Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Çin yükselirken, ABD ve Rusya Soğuk Savaş lüksüne sahip mi?

ABD Başkanı Biden, bir gazetecinin kendisine sorduğa soruya karşılık olarak Rusya Devlet Başkanı Putin’i cezalandırılmayı hak eden bir ‘katil’ olarak niteleyip, bunun yakında gerçekleşeceğini, sorunun sahibinin sadece beklemesi ve olacakları görmesi gerektiğini söylediğinde, küresel medya saati çaldı. Soğuk Savaş marşı yeniden hatırlandı. Amerikan araştırma merkezleri, uzakta kalan, uluslararası ilişkilerin bilindik ve disiplinli olduğu, küreselleşmeyle ilgili konuşmalarla gölgelenmemiş bir dönemin anılarını hatırlatmaya hazır bekliyordu.
Moskova’da ise kızgınlık hâkimdi. Büyük nükleer güçlerin birbirlerine bu şekilde hitap etmemeleri gerektiğini düşünüyordu. Zira Rus liderliği, kendisine sürekli yöneltilen İngiltere parklarında ajanları öldürdüğü veya ABD başkanlık seçimleri sonuçlarını bir değil iki kez manipüle ettiği suçlamalarını şiddetle reddetti ve reddetmeye devam ediyor. Gidişat sadece bir noktada Soğuk Savaş’a benziyor, o da içinde istihbarat, ajanlar, Hollywood ve dışında onlarca filme büyük bir endişe ve heyecanla ilham veren eylemler içeriyor olması. Genelde olduğu gibi bu olayda da içinde bulunulan çağa ayak uyduruluyor. Çağdaş dünyada olaylar nükleer, kimyasal, biyolojik kitle imha silahlarından farklı olan başka bir dünyaya yani siber dünyaya taşındı. Bu savaş türü yeni, henüz bir temele oturtulmamış, ne uluslararası hukuk kitaplarında ne de önceki uluslararası antlaşmalar ve müzakerelerde kendisi hakkında bir bölüm yok. Buna karşılık Soğuk Savaş hakkında konuşmak kolay, referanslar mevcut ve bu heyecan genellikle hem medyaya hem de Biden ve Putin'e yarar sağlar. Bir bütün olarak sorunun her iki ülkede, Rusya ve ABD’de iç boyutları var.
Birinci ülkedeki boyutları anlaşılabilir, çünkü Putin içeride çok sayıda sorunla karşı karşıya bulunuyor. Bunlardan biri de bir süre önce kendisine zehir enjekte edilen ve zehirden kurtulmak için Almanya’da tedavi gören, ancak taburcu edildikten sonra ülkesine dönen Navalni vakası. Ülkesine döndükten sonra tutuklandığı için haftalarca süren protestolar düzenlenen Navalni, şu anda cezaevinden ülkesindeki muhalefeti yönetiyor. Navalni vakası bize Lenin’in komünist devrime liderlik etmek için Rusya’ya dönmesini hatırlatıyor. Ancak yeni lider Batılı ülkelerin hararetli alkışları ortasında bu kez liberal bir devrime liderlik ediyor. İkinci ülke, yani ABD’de Biden, Trump’ın dönüşü hayaleti ile mücadele ediyor. Trump şu anda Biden’ın zayıf olduğu, göçmenlerin ABD’ye akışını engelleyemeyeceği, Afganistan’dan çekilemeyeceği veya İran ile yüzleşemeyeceği söylemleriyle Biden’a karşı bir kampanya yürütüyor. Daha da tehlikelisi, 2024’teki başkanlık seçimlerinde yeniden aday olmaya hazırlanıyor. Bunun için Trump’ın yeni bir Cumhuriyetçi Parti kurmasına gerek kalmadı, çünkü parti onun etrafında toplandı. Partinin 2022’de Temsilciler Meclisi için düzenlenecek ara seçimlere dair planlarını da şu anda o hazırlıyor.
Öte yandan Biden, hem ABD içinde hem de dışında politik olarak kendisini kanıtlamak için zamanla yarışıyor gibi hissediyor. Yalnızca Trump'ın ülkeyi yönetmeye uygun olmadığını kanıtlamak istemiyor, aynı zamanda ABD’nin yıl ortasında kabul edilebilir bir normalleşme dönemine girmesini, yıl sonunda da normal hayata dönmesini sağlayarak, Demokratların koronavirüs krizini mantıklı bir şekilde ele alma yönteminin doğruluğunu kanıtlamak istiyor. ABD dışında ise, Rusya'nın rolünü kısıtlayarak, Çin'in rolüyle rekabet ederek ve kendisi ile yaşanabilecek bir nükleer anlaşmaya geri dönerek İran sorununu rasyonel bir şekilde ele alan sağgörülü bir denklem kurmak istiyor. Bu denklemin ortasında Biden, ülke içindeki popülaritesini korumak için tüm silahları kullanmaya hazır.
Biden'ın değerlendirmeye çalıştığı fırsat, ABD istihbarat servislerinin geçen hafta yayınladığı, gizliliği kaldırılmış ve 2020 seçimlerini etkilemeye yönelik yabancı girişimleri değerlendiren rapordu. Bu istihbarat raporu Rusya ve İran gibi ABD’nin önde gelen rakiplerinin başkanlık seçimlerini nasıl özel gündemleri için kilit fırsatlar olarak gördüklerine ışık tutuyor. Gizli bir raporun kamuya açık versiyonu olan ABD İstihbarat Topluluğu’nun 15 sayfalık belgesinde, hiçbir ülkenin seçmen kayıt verilerini veya oyların kendisini dahi değiştirmeye kalkışmadığına ya da bu tür oyların bildirilmediğine yer verildi. Başka bir deyişle, seçim sürecinin kendisi manipüle edilmemiş. Bununla birlikte rapor, birçok ülke ve siyasi aktörün, yanlış bilgiler yaymak, seçmenlerin eğilimlerini yönlendirmek gibi daha incelikli yöntemler kullanarak oy verme sürecine olan güveni zayıflatmak ve sosyal huzursuzluk çıkarmak için gösterdiği çabaları ayrıntılarıyla anlatıyor. Bu raporda, ABD istihbarat yetkilileri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 2020 seçimlerinde Demokrat aday Joe Biden’ın kazanma şansını azaltmak, o zamanki başkan Donald Trump'ın da şansını yükseltmek için planlanmış etkileme operasyonlarına - hedef kitleyi belirli bir şekilde hareket ettirmek için yapılan hamleler- onay verdiği değerlendirmesinde bulunuyorlar.
Rapora göre, Kremlin ile bağlantılı ajanlar bu etki operasyonları kapsamında Amerikan medya kuruluşlarına, ABD’li yetkililere, hatta Trump'a yakın kişilere "Başkan Biden aleyhinde yanıltıcı veya asılsız iddialar” ilettiler. Bu iddialardan biri de "Başkan Biden, ailesi ve diğer Amerikalı yetkililer ile Ukrayna arasında yozlaşmış ilişkilerin" var olduğuna dairdi. Bu rapor büyük ölçüde Trump ve kişisel avukatı Rudy Giuliani'nin Biden'ın Burisma Şirketi ile ilgili bir soruşturmayı iptal etmek için Ukraynalı bir başsavcıyı kovduğuna dair öne sürdükleri komplo teorisinin izini sürüyor. Söz konusu Ukraynalı şirketin yönetim kurulunda Biden’ın oğlu Hunter görev yapmıştı.
Rapor bu şekliyle yeni değil, aksine 2016 ABD seçimlerinde Rusya'nın müdahalesi konusunda daha iddialı olan "Mueller Raporu"na göre daha az tehlikeli ve iddialı. Mueller Raporu’nun doğrulamadığı veya hakkında nihai bir karar vermediği nokta, Trump’ın kampanya ekibinden kişiler ile Rus istihbaratı arasında doğrudan bir ilişkinin varlığıydı. Buna rağmen Biden, raporu sanki yeni gerçekler ortaya çıkarmış gibi ele aldı. Bunlar kendisine Putin'i tekrar suçlama, hatta kendisini cezalandırmakla tehdit etme hakkını veriyormuş gibi davrandı. Böylece, Biden ve Putin arasında bir karşılıklı atışma ve tehditler dizisi başladı.
Oysa ikisi de siber müdahale operasyonları, rekabet, karşılıklı iğneleyici açıklamalar bir yana, iki ülke arasında göz ardı edilemeyecek bir ortak zemin olduğunu biliyorlar. Nitekim sıcak açıklamaların ortasında, Ukrayna meselesine sadece Trump'ın Biden'ın oğluna yönelik suçlamaları bağlamında değinilirken, Avrupa'nın kalbinde yer alan bu ülkenin kendisinden bahsedilmemesi dikkat çekici bir durumdu. Zira bu mesele sözde yeni Soğuk Savaş’ın fay hattının merkezinde yer alıyor. Her iki ülke de Afganistan ve derinleşen krizi açısından diğerine ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyor, ne Rusya ne de ABD Taliban'ın tekrar iktidara gelmesini istiyor. Yine ikisi, aralarındaki iş birliğinin ve mevcut uzlaşıların onları Suriye konusunda da iş birliğine ittiğini biliyor. Suriye’de ne ABD kalmak istiyor ne de Rusya gitmek istiyor. İsrail Suriye’de İran’ı hedef alırken, Rusya ve ABD daha önce kendilerinin katılımıyla İran ile ulaşılan nükleer anlaşmaya şimdi geri dönmek istiyorlar. Her ikisi de nükleer silahların azaltılmasına ilişkin antlaşmayı yenilemek istiyor. Washington, uluslararası ilişkilerde ana rakibinin Çin olduğunu biliyor. Washington’un okyanusun ötesindeki ana rakibi olmasına alışkın olan Moskova da şimdi Çin'i doğrudan sınırlarında bulunan yeni bir süper güç olarak görüyor. Jeopolitik kriterlere göre, Çin'in varlığında iki ülke, yani Rusya ve ABD kendi aralarında başka bir Soğuk Savaş’a girişme lüksüne sahip değiller.