan ve Gazze halkını da uyardı. Bir savaş durumunda sivil hedeflerin dahi vurulabileceğini söyleyerek evlerini terk etmeleri çağrısında bulundu ve “Yılın zirvesi, bir ay sürecek topyekûn bir savaş tatbikatı olacak” dedi.
İran'ın Washington’a yönelik bu sindirme çabasının son işareti, Biden'ın Beyaz Saray'a yerleşmesinden sonra 22 Ocak'ta Muhammed Cevad Zarif'in, ABD ve Avrupalı ​​ortaklarına gönderdiği açık mesajdı. Zarif’in Foreign Affairs’in sitesinde yayınlanan yazısı, Biden’a bir tür uyarı taşıyordu. İran’a göre nükleer anlaşmayı kurtarmak için yeni Başkan’ın önünde tek bir fırsat bulunuyor; Tahran’a uygulanan tüm yaptırımların şartsız kaldırılması. Aynı şekilde yazıda, Tahran’ın anlaşmaya dönmek için balistik füze programı veya bölgesel nüfuzuyla ilgili yeni müzakereleri hiçbir şekilde kabul etmeyeceğine de yer verildi.
Ancak; ABD, İsrail ve Avrupa’nın İran nükleer meselesiyle bağlantılı bu tutumları, aynı anda ortaya çıkmadı. İlk önce Fransa, İran’ın uranyumu zenginleştirme oranını yükseltmesinden kaynaklanan endişeleri nedeniyle eleştirilerinin dozunu yükseltti. ABD nükleer bombardıman uçakları ile savaş uçaklarının bölgeye gönderilmesinin amacı, sadece gösteriş değil, sıcak ve patlama olasılığı yüksek olan bölge genelinde gerginliği artıran bir durumdur. Aynı zamanda caydırıcı bir mesajdır. Üstelik İsrail’in, İran’ı vurma planlarıyla tehdit etmesi, en azından ulusal güvenliği açısından önemli bir bölgede herhangi bir çatışmadan uzak duramayacağını iyi bilen yeni ABD yönetimi için de açık bir mesajdır.
Yeni ABD yönetimi, İsrail'in birkaç gün önce Suriye'ye düzenlediği hava saldırısının bilgisi dahilinde gerçekleştiğini açıklayarak, Tahran'a erken mesajlar gönderme konusunda belki de bu yüzden hevesli. Biden yönetiminin göreve gelir gelmez verdiği ilk brifingin, İran'a karşı açık uyarılar içermesi de epey çarpıcıydı. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, Tahran’ın uranyum zenginleştirme oranını yükseltmesine, Ruslar ile Amerikalıların bölgedeki siyasi haritaları bir tür yeniden düzenlenme bağlamında Humeymim Hava Üssü’nde düzenledikleri toplantıdan sonra, bölgesel müdahalelerini canlandırma girişimlerine atıfta bulundu. ABD’nin, nükleer anlaşmanın yükümlülüklerine bağlı kalmaya geri dönmesi gereken İran’a karşı nükleer kısıtlamaları güçlendirmek için çalıştığını ifade etti. Bu toplantıdan sonra Suriye’nin Arap kucağına geri döneceği, hatta İsrail ile ardı ardına imzalanan normalleşme anlaşmaları kervanına katılacağına dair haberler de gittikçe artıyor.