Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Türkiye denenme aşamasında

Şarku’l Avsat’ta yayınlanan haberlere göre Avrupalılar Türkiye'yi "üç ay süreyle denemeye" karar verdiler. Fransa Dışişleri Bakanı da Türkiye'den "sözlerini eyleme dökmesini" istedi.
Türkiye’ye karşı bu ifadeyi ilk olarak Mısırlılar kullandı. Bunun ardından gelen ilk adım, Türkiye’deki Müslüman Kardeşler’e bağlı “medya çarşısındaki” karışıklık oldu. Bu, eninde sonunda gerçekleşecekti. Sizi ülkenize karşı kullananlar ihtiyaçları kalmadığında sizi terk ederler. Ne var ki mesele, şu anda denenme aşamasında ve baskı altında olduğu açık ve net olan Türkiye’deki Müslüman Kardeşler’e bağlı medya kurumlarından daha büyük. Burada amaç, alay etmek veya polemik yapmak değil, çünkü dediğimiz gibi mesele bundan daha büyük ve tehlikeli.
İstenilen Türk değişiminin, ya da beklenen yeniden konumlandırmanın diyelim, Türkiye içinde olduğu kadar Türkiye'ye komşu ülkelerde ve Libya'da birçok sonucu olacak. Ayrıca, Türkiye’nin geri çekilmesi bölgedeki Ruslar ve Irak'tan Suriye'’ye İranlılara getireceği fırsatlar hatta Müslüman Kardeşler’e vereceği desteği de ekleyin.
Bu köşede daha önce de yazmıştım; Türkiye şu anda çıktığı ağaçtan iniyor ve bu iniş sırasında çok sayıda yaprağın döküleceğine şüphe yok. Bölgeye istikrar ve ılımlığın hâkim olmasını istemeyen yoktur ama öğrenmemiz gereken dersler var. Mesela, Türkiye'nin geri çekilmesinden bahsetmeden önce, Libya'da Türklere kırmızı çizgi çizen Mısır bilgeliğine dikkat çekmeliyiz. Nitekim Ankara bu çizgiyi geçmedi ve şimdi de geri çekiliyor.
Mısır, Türkiye’den “sözlerini eyleme dökmesini” talep etti. Şimdi Fransa da Mısır’ı takip ediyor. Burada şunu sormak gerekiyor; Türkiye’den ne isteniyor? Şimdi sundukları önemli mi? Bölgenin mi Türkiye’ye ihtiyacı var, yoksa Türkiye’nin mi bölge ve Avrupa'ya daha çok ihtiyacı var?
Amacımız, polemik yapmak değil, hataları tekrarlamamak için bunları konuşmak bir gereklilik. Elbette bölgedeki ilişkilerin uluslararası yasalara ve iyi komşuluk ilkesine uygun olması, başkalarının işlerine karışılmaması ve onların sorunlarının kullanılmaması herkesin menfaati var ama bu nasıl olacak?
Bu konuda gazetemiz yazarlarından Muhammed Rumeyhi’nin Cumartesi günü yayınlanan makalesinden alıntı yapmak istiyorum. Rumeyhi siyasi hayal gücü yoksunluğu, şahsileştirme ve iktidarın tekelleştirilmesinden bahsederek şunu anlatıyor; “Erdoğan'ın yoldaşlarından biri, Körfez ülkelerinden birine kamuoyuna açıklanmasını istemediği bir ziyaret yaptı. Söz konusu ülkenin liderinden tuhaf görünen bir istekte bulunmuş; Sayın Erdoğan ile ilişkisini, var gücüyle öğüt ve tavsiyelerinin tam aksi yönde ilerlediği danışmanlarına kulak vermesini rica etmek için kullanmasını talep etti. Körfezli lideri diplomatik bir şekilde özür dileyerek, bunun bir iç mesele olduğu, karışmak istemediği ve karışamayacağı karşılığını vermiş.” Rumeyhi şunu da ekliyor; “Söz konusu kişi hükümetteki görevini yıllar sonra bıraktı ve Türkiye, iç ve dış ekonomik, siyasi ve diplomatik sermayesini tüketmeye başladı.”
Benzer bir olayı seçim krizi zamanında Türkiye’yi ziyaret eden bir Arap yetkiliden de dinlemiştim. Anlattığına göre Türk yetkililerden biri kendisinden Erdoğan’a söz konusu şehirlerde seçimleri tekrarlamaması tavsiyesinde bulunmasını istemiş, ama Arap yetkili konu hassas olduğu için özür dileyerek bunu kabul etmemiş.
Dolayısıyla Türkiye'nin şu anda denenme aşamasında ve baskı altında olduğu açıkça görülüyor. Hiç kimse Türk ekonomisinin çökmesini veya Türkiye’ye düşman olmayı istemiyor, ancak bölgemizde yaşananlar kan ve yıkıma yol açarak bize pahalıya mal olduğu için tekrarlanmaması garanti altına alınmalı.