Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Ama Dini Lider ve muhafızları kalıyor

Reuters ajansının naklettiğine göre bir AB yetkilisi, İran ile ABD arasındaki müzakerelerle ilgili uluslararası tarafların iki ay içinde bir anlaşmaya varılmasını umduklarını söyledi.
Gazetemiz de bir Avrupalı ​​kaynağın daha net olan şu açıklamasını yayınladı; “Anlaşmaya uymakta ortak bir menfaat var.” Avrupalı kaynak ayrıca ABD Başkanının başkanlık döneminin ilk 100 günü içinde nükleer anlaşmaya geri dönmeye çalıştığını da belirtti.
İranlılarla ilgili olarak kaynak, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin birkaç ay içinde düzenlenecek seçimlerden önce “bitmekte olan görev süresini ABD'nin İran'a uyguladığı yaptırımları kaldırma başarısıyla taçlandırmak istediğini” ifade etti.
Böylece, ABD’nin İran nükleer dosyasına yönelik politikası, bölgedeki müttefikleri ve düşmanlarıyla ilgili vizyonu netleşmiş oldu. ABD'nin Körfez bölgesindeki ilk tırmandırmasının ve İsrail ile ilişkilerdeki soğukluğun sebebinin, İran ile müzakerelerin önünü açmak olduğu şüpheleri doğrulandı. ABD yönetimi, bir yandan gerginliği tırmandırma ve müttefiklere baskı yöntemini benimserken, diğer yandan başka dosyalarda daha gevşek bir politika benimsedi. Sözgelimi müttefiklerini etkisiz hale getirmek ve onları nükleer anlaşmaya engel olmama konusunda uyarmak için Husileri terör örgütü olarak tanımlamaktan geri adım attı.
Şimdi tüm bunlar, ABD yönetiminin İran ile ilk 100 günde nükleer bir anlaşmaya ulaşma, yani koruyabileceği hızlı bir siyasi zafer elde etme isteğiyle netleşti. İran Cumhurbaşkanı Ruhani de daha önce Obama ile gerçekleştirmeye çalıştığı (ama tamamlanmayan) anlaşmayı gerçekleştirerek görevinden bunu başarmış olarak ayrılmak istiyor.
Yukarıdaki çıkarımı destekleyen birkaç veri var: Birincisi, ABD yönetimi hızlı bir zafer elde etmek istiyorsa, bu yeni bir anlaşma ya da en azından daha iyi bir anlaşmayla karşı karşıya olmadığımız anlamına geliyor. Bu nedenle İran öncelikle yaptırımların kaldırılmasında diretiyor ve bu gerçekleşebilir.
İkincisi, herkes İran'da meselenin Ruhani ve ne istediği ya da başarabilecekleri değil de Dini Lider ve İran Devrim Muhafızları ile ne istedikleri olduğunu unutmuş gibi yapıyor.
Dolayısıyla mesele Obama’nın da sandığı gibi herhangi bir ABD Başkanı ile Ruhani değil, Dini Lider, İran Devrim Muhafızları ve İran’da daha İran-Çin anlaşmasını hazmedemeyen diğerlerinin varlığıdır. İran-Çin anlaşması, İran’ın vereceği herhangi bir tavizin etkisini veya İran-ABD- uluslararası bir anlaşmanın imzalanmamasının sonuçlarını hafifletmek için imzalanmış olabilir.
İşler hiç de öyle kolay değil, bilhassa eski başkan Obama'nın imzaladığı anlaşmanın Trump tarafından iptal edildiği, yani varılan herhangi bir anlaşmadan daha sonra çekilmenin mümkün olduğu, anlaşmaların iptalinin mümkün olduğuna dair örneklerin varlığında hiç kimsenin koşullarla ilgili garantiler veremeyeceği göz önüne alındığında..
Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer husus ise İsrail'in pozisyonu. Netanyahu daha önce İran'ın anlaşmalı veya anlaşmasız nükleer silah sahibi olmasına izin vermeyeceklerini taahhüt etmişti. Yine İran'ın yakıp yıktığı ve bunu yapmaya devam ettiği 4 Arap başkentinin durumu da göz ardı edilemez.
Keza bölgede Tahran'a bağlı milislerin elindeki İran silahları tehlikesi de göz ardı edilemez.
Sözün özü, nasıl ki hiçbir Amerikan başkanının görevinin son 100 gününde barış anlaşmasına varılmamışsa, bir Amerikan başkanın ilk 100 gününde bir nükleer anlaşmaya varması da zor. Aşılması zor gerçekler var ve bunlar kendilerini dayatacaktır.