Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Biden ve Suudi Arabistan

ABD’den üst düzey bir askeri heyet, bölgedeki askeri yayılma planı kapsamında Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz’deki ve ülke içindeki mevzilerini inceledi. Heyet bu mevzilerde yer almak için Riyad’dan onay talep edecek. Böyle bir şey daha önceden olmuş olsaydı bunun Trump’ın yatırım projelerinden biri olduğu söylenirdi. Ancak projenin ve şu an yapılan ortak askeri tatbikatların zamanlaması, Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin Joe Biden’ın başkanlığa yükselmesiyle düşüşe geçtiğine inananlara ve Riyad’ın kuşatılmış olduğunu düşünenlere cevap olarak yeterli. ABD’nin politikasındaki önceliklerinin başında Çin ile mücadele, enerji, nükleer silah ve terör olduğu sürece iki ülke arasındaki ilişkilerin önemi artıyor. Zira bu önceliklerin hepsi, Suudi Arabistan gibi bir devlet ile bölgesel olarak iş birliği yapılmasını gerektiriyor. Bunlar ilişkiyi yönlendiren gerçek mülahazalar, medyatik tartışmalar ve ABD’li yetkililerden alıntı yapılan sözler değil.
Yeni başkanın hızlı bir şekilde çok fazla karar almasına ve yönetiminin geçtiğimiz hafta genel olarak bölge hakkında özellikle de Riyad ile ilgili açıklamalarda bulunmasına rağmen, izlediği politika hakkında hükme varmak için henüz çok erken olduğunu kabul etmek önemli.
Biden’ın adımlarından en öne çıkanı Yemen krizine karşı oldu. Bu adım farklı açılardan değerlendirilebilir. Bence iki ülke arasındaki en zor dosya hakkında yapılan en iyi başlangıç oldu. Biden, Suudi Arabistan’ı İran destekli Husilerin saldırılarından koruma taahhüdünde bulunduğunda bizi şaşırttı. Zira bu, kendisinden önceki Trump yönetiminin standartlarının bile çok ötesinde bir adım oldu. Buna karşılık Riyad barışçıl çözümü kabul etmeye hazır olduğunu tekrar vurguladı. Biden, tıpkı Trump’ın yaptığı gibi Yemen’e özel bir elçi atadı.
Önümüzdeki kısa dönemde iki şeyden birinin olmasını bekliyoruz: Ya Husiler Suudi Arabistan’ın şehirlerini hedef almayı bırakacak -ki bu, siyasi bir çözüm sürecine zemin hazırlamaya katkıda bulunacak olumlu bir gelişme olur- ya da Suudi Arabistan’ın sınırlarını ihlal ederek füzelerini ve insansız hava araçlarını geri gönderecek. Böylece Suudi Arabistan’ın F-15 savaş uçakları da buna karşılık verip onların bölgesine geçecek. İkinci durumda, yani Husilerin ABD ateşkesini delmesi durumunda Washington anlaşmadaki yükümlülüklerinden dolayı savaşta bir taraf olacak ve Riyad’ın da saldırılara tekrar karşılık vermek için gerekçeleri olacak. Her iki durumda da Suudi Arabistan, Yemen dosyasındaki anlaşmazlığı aşmış oluyor. Tabii ki Husilerin, Tahran’daki Ayetullah rejiminin -tıpkı Lübnan’daki Hizbullah gibi- sadece bir kuklası olduğuna şüphemiz yok. Ateşkes mi olacak yoksa savaş mı buna Tahran karar verecek.
Peki Suudi Arabistan ve ABD arasında artacak gibi görünen askeri iş birliğine ne demeli? İlk olarak bazıları savunma amaçlı koruma kavramını ve Batı ile askeri düzeyde işbirliği yapılmasını eleştirdiklerinde, bunun uluslararası ittifakların bir doğası olduğunu unutuyor. Örneğin, ABD’nin askeri koruma şemsiyesi, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana Batı Avrupa’yı kapsıyor ve bugüne kadar da hala Rusya’ya karşı duruyor. ABD’nin askeri koruması, Japonya için bir bütün.
Galip Demokrat Partiye dönersek, Demokratların Suudi Arabistan’a yönelik yürüttüğü kampanyaların, iki ülke arasındaki ilişki tarihinde en kötü kampanyalar olduğuna hiç şüphe yok. Geçtiğimiz beş yıl içerisinde parti üyeleri, Washington’un İran ile yaptığı nükleer anlaşma üzerindeki görüş ayrılıkları, Yemen’deki savaş ve “İhvan” rejiminin düşürülmesinin ardından Mısır’a verdiği destekten bu yana Riyad’ı eleştiriyor. Ayrıca Trump başkan olarak seçildikten sonra ziyaret edeceği ilk durak olarak Riyad’ı seçtiğinden beri Demokratlar, Suudi Arabistan’ı kendisine saldırmak için bir top olarak kullandı ve Kaşıkçı davasını siyasileştirmeleri de bunlardan biriydi. Ancak bugün iktidarda olan Demokratlar, Suudi Arabistan gibi müttefiklerinin önemini göz ardı etmiyor. Sebepleri, çıkarların derinliği kadar derin. Suudi Arabistan’ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın getirdiği büyük farklılıklarla değiştiğinin farkındalar. Siyasi rejim daha güçlü hale geldi ve devlet daha canlı, aktif ve önemli bir noktaya ulaştı. Aynı zamanda ABD'liler, Soğuk Savaş sona erdiğinden beri bölge ülkelerinin uluslararası ilişkilerini çıkarlarına göre yönetebildiğinin farkında.
Peki ya Washington’un Husileri terör listesinden çıkaracağına ve Suudi Arabistan’a verdiği askeri desteği durduracağına yönelik açıklamaları ve içişlerine karışması ne olacak? Bu konuya da yarın devam edeceğiz.