Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

ABD ve uluslararası çoğulculuğa dönüş

20 Ocak’ta görevi devralmasından sonra ABD Başkanı Joe Biden, selefi Donald Trump’ın 4 yıl boyunca izlediği uluslararası politikanın bazı yönlerinden mi faydalanacak yoksa bunun aksine Trump’tan tamamen farklı bir politika mı benimseyecek?
Yine Biden, iki dönemlik başkanlığı süresince başkan yardımcılığı görevini yürüttüğü eski ABD başkanı Barack Obama’nın politikalarını mı benimseyecek yoksa farklı mı olacak? Bizzat kendisi başkan yardımcısı olarak Obama ile çalışmışken, keza kendisi ile çalışmaları için ekibine seçmiş olduğu önemli isimlerin bazıları da Obama’nın ekibinde görev almışken, uluslararası politikaları arasında ne gibi farklar olacak?
ABD’nin müttefikleri dahil olmak üzere dünyayı şaşırtan tek taraflı kararlar, Donald Trump dönemi politikasının karakteristik özelliğiydi. Trump bunu kişisel vizyonunu ifade eden “Önce ABD” ile özetliyordu. Bunun anlamı şu; ABD’nin çıkarı birinci sıradadır, ülkesinin bazı uluslararası kuruluşlardaki üyeliğinin sona ermesine veya ülkesinin çıkarına olmadığına düşündüğü imzalanmış anlaşmalardan çekilmeye neden olsa da  bunun dışındaki her şey görmezden gelinebilir. Nitekim BBC bu konuda, politika ve tutumlarının ticari anlaşmalara benzediği, bloke edici ve tek taraflı olduğu, birçok dosya ve meseleye yaklaşımlarının kişisel, düzensiz, içgüdülerine ve yabancı liderlerle olan ilişkilerine, Twitter hesabından duyurduğu pozisyonlarına bağlı olduğu yorumunu yapmıştı.
Öte yandan, Joe Biden'ın yaklaşımı, tam tersi yönünde. Uluslararası ilişkilerde tek taraflı kararlar yerine ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek fikir birliğine dayanıyor. Buna dayanarak, aldığı ilk kararlardan biri de  korona salgınıyla mücadelede uluslararası çabalara liderlik etmek için ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü üyeliğine geri dönmesiydi. ABD yönetiminin, BM Genel Sekreteri'nin açıklamasına göre, dünyanın dört bir yanında en ciddi insani krizler altında yaşayan kadın ve kızların hayatlarını kurtaracak BM Nüfus Fonu’na verdiği mali desteğe geri dönme kararını da Birleşmiş Milletler (BM) memnuniyetle karşıladı.
ABD, Donald Trump’ın çekilmiş olduğu Paris İklim Anlaşması’na da geri döndü. Biden, geçen Çarşamba, iklim değişikliği kriziyle yüzleşmeyi amaçlayan bir dizi kararname imzaladı. Bu bağlamda, ABD'nin iklim değişikliği kriziyle başa çıkmak konusunda küresel çabalara "liderlik etmesi gerektiğini" deklare etti ve "Tıpkı koronavirüsle başa çıkmak için kolektif bir ulusal tepkiye ihtiyacımız olduğu gibi, iklim kriziyle başa çıkmak için de acilen kolektif bir ulusal tepkiye ihtiyacımız var" diye ekledi. Eski dışişleri bakanı ve ABD’nin İklim Değişikliği Özel Temsilcisi John Kerry, gazetecilere verdiği demeçte Biden’ın “İklim değişikliğini, dış politikanın temel sorunlarından biri” gördüğünü söyledi. Biden, bu bağlamda BM’nin Kasım ayında İngiltere’de düzenlenecek iklim zirvesinden önce, 22 Nisan'da Dünya Günü münasebetiyle, iklim kriziyle ilgili bir zirve düzenleyeceğini de duyurdu.
Biden yönetimi ayrıca Rusya ile silahsızlanma anlaşmasını 5 yıl uzattı. Filistinlilere yeniden destek sağlamak için adımlar atmayı planlıyor. ABD'nin BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'na (UNRWA) sağladığı yıllık 300 milyon dolarlık finansman yardımını da durduran Trump yönetimi tarafından kapatılan diplomatik misyonları yeniden açmaya hazırlanıyor. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, 26 Ocak Salı günü gazetecilere verdiği demeçte, ABD Başkanı Joe Biden'ın iki devletli çözümün İsrail ve Filistinliler arasında barışı sağlamanın tek yolu olduğuna inandığını söyledi.
Buradan yola çıkarak bazı uluslararası yetkililer, yeni Biden yönetiminin varlığıyla ivme kazanabilecek çok taraflı bir mekanizma aracılığıyla Filistinliler ile İsrailliler arasındaki barış sürecini canlandırmak için bir girişimde bulundular. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, geçtiğimiz Ocak ayında BM Güvenlik Konseyi'nin bir oturumunda, önümüzdeki bahar Ortadoğu Dörtlüsü'nün ülkesinde bir toplantı düzenlemesi çağrısında bulundu. Arap Barış Girişimi’nin sahibi olarak Suudi Arabistan’ın da bu toplantıya katılmasını önerdi.
Filistin Dışişleri Bakanı da Güvenlik Konseyi'nin aynı oturumunda, 1967 sınırları içinde iki devletli çözümü çok geç olmadan kurtarmak için "30 yıl önce Madrid Konferansı’nın yaptığı gibi, Filistin-İsrail çatışmasında bir dönüm noktası oluşturabilecek" uluslararası bir barış konferansı düzenleme çağrısı yaptı. Geçtiğimiz 4 yıl boyunca Trump yönetiminin, ABD'nin gücünü ve nüfuzunu, İsrail'in yasadışı faaliyetlerini desteklemek, işgalini ve kontrolünü sağlamlaştırmaya teşvik etmek için kullandığını belirtti.
ABD'nin BM nezdindeki Daimi Büyükelçisi Richard Mills, ABD yönetimi iki devletli çözümü desteklemektedir ve “İsrail hükümeti ile Filistin Otoritesini, toprak ilhakı, yerleşim faaliyetleri, evleri yıkmak, şiddeti teşvik etmek ve –kendi deyimiyle- terör eylemleri gerçekleştirmiş tutuklulara yardımlarda bulunmak gibi iki devletli çözümü zorlaştıran tek taraflı adımlardan kaçınmaya teşvik edecektir” dedi.
Yeni ABD yönetiminin gelişi ile 10 yıldan fazla bir süredir yapılmayan Filistin seçimleri projesinin canlandırılması ve Filistin Otoritesinin başkanlık ve yasama düzeyinde meşruiyetinin yenilenmesi adımı aynı zamana denk geldi. Yemen Devlet Başkanı Abdurabbu Mansur Hadi’nin Ahmed Ubeyd bin Dağr’ı başkan, Abdullah Muhammed Ebu el Gays ile Vahi Taha Eman’ı başkan yardımcıları atayarak 6 yıldır faaliyete geçirilemeyen Şura Konseyi’ni canlandırma kararı da yeni yönetimin göreve gelmesiyle aynı zamana tesadüf etti. Ataması yapılan kişiler, belki de Yemen'de yaklaşmakta olan bir siyasi çözümün zemininde, Biden’ın yemin töreninden bir gün önce, 19 Ocak’ta Cumhurbaşkanı önünde yemin ettiler. Yemen Parlamentosu bilindiği gibi Temsilciler Meclisi ve Şura Konseyi olmak üzere iki kanattan oluşuyor. Bununla birlikte, iki ana dosya var ki Başkan Trump'ın dış politikası, kendisini ele alma konusunda Biden yönetimine yardımcı olabilir. Bunlar, İran nükleer dosyası ve Çin ile ilişkiler.
İran’ın nükleer silaha sahip olmak için yeterli bölünebilir nükleer malzeme elde etmeye yaklaşması gölgesinde kendisiyle büyüyen kriz nedeniyle, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Danışmanı Jake Sullivan’ın geçen Cuma yaptığı açıklamaya göre, Biden yönetimi için İran dosyası özel bir önceliğe veya acil önceliğe sahip dosyalardan biri. Bu, bazıları tarafından Trump yönetiminin bir başarısızlığı olarak görülüyor, çünkü İran'daki Mollalar rejimine uyguladığı benzeri görülmemiş yaptırımlara rağmen, nükleer kapasitesini daha fazla geliştirmesini engelleyemedi. Bazıları da bu yaptırımların İran rejimini zayıflattığını, kendisinden kurtulmak için Biden yönetimiyle müzakerelerde esneklik göstermeye yönelttiğini düşünüyor. Başka bir deyişle, Trump'ın politikası, yeni yönetimin İran'dan bazı tavizler koparmasının, (5 + 1) nükleer anlaşmasının balistik füze programı ve bölge ülkelerinin iç işlerine müdahaleden vazgeçme dosyaları da dahil edilerek yeniden müzakere edilmesi olasılığının önünü açtı.
Çin ile ilişkiler dosyasına gelince, Trump, Çin’i ciddi bir rakip ve büyük bir meydan okuma oluşturan küresel bir güç olarak gördü ve kendisine karşı politikalarını buna göre şekillendirdi. Biden yönetimi Çin ile ilişkilerin şeklini belirlerken hiç şüphesiz Trump’ın bu politikasından yararlanabilir.