Yarın, 17 Nisan, son Fransız askerinin Suriye topraklarını terk etmesinin ve Suriye'nin bağımsız ulusal kimliğini belirginleştiren bir yolculuğun başlangıcının 75. yıldönümü. Ancak bu tarihi olayın önemine rağmen Suriyelilerin çoğu bugüne önem göstermiyor. Zira pek çok taraftan ülkeleri yeniden işgal edilmiş durumda. Modern tarihte eşi görülmemiş bir şekilde şiddet ve zorlama ile 10 yıldır baskılara maruz kalıyorlar. Bu, sadece korkunç bir yıkım sahnesine, kurbanlara, tutuklulara ve yerlerinden edilmiş kişilere değil, aynı zamanda ulusal yapının çökmesine ve toplum değerleri ile bir arada yaşama temelleri sisteminde büyük çatlaklara da yol açtı.
Egoist otorite, halkın özgürlük ve onurlu bir yaşama yönelik meşru beklentilerini öldürmek için en iğrenç ölümcül araçlara ve mezhepsel kışkırtmalara sarılıyor. Otoritesi ile ayrıcalıklarını korumak için her türlü kesimin güçlenmesine zemin hazırlayarak ülkeyi nüfuz çatışmalarının yaşandığı, coğrafi bölünmelerin olduğu ve emellerine ulaşmak için kanlı çatışmayı fırsat bilen ve ülkedeki kurumlara boyun eğdirmek için rekabet eden yabancı askerlerin kol gezdiği bir sahneye dönüştürüyor. Tüm bunları gözleriyle gören ayrımcılık baskısına maruz kalmış Suriyelilerde nasıl bir vatanseverlik duygusu kalabilir ki? Çatışmanın tarafları, Suriye’yi nefret dolu mezhep çatışması alanına sürüklemeyi ve siyasi fikirler ile özgürlük, vatandaşlık ve onurlu bir yaşam sürdürme sloganları pahasına dini niteliğe sahip İslamcı sloganları dayatmayı başarıyor. Böylece, devam eden çatışma varoluşsal bir mücadeleye kayıyor, intikam ve dışlayıcı kutuplaşmalar büyüyor ve halk farklı gruplara ve çatışan cephelere dönüşüyor. Durum böyleyken Suriye kimliğinden geriye ne gibi bir değer kalabilir ki?
Ancak nesnel unsurlar olmasaydı yukarıdaki saydıklarımızın tümü, Suriyelilerin bağlarının kopmasına ve vatana ait olmaktan ve kendilerini tanıtmaktan gurur duymalarının gerekçelerini kaybetmelerine neden olmazdı. Son Fransız askerinin Suriye topraklarından ayrılmasından sonraki yıllarda akan birçok suyun, Suriye’deki vatanseverliğin parçalanmasına ve arka plana atılmasına büyük ölçüde katkıda bulunduğunuz söyleyebiliriz.
Bu yıllarda ilk olarak Suriyeliler, ulusal toplum bilincinin gelişmesinin başlangıcında Fransızların ülkelerini beşe bölerek sömürme projesini engellemeyi başardı. Bağımsızlık ilan edilinceye dek ülkelerini Fransız mandası altında tek bir varlık olarak korudular. Parçalanmamış ülkeleri ile geniş çaplı ulusal bir kimlik geliştirmeye çalıştılar. Farklılıklarını aşarak Mısır ile hızlıca birleşmiş bir ülke kurmaya çalışmalarının ardından tek bir Arap ülkesine duydukları özlemi ve milliyetçi eğilimleri gösterdiler. Bu doğru. Ancak şu da bir gerçek ki Suriye devleti, toplumda çeşitli bileşenlerin özelliklerini tanıyan ve haklarını güvence altına alan demokratik bir anlaşmaya dayalı güçlü, milli bir kimlik oluşturmak için zamanı ve fırsatı olmayan ve en önemlisi ulusal otoriteye sahip olmayan modern bir devlettir.
İkinci olarak peş peşe gelen hükümetler, özellikle de totaliter olanlar, milli birliği geliştirmek için herhangi bir çaba sarf etmediler. Aksine, etnik, dini ve politik olarak kendilerinden farklı olanlara ayrımcılık ve baskı yaptılar. Otoritelerini ve ayrıcalıklarını korumak için ulusal kimliği bozdular ve toplumu sivil devlet öncesi parçalanmış kimliklere döndürmeye çalıştılar. Geride kalmış, mezhepsel ve aşiretçi bağlar, baskı ve ayrımcılık yöntemlerine başvurdular. Vatan ile iktidarı bir tutan ve vatanı harap etme pahasına son yıllarda olduğu gibi iktidara öncelik ve imtiyaz tanıyan bir yaklaşıma dayalı hastalıklı kavramlarını yerleştirmeye çalıştılar! Devleti ve kurumlarını boyunduruk altına alıp bir kamu otoritesinden iktidar tabakasını koruyacak ve güçlendirecek bir araca dönüştürdüler. Yenilenme ve topluma katılma unsurlarını yok etmek için yolsuzluğu yaydılar. Bunun üstüne, ordunun siyasi yaşamdaki rolü de arttı. Zira Fransız askerlerinin ülkeyi terk etmesinden sonraki birkaç yıl içerisinde ordu komutanlığı, 1970'te Düzeltici Hareket adıyla bilinen son otoriter rejimi ile istikrara kavuşmadan önce bir dizi askeri darbeye tanık olan bu ülkenin kaderini belirlemede ve kamusal hayatta büyük ve eşsiz bir rol üstlendi.
Üçüncü olarak siyasi ve kültürel hayatımıza hakim ve baskın olan eğilimin, ruhları rahatlatan ve zihinleri zayıflatan bir ideolojiye dayanması. Bunlardan en öne çıkanı Suriye vatanseverliğinin büyümesini önemsemeyen ve vatanın sınırlarından daha büyük ve ulaşılması daha zor hedefler ve hayaller çizen bir gözetim ideolojisidir. Bu, hedefi ulusal bağların ve ulusal kimliğin güçlendirilmesi olmayan partilerin artmasına sebep oldu. Milliyetçiler, Baasçılar, Nasırcılar ve diğerleri için vatan, tek bir Arap milletine doğru giderken sadece kritik bir duraktı. Komünistlere göre vatan daha güçlü ve daha geniş uluslararası bağlarıyla övünmeleri için geçici bir sembol iken, siyasal İslamcılar ve dini bağı kutsal görenlere göre ise sadece hilafet projesindeki geçiş noktalarından biriydi! Bütün bunlar Suriye toplumunun derinliklerine kazındı ve uzun süredir bir arada var olan ve birbirini hoş gören kültürlerin arasındaki bağları kopardı. Böylece, entelektüel referansa veya milli, dini veya mezhep temeline göre vatandaşlar arasında farklılaşan mezhepsel, etnik ve ideolojik kutuplaşmaların ortaya çıkması sıradan bir olay haline geldi.
Dördüncüsü vatanseverliği, gücünü insanların adalet ve eşitlik duygusundan ve vatanlarındaki haklarının dokunulmaz olduğuna ve hiç kimsenin onları ihlal edemeyeceğine olan güvenlerinden alan ulusal bir devlet ve birlik ruhundan ziyade sadece sloganlar, duygular ve coşkulu marşlar olarak gören bir kültürün yayılması. Şu aşikar ki bu haklar olmadan, Suriye toplumunun çoğulcu bileşenleri, küçük hesaplarını geride bırakmaya ve vatana bağlılık gibi daha güçlü ve daha üst düzey bir bağ karşısında mezhepsel ve etnik bağları daha zayıf bir konuma indirgemeye teşvik edilemez.
Farklı milletlerden, dinlerden ve mezheplerden protestocu kitleleri körükleyen vatansever ruhu ve tek Suriye halkı sloganının, İslamcı güçler ve aşırılık yanlısı çatışma taraflarıyla iş birliği içinde rejimin yıkıcılığı ve çatışmayı çarpıtarak siyasi bir boyuttan farklı mezhepsel ve etnik boyutlara taşıması karşısında duramadığını kabul ediyoruz. Aynı zamanda Suriye kimliğinin, halkının kendisine ve birbirlerine duyduğu güveni kaybetmesinin ardından bugün yıkım ve parçalanma durumu karşısında uçurumun eşiğinde sallandığını da kabul ediyoruz. Suriyelilerin tarihsel hoşgörü ve bir arada yaşama duyguları, bugün nerede olurlarsa olsunlar gittikçe büyüyen acıları, çektikleri işkencelerin şiddeti ve aynı zamanda şu andan ve daha kötüsüne açık olan bilinmez bir gelecekten korkmaları konusunda birlik olmalarının, Suriye milliyetçiliğine olan güveni yeniden inşa etmek için objektif teşvikler olduğunu itiraf etmeliyiz. Ancak, tiranlık ve işgalden kurtulmanın yollarının hala milli birlik ve beraberlikten geçtiğinin farkında olan, vatanseverlik kavramının insani ve medeni yüzünü öne çıkarma sorumluluğunu yerine getirmekte gecikmeyen, coğrafyaya bağlanmanın basitliğinden uzaklaşan, özgürlük ve adalet değerleriyle parlayan ve böylece toplumsal sözleşmeye dayalı sağlam bir Suriye milliyetçiliği inşa eden ve devlete ülkeyi yönetme, güvenliğini sağlama ve yeniden inşa etme konusunda kamusal rolünü veren siyasi ve kültürel bir tabaka bulunmazsa bu teşvikler herhangi bir meyve vermeyecektir.
TT
Yabancı askerlerin topraklarından ayrılmasının yıldönümünde Suriye milliyetçiliği!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة