Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Şahsiyeti inşa sürecinde ahlakın rolü

Ahlâk Arapça’da “seciye, tabiat, huy” gibi manalara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. Sözlüklerde çoğunlukla insanın fiziki yapısı için halk, mânevî yapısı için hulk kelimelerinin kullanıldığı kaydedilir.[1]  Râgıb el-İsfahânî, halk ve hulkun aslında aynı mânayı ifade ettiğini belirttikten sonra Kur’an’dan örnekler vererek (eş-Şuarâ 26/137; el-Kalem 68/4) gözle görülebilen şeylerin dış yapıları, şekilleri ve sûretleri için halk; basîretle görülebilen psikolojik güçler ve karakter için hulk kelimesinin kullanıldığını söyler.[2]
Günümüzde Müslümanların ihmal ettiği veyahut da ikinci plana attığı hususların başında ahlak gelmektedir. Hâlbuki vahiy imanı hiçbir zaman ahlaktan ayrı tutmamıştır. Ahlaktan soyutlanmış bir imanı mümkün görmemektedir. Vahyin tanıttığı Peygamberlerin hepsi ahlaklarıyla toplumlarına örnek olmuşlar ve örnek gösterilmişlerdir. Hatta denilebilir ki peygamber seçilmelerinden önce de toplumları tarafından bu özellikleriyle biliniyorlardı.
Hz. Muhammed’e “Muhammedü’l emin” denilmesi bunun bir göstergesidir. Ayrıca Hz. Hatice’nin ilk vahiy sonrası Hz. Peygamberin yaşadığı tedirginliği gidermeye çalışırken söylediği şu sözler de bunun bir göstergesidir:
“Allah seni kesinlikle utandırmaz. Çünkü sen, akrabalık bağlarını sıkı tutar, doğru söz söyler, bakıma muhtaç olan kimselere yardım eder, elinde avucunda olmayana verir, misafiri ağırlar ve haksızlığa uğrayanlara destek olursun.”[3]
Hz. Hatice’nin bu sözleri ile Allah Teâlâ’nın ilk indirmiş olduğu vahiylerin birinde Hz. Peygamberin ahlakı ile ilgili yaptığı şu şahitlik birbirini tamamlamaktadır: “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem 68/4)
Hz. Peygamber, hiç yoktan bir güzel ahlâk manzumesi düzenlemek ya da ahlâk kuralları “tespit etmek” için değil, kendisinden önceki peygamberler zincirinin insanlığa öğrettiği güzel ahlâkı “tamamlamak” için gönderilmişti.[4] Nitekim o “Ben, (başka değil, sadece)  güzel ahlâkı tamamlamak (uygulamak) için gönderildim.”[5] buyurmaktadır.
Hz. Salih’e kavminin söyledikleri de Hz. Peygamberin kendisinden önce gönderilen peygamberlerin güzel ahlakını sürdürmek ve tamamlamak için gönderildiğini göstermektedir. “Ey Sâlih! dediler, ‘Sen şu ana kadar, aramızda büyük umutlar beslenen biriydin. Parlak zekân ve dürüstlüğün sayesinde, seni geleceğin lideri olarak görüyorduk…” (Hud 11/62) 
İnsanlar Allah katında değerli olmak istiyorlarsa Allah Resûlü’nün şu tavsiyesine kulak vermelidirler: “Nerede olursan ol, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!”[6] Zira iyilikler kötülükleri yok etmektedir: “Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hud 11/114). Ayetin ilk kısmına dikkatlice bakıldığında günahları gideren iyiliğin ibadetle bağlantılı olduğu görülecektir. Günün belli vakitlerinde namaz kılınması emredilmektedir. Çünkü namazın icra ettiği vazifelerden biri de kötülüklerden alıkoyup ahlakı güzelleştirmesidir: “Bu Kitap’tan sana vahyedilen her şeyi anlayarak oku ve namazı tam kıl. Namaz her çeşit fuhuşu ve kötülüğü engeller. Allah'ı anmak gerçekten en büyük [erdem ve iyilik]tir. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut 29/45)
İbadetin kişinin davranışlarına ve ahlakına nasıl bir etki yaptığını inkârcıların Hz. Şuayb Peygambere söylediklerinde de görebilmek mümkündür: “Dediler ki: "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri terk etmemizi, ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü Sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın.” (Hud 11/87)
İman, ibadet ve ahlak arasındaki bağın ne kadar güçlü ve birbirinden ayrılmaz oluşunu kanaatimizce Bakara suresi 177. ayette yapılan “birr” tanımı; “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” ayeti ile Hz. Peygamberin yaptığı şu “birr” tanımı güzel bir şekilde ortaya koymaktadır: “Birr/İyilik, güzel ahlâktır; kötülük ise, vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.”[7]   
İmanın kemali ahlakın kemaline bağlıdır. Ebû Hüreyre"den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.”[8] Geçmişten günümüze değin birçok insanın dilinde dolaşan “Din muameledir.” sözü de bunun güzel bir göstergesidir. Zira kişi ibadetlerini güzel bir şekilde yerine getiriyor olsa da insanlar onu davranışları ve onlarla olan muamelesine göre değerlendirirler.
Yukarıda da ifade edildiği gibi ibadetlerin insanın hayatında icra etmeleri gereken temel görev budur. Namaz kıldığı, oruç tuttuğu halde, yalan söyleyen, sözünde durmayan, muhtaç olana yardım etmeyen, başkalarının hakkını gözetmeyen kişiler kanaatimizce Ma’un suresinde şu ifadelerle kınanan kişilerle aynı konumda olurlar: “Olmaz olsun (böyle) ibadet edenler! Yaptıkları ibadetin ruhundan, amaç ve hedefinden habersiz, ibadetin kişiye kazandırdığı üstün ahlâkî vasıflardan gâfil olanlar.” (Ma’un 107/4-5)
Bu sebepledir ki Hz. Peygamber Muâz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken ona şu öğüdü vermiştir:
“Ey Muâz! İnsanlara güzel ahlâkla muamele et.”[9]

[1] Lisânü’l-ʿArab, “ḫlḳ” md.
[2] el-Müfredât, “ḫlḳ” md.
[3] Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1
[4] https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/pdf/index.php?DERGI=hadislerle_islam_cilt3.pdf. 20.01.2021. Hadislerle İslam, 3/14
[5] Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 381
[6] Tirmizî, Birr, 55
[7] Müslim, Birr, 15.
[8] Ebû Dâvûd, Sünnet, 15
[9] Muvatta’, Hüsnü’l-hulk, 1;