Abdulaziz Tantik
TT

Şeffaflığa dair…

Şeffaflığın felsefi temelini idrak etmeden kavramın neye tekabül ettiğini anlamlandırmanın zorluğu ortadadır. Bu yüzden şeffaf kavramının epistemik zemini üzerine birkaç kelam şart olmuştur. Bu kavramın sosyolojik zemini ‘Açık Toplum’ kavramı ile zaten gündeme Türkiye’de iki binli yıllarda girmişti. Ama meselenin önemli boyutu modern düşüncenin hakikat algısının tekabül ettiği realitenin kesinlik üzerinden belirleyici olduğu pozisyonudur.
Hakikat, truth üzerinden reel olana indirgendi. Bu doğal olarak her şeye bakışı biçimlendirdi. Hakikat nedir sorusuna, modernliğin verdiği cevap; görünür olandır. İşte bu görünürlülük bize şeffaflığın beslendiği kaynağı işaret eder. Artık hakikat soyut alana mahsusluğunu kaybeder ve somut alanın kendisi oluverir. İster rasyonel zemin, ister pozitivist zemin olsun, hakikatin imge üzerinden değil bilakis bizzat kendisi üzerinden bir tartışmayı yürütmenin gerekliliği oluşmuştur. Zaten, görüntüye gelemeyen şeyin varlığı ve ona dair bilginin imkânsızlığı bize görünürlülüğün nasıl bir epistemik üstünlüğe taşındığını gösterir. Bu yüzden, teşbih değil olan üzerine bina edilen bir bilme süreci ve ilişkiler ağı şeffaflığı zorunlu kılmıştır.
Hakikatin reel olanı işaret etmesi, reel olanın kesinlik algısı üretmesi, bilginin kesinlik taşıması, kesinliğin bir zorunluluk inşa etmesi, üzerinde düşünülmesi ve şeffaflığın neye tekabül edebileceğini göstermesi açısından temel bir yaklaşımdır. Hayatın her evresinde kesinliği inşa etme arayışı görünürlülüğü zorunlu kıldı. Çünkü kesinlik ancak varlığın görünürlülük kazandığı zeminde geçerli olan şeye tekabül eder. Mantık ve matematikte bile kesinliği bulmak zorlaştı. Çünkü farklı mantık ve matematik olgulara sahibiz. Bu yüzden kesinlik ancak görüntüye çıkan şeyin o görüntüye geldiği boyut ile sınırlı oluşuna tekabül eder. Gerisi veya ilerisi bir görelilik kazanır. İşte şeffaflık tam bu noktada hayatı domino etmeyi sağlayacak bir vasat kazanıyor.
Kesinlik algısı denetlenebilir olmayı da içermektedir. Mesele denetlenebilir bir dünya, siyaset, toplum, iktisat ve birey inşa etmektir. Bütün sorun denetlenebilirliliktedir. Hem dıştan bir denetlenebilirliği sağlamak ancak şeffaflık üzerinden gerçekleşir. Bu yüzden içsel denetlenmeyi gündeme taşımak aynı zamanda şeffaflığı devre dışı tutmayı da içermektedir.
İşte toplumsal payenin elde edilmesinde görünür olmanın getirdiği başarı, görünür olmanın, tanınmanın şöhretin kapısını aralaması ve sana yüksek bir yarar getirmesi, beraberinde ‘kurgu ile birlikte aldatmayı’ bir teknik zemin olarak kurgulamaya neden olmaktadır. Örneğin, toplumsal rol modeller; kendisini istendiği zaman geri itebilecek ‘defolu’ kişilere tahsis edilmesi buna işaret eder. Yani toplumsal görünürlülük kazanma ancak seni geri itecek hataların, yanlışların veya kötü hasletlerinin varlığına bağlıdır. Bu yüzden şöhret olma, toplumsal ve ekonomik başarı anlamına gelmektedir. Ancak bu görünürlülüğü elde etmenin maliyeti ise çok yüksektir. Bunu gözlemlemek için, müzik, sinema ve tiyatro oyuncularının ölüm anlarına dikkat kesilmek ve gözden düştüklerinden sonrasına bakmak yeterli olur.
Şeffaflığın bilişsel süreçle ilişkisi olduğu gibi toplumsal ve siyasal zemini de bulunmaktadır. Fakat burada şeffaflığın mühendislik faaliyeti yapılabilecek bir zemine imkân tanımasına da dikkat kesilmek elzemdir. İster toplumsal zeminde olsun, ister siyasal zeminde şeffaflık her zaman gizli bir boyutun olmamasını sağlama almaktadır. Şeffaflığın gizli boyutunu ise vakti geldiğinde kullanarak istenilen şeyi elde etmeye yaradığını dünya ölçeğinde görebiliriz. Ülkemizde de Deniz Baykal’ın genel başkanlıktan azledilmesinin nedeni bize bunu açık bir şekilde gösterir.
Felsefi arka planına dair doğa ve doğa felsefesi üzerinden doğanın biçimlendirilmesini sağlayan şeyin, doğanın şeffaflaştırılması ile birlikte doğaya tahakküm etme tekniği ve becerisi kazanıldığı açıktır. Ve şu motto hala geçerli: ‘ doğaya tahakküm etme biçimimiz ile toplumları da biçimlendirme imkanımız hep var olacaktır’. Bu da bize şeffaflığın bir kontrol aracı haline dönüştürüldüğünü gösterir. İktidar olan açısından en tehlikelisi gizliliktir, öyle sanılır. Ancak asıl tehlike şeffaflıktır. Çünkü şeffaflık, neyin olup bittiğini tam olarak bilirseniz, onu dilediğiniz şekle kavuşturmanın imkânlarını elde bulundurmayı sağlar. Yeri ve vakti geldiğinde harekete geçebilirsiniz. Örneğin; 28 Şubat, tersinden bir şeffaflaştırma ile İslamcılığı yapı bozumuna uğrattı. Mezar evler, domuz bağı cinayetler vesaire üzerinden bir ideolojik yapıyı ciddi bir şekilde hem toplum nezdinde değer kaybına uğrattı, hem de müntesipleri nezdinde bir soğukluk/yabancılaşma sağlayarak kendilerinden uzaklaşmayı sağladı. İşte siyasetin iki binli yıllarda yeniden dizayn edilmesinin önemli araçsallığı şeffaflık olmuştur.
Şeffaflık, aynı zamanda denetlenebilirlilik açısından da zorunlu bir olgudur. İster siyasal zeminde, ister iktisadi zeminde, ister toplumsal zeminde şeffaflık her zaman denetlenmeyi de zımnında taşır. Bireyin, toplumun ve iktisadi zeminin kurgulanmasında ve rollerin dağıtılmasında şeffaflık kaçınılmaz bir süreçtir. Siyaseti yeniden kurgulamak ve iktidarın istenilen biçimde kurgulanmasında da şeffaflık neredeyse tek seçenektir. Bu psikolojik zeminde de kendini dikte eden bir durumu işaret eder: yani birey, psikolojik sorunlarını çözme adına psikologuna/danışanına her şeyi şeffaf bir şekilde anlatmalı ki yarasına merhem olunsun. Bu da bireyi istenilen şekilde kurgulamayı mümkün kılar. Bugün yaşadığımız şey ve modern kültürün derinliğini görmek açısından bu durumu iyi algılamak önemlidir. Ayrıca bu modern kültürün devraldığı Hıristiyan kültürünün de öğesidir. İtiraf, bir şeffaflık örneğidir. Kilise, itiraf ile şeffaflığı sağlamaktaydı. Bu modern döneme de geçiverdi.
Daha açık bir şekilde şu tespiti yapabiliriz: siyaseti, toplumu, bireyi istenilen biçim içinde kurgulamanın yolu; o kişiyi, olguyu bütün boyutluluğu içinde bilmekten geçer. Kişi, bilmediğine düşmandır. Bilmek aynı zamanda tahakküm kurmaktır. İşte bu tahakkümün en önemli aracı ise şeffaflıktır.
Şeffaflık aynı zamanda en önemli hipnoz aracıdır. Siyaseti, toplumu ve bireyi hipnoz etmenin yolu, şeffaflığı açık bir kart olarak tedavüle sürerek gerçekleştirmektir. Hipnoz için bilinir ki, gözlerinin önünde salınan bir saat ile kişi hipnoz edilir. Yani gözlerinin önünde gidip gelen şeye bakarken söylenen sözlere kanarak hipnoz olur. Aldanır… İşte bu aldanma bir şartla olur: gönüllülük üzere… Gönüllü aldanmanın yolu ise şeffaflığa giden yolu açacağı gerçeği/yalanıdır. Yani bir şeyi açık bir şekilde gözlere soktuğunuz zaman o şeyi en iyi şekilde gizlemiş olursunuz. İlahi sıfatlardan ‘Ez Zahir’ apaçıklıktır. Yani görünürlülük kazanmadır.  Fakat bu görünülürlülük kazanma aynı zamanda en büyük gizliliği de içinde taşır. Yani gördüğünüz şey bir boyutu ile isteneni işaret ettiği gibi o şeyi gizlemeyi de başarmaktadır. Şeffaflık kavramı da istenileni gösterirken arzulanmayanı ise gizlemeye yaramaktadır. Şeffaflığın bu boyutu göz önüne alınmazsa kavramı öğrenmek zor görünüyor.
Doğayı şeffaflaştırarak onu tahakküm altına alan zihin, aynı durumu topluma uyarlayarak toplumu da tahakküm altına almayı başardı. Son iki yüz yılın toplumsal değişimine dikkatli bir gözle bakıldığında; siyaseti, siyasete rağmen, iktisadi olanı, iktisada rağmen, iktidarı, iktidara rağmen, bireyi, bireye rağmen değişime uğratan şeffaflık olmuştur. Bu kadar önemli bir değişim aracı ise her zaman değeri önemle vurgulanmıştır. Ve bütün hesaplaşmalar da şeffaflık üzerinden kurgulanır.
Şeffaflık ve reklam üzerine birkaç cümle kurmadan kavramı düşünmek eksik olurdu. Reklam, bir emtiayı veya emtiaya dönüştürülebilecek bir şeyi satmak; ama en yüksek pay ile satmayı işaret eder. Bir şeyi çokça satmak için reklam edilir, reklam üzerinden bir kurgu yapılır ve bu kurgu ile satışı kolaylaştırır ve çoğaltır. Fakat reklam sadece maddi bir şeyi satmaya yaramaz, soyut ve değere dönüşmüş bir şeyi de satmayı işaret eder. Toplumsal bir değerin tanınırlılığını yapmak da bir reklam işlevidir. Yani her alanda reklam en önemli bir gösterge haline dönüştürülmüştür. İktidara gelme isteğinin tek belirleyeni var: iyi bir reklam yapabilme kapasitesine sahip olmaktır. Reklam yapan şirketlerin en büyük kazanca sahip olması da bunu gösterir. Son dönemde bedava ürün kullandırma ile bizzat bireyi/kullananı ücret yerine kabul ederek kişinin her şeyini reklam aracına dönüştürmesi, facebook ve benzeri sosyal mecralar buna örnektir. Bu örnekler, şeffaflığın nasıl bir ahtapot gibi her şeyi sardığını görmemizi sağlar…
Son olarak edebiyatın en temel özelliği olan imge, sembolik anlatım, ironi, dolaylı anlatım üzerinden ifade etmektir. Edebiyat, bu hali ile edebiyat olur. Bir edebi metnin özelliği ise saydığımız özellikleri ile o olguyu zihne yaklaştıran ve anlaşılırlılığını derinliğine sağlayandır. Edebiyatı gerçek/reel olana sığdırdığınızda çok sığ bir yapı ve bu sığ yapının can sıkıntısının nedeni olan özelliği ile öne çıktığı bilinir. Sığlık, aslında mühendislik faaliyetini ve aldatmayı kolaylaştıran bir şeydir. Çünkü kişi, canı sıkıldığında o can sıkıntısını atmak için gönüllü aldanmayı içselleştirebilir bir pozisyona geliyor. İşte burada siyasi, sosyal ve bireysel mühendislik faaliyete başlıyor. İyi bir edebiyat, ruhu coşturur ve heyecan verir. Şeffaflık ise sadece iğreti bir psikolojik vasatı inşa eder. İğrendirdiği şeye karşı yabancılaşmayı sağlar. Yalnızlaştırır ve kişiyi avuca almanın imkânlarını öne serer…
Açık toplum ve düşmanları olarak öne çıkartılan şeylere bakıldığında şeffaflığın neye tekabül ettiği açıklanmış olur. Din, edebiyat, yüksek sanat ve ideal olan ne varsa düşman görülür. Bu sayılanlar ise insana derinlik katar, heyecan verir, ruhunu gönendirir ve ona güç katar. Bütün bu değerlerden uzaklaşan kişi, kendisine sunulan bayağı eğlencelere tav olarak istenilen biçimde şekillendirilmeyi hak eder.