İstemi Yılmaz
TT

Türkiye’ye tehdit nereden geliyor?

Dış politikada Türkiye’ye yönelik “tehdit” teşkil eden liste başı ülke hangisi?
Rus hava savunma sistemi S-400’lerin iade edilmesini isteyen, FETÖ elebaşını iadeye yanaşmayan, dahası Ankara’da bir iktidar değişikliği için uygun şartları kovalayan ABD mi? Libya ve Suriye’de eğitip yönlendirdiği güçlerle Türkiye ile dolaylı olarak savaşan Rusya mı? Avrupa Birliği’nin arkasına saklanarak Doğu Akdeniz’deki enerji yarışında kendisine yer kapmaya çalışan Yunanistan mı? Yoksa milisleriyle kontrol ettiği Irak ve Suriye aracılığıyla Türkiye’nin doğu ve güney sınırında bir savunma hattı oluşturan İran mı?
Bu soruya yanıt vermek zor. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa’daki kimi Ortadoğu uzmanlarının vazettiği gibi ortada bir “Hamas-İran-Türkiye ekseni” olmadığını gösteriyor. Başka bir deyişle eksenin Tahran ayağı çökmüş, hatta Ankara’ya savaş açmış durumda.
Aslında her şey Türkiye’nin Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı yürüttüğü Dağlık Karabağ Operasyonu’na destek vermesiyle başladı. Türk SİHA’larının sahada açtığı alanı iyi kullanan Azerbaycan ordusu Dağlık Karabağ’da denetimi sağladı. Böylece Azeri kuvvetleri, 27 yıl sonra ilk kez, İran’daki Azerbaycan Türklerinin yoğun olarak yaşadığı eyaletlerin sınırına yerleşti. Tahran, açısından bir “iç tehdit” korkusunun hortlamasına yol açan Dağlık Karabağ zaferinin diplomatik alanda bir sonucu olacaktı. İran kolayı seçti ve uydurma bir bahaneyle Türkiye’yi hedef aldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Aralık 2020’de Bakü'de düzenlenen Zafer Geçit Töreni'nde okuduğu “Aras'ı ayırdılar, Kum ile doldurdular. Ben senden ayrılmazdım, zor ile ayırdılar” dizesinin geçtiği şiirle ilk çatışma başladı. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Aras’ın kuzeyindeki toprakların “İran Azerbaycanı”nın, dolayısıyla da İran’ın, bir parçası olduğunu söyleyerek Ankara’yı uyardı.
Şiir geriliminden birkaç ay sonra, Türk güvenlik güçleri, düzenlediği operasyonla İran’ın Türkiye’deki istihbari hattını kesti. İran asıllı uyuşturucu kaçakçısı Naci Şerifi Zindaşti’nin adamlarının merkezinde yer aldığı operasyon sonrası “İran’ın Türkiye’ye sığınan rejim karşıtlarını kaçıran/infaz eden bağlantıları” deşifre oldu.
Turpun büyüğü heybeye girmişken Tahran, Ankara’yı hedef almak için yine başka bir yol izledi. Ocak 2021’de Türkiye’nin Sincar’daki terör örgütü PKK varlığına yönelik yeni bir harekata başlayacağı söylentilerinin ardından Tahran destekli Iraklı Haşdi Şabi milisleri apar topar Sincar’ın eteklerine dizildi. Açıkça PKK’ya kalkan olmak anlamına gelen hamlenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, İranlı mevkidaşı Hasan Ruhani’yle görüştü. Sorun çözülmüş gibi bir hava oluşturulsa da bir gün sonra Cevad Zarif’ten “Türk askerleri, Irak ve Suriye’den çıkmalı” demeci geldi.
Irak merkezli gerginliğinin son ayağıysa geçtiğimiz hafta İran’ın Bağdat Büyükelçisi İrac Mescedi’nin Rudaw’a verdiği mülakatta “Türkiye Irak’tan çıkmalı ve sınırlara saygı göstermeli” ifadelerini kullanmasıydı. Ankara diplomatik bir alışkanlık halini alan sözlü saldırıları daha fazla sineye çekmeyerek İran’ın Ankara Büyükelçisini Dışişleri’ne çağırarak nota verdi. Tahran tepkiden çekinmiş olacak ki, zayıf görünmemek adına İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun PKK’lı teröristlerin İran sınırında gizlendiğine yönelik sözlerini ileri sürerek benzer bir hamlede bulundu.
Yukarıdaki kısa kronolojiye bakıldığında göze çarpan iki nokta mevcut. İlki, zamanlama. Manidar bir şekilde İran’ın “Türkiye rahatsızlığını yüksek sesle dile getirdiği dönem” Beyaz Saray’a Joe Biden’ın oturmasının akabindeki zaman dilimine denk geliyor. Biden, İran’la yeni bir nükleer anlaşma yapma arzusunu gizlemiyor. Tahran artık Washington’da bir müttefiki olduğu gerçeğinden faydalanarak diplomaside hiç olmadığı kadar pervasızlaşmış durumda.
İkinci noktaysa Türkiye’yi hedef alan açıklamaların tek bir “merkezden” yürütülmesi. Başrolde hep İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve onunla bağlantılı aktörler var. Türkiye’de çökertilen İran istihbarat ağı, Irak’taki milislerin bir kısmı ve Tahran’ın Dağlık Karabağ politikası... Hepsinde Zarif’in izini bulmak mümkün.
Zarif, İran’ı Türkiye düşmanı bir pozisyona çekerek kendisine cumhurbaşkanlığına gidecek yolun taşlarını döşemeye çalışıyor. Buna rağmen Tahran’ın bu stratejiyi tek bir Bakan’ın isteğiyle devreye sokmayacağı gerçek.
İran, ABD’deki değişimden aldığı güçle Türkiye’yi Suriye ve Irak’ta geriletecek hamleler peşinde.
Sincar Operasyonuna dört kala, Türkiye’nin “tehdidi” uzakta aramasına gerek yok.