Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Afganistan’dan çıkış

Başkan Biden, ABD kuvvetlerini önümüzdeki Eylül ayına kadar Afganistan'dan çekme niyetini açıkladı. Bu tarih, Usame bin Ladin liderliğindeki el Kaide örgütünün New York'taki dünya ticaret merkezi ikiz kulelerine, ardından ABD Savunma Bakanlığı ya da Pentagon’a sivil uçaklarla düzenlediği terör eyleminin 20. yıldönümüne denk geliyor.
Terör saldırılarının kurbanları çeşitli uyruklardan yaklaşık 3 bin kişiydi ve tüm dünya düzenini sarsmıştı, çünkü bu, bir yanında devletlerin diğer yanında devlet dışı terör örgütlerinin yer aldığı teröre karşı yeni bir küresel savaşın başlangıcıydı. Saldırılar insanlık tarihinde bir dönüm noktası oluşturdu. ABD, ardından da NATO ülkeleri el Kaide'yi topraklarında barındıran Afganistan'a saldırmaya karar verdiklerinde bir şekilde yeni bir dönemin başlangıcına işaret etti. Çok fazla ayrıntıya girmeden, 43. başkan George Bush yönetimi Afganistan’dan sonra Irak savaşını da başlatmaya karar verdi ve yaklaşık 20 yıl boyunca bu iki ülke, birbirini izleyen ABD yönetimlerinin politikalarının önemli bir parçası haline geldi. Obama yönetimi, Irak savaşının yanlış yerde yapılmış bir savaş olduğunu ve terör dalgası orada başladığı için Afganistan'a odaklanılması gerektiğini düşündü. Birtakım çalışmalar ve tırmandırmadan sonra, Afganistan’dan geri çekilme niyetini deklare etmekten öteye gidemedi. Başkan Trump yönetimi de çekilme niyetini duyurdu ama aynı zamanda Taliban örgütü ile barış müzakereleri yapmaya çalıştı. Bunun sonucunda Taliban ile seçilmiş Afgan hükümeti arasında barış anlaşmasına varmak için yapılacak müzakerelere zemin oluşturacak bir mutabakata varıldı. Ancak yönetimin görev süresi sona erene kadar bu müzakereler başarılı olamadı çünkü Taliban, ABD güçleri onu Kabil'de devirmeden önce olduğu gibi halen Afgan devletinin meşru yönetimi olduğunu tasavvur etmeye devam etti.
Nitekim Taliban bu 20 yıl içinde Afganistan’ın yaklaşık yarısını “kurtarmayı” başardı. Sonuç olarak, birçok terör örgütüyle yakın bağları olan aşırılık yanlısı köktendinci örgüt, yeni ABD yönetimini - Biden - devletlerin veya imparatorlukların müdahalesinin başarılı olamadığı bir ülkeden çekilmek için müzakereler lehine daha fazla şeyi görmezden gelmeye zorlamayı başardı.
ABD'nin Afganistan'dan çıkışı, Kabil hükümetinin konumunu büyük ölçüde zayıflatıyor ve kendisi ile çeşitli türden radikal gruplardan oluşan rakipleri arasındaki güç dengesini tamamen değiştiriyor. Aynı zamanda Afgan devletini ulusal modernist temeller üzerine inşa etme deneyimini, şiddet ve terörizmin fırsatlarının arttığı, azınlıkların haklarının gerilediği büyük bir sınav ile karşı karşıya bırakıyor. En büyük değişiklik ise, geri çekilmenin Amerikan kabiliyetinin, gücünün ve prestijinin diğer iki güç, Çin ve Rusya lehine gerileyişinin bir başka işareti olacağı ve Ortadoğu’daki başka gerilemelerin de ekleneceği küresel arenada yaşanacak. Bu geri çekilmenin bir yüzü de Afganistan'ın yakın çevresini ilgilendiriyor. Çin ve Rusya, bu çekilme ile aşırı köktenci bir devletle karşı karşıya gelmek zorunda kalacaklar. Geçmişte Sovyetler Birliği’ni mağlup edip çöküşüne yol açtığı, şimdi de bir başka süper gücü yani ABD’yi bir yandan topraklarından geri çekilmeye zorladığı, diğer yandan belki de küresel gücünün gerilemesine neden olduğu için büyük gurur duyan Taliban devletiyle yüzleşmeleri gerekecek.
2002 yılında Çin’e düzenlediği bir ziyaret sırasında bu makalenin yazarı, Dışişleri Bakanlığı’na ülkesinin komşu Afganistan'daki yoğun Amerikan varlığına ilişkin tutumunun ne olduğu ve bunun Çin için stratejik bir tehdit olup olmadığı sorusunu sormuştu. Aldığı yanıt, sürpriz olmuştu; Amerikan varlığının olumlu bir doğası var, çünkü Çin’de bulunan ve coğrafi olarak Afganistan'a yakın İslami azınlık üzerinde olumsuz etkileri olan aşırılık yanlısı gruplarla Çin lehine mücadele ediyor.
Cevap, Vietnam Savaşı döneminde Çin'in yakın çevresinde Amerikan kuvvetlerinin yoğun varlığından memnun olduğuna, çünkü Kore Savaşı sırasında olduğu gibi çatışma durumunda onu  Çin’in askeri yeteneklerine rehin kıldığına dair yaygın görüşü hatırlattı. Şimdi Pekin, 50 milyon olduğu tahmin edilen Çin'deki Müslüman azınlık konusuna endişeli. Nitekim Uygurlar  uluslararası arena sürekli başını ağrıtıyor. Çin bir de Afganistan meselesi ile yüzleşecek. Öte yandan Rusya, Çin'den daha fazla baş ağrısına sahip, zira aşırılık yanlısı gruplar eski Sovyetler Birliği ülkeleri arasında ve hatta Rusya Federasyonu içindeki Tatar ve Çeçen bölgelerinde yayılmaya başladılar. Kuşkusuz, dünyadaki çeşitli terörist gruplar, ABD'nin Afganistan'dan ayrılma kararını büyük bir zafer olarak görecekler. Uluslararası ve bölgesel koalisyonun İslam Hilafeti Devletini yenilgiye uğratması ve onu dünyanın farklı yerlerine, özellikle de Afrika ve Asya'daki bazı bölgelere dağılmaya zorladıktan sonra kaybettikleri konumlarının bir kısmını yeniden kazandıklarını düşünecekler.
Başta el Kaide ve DEAŞ olmak üzere çeşitli terörist gruplar bu zaferi kendi lehlerine değerlendirecekleri için Pakistan'dan Fas'a kadar uzanan Büyük Ortadoğu'da yeni bir uyanış yaşayacaklar. Müslüman Kardeşler grubu, ABD’nin çekilmesini genel olarak Batı ve özel olarak da ABD ile küresel çatışmanın bir parçası olarak gördüğü için bu değişimin getirilerinin bir pay almaya çalışacak. Bunun Arap bölgesi üzerindeki etkisi dikkati hak ediyor. Zira bu grupların bir kısmı birkaç Arap ülkesinde faaliyet gösteriyor ve Irak, Suriye ve Libya'da büyük kapasiteye sahipler.. İran ve Pakistan Talibanı ile büyük bağlantıları ve ittifakları var. Somali, Sahel ve Sahra bölgesinde geniş bir yayılıma sahipler. Böyle bir şey, bir yandan kolektif Arap ulusal güvenliğine, diğer yandan Arap ülkelerinin güvenliklerine büyük bir tehdit oluşturacak. Zira terörist gruplar dünyanın birçok bölgesinde ve birçok Batı ülkesindeki İslami azınlıklar arasında yaygın olmasına rağmen; Kuran dili Arapçanın konuşulduğu, kutsal mekanların ve çeşitli dini okulların olduğu, İslami hareketlerin ilk kökenlerinin ortaya çıktığı Arap dünyası onlar için en büyük ödülü temsil ediyor.
Durum böyle olduğu için taşıdığı değişiklikler geçmişte olduğundan daha ivedi bir dikkat gerektiriyor. Bu nedenle ilk olarak, terör örgütlerinin Afganistan içinde ve dışında hareketlerindeki güncel gelişmeler ve bunların dünyanın yakın ve uzak bölgelerinde yayılma dereceleri izlenmeli ve takip edilmeli.
İkincisi, iş birliği güçlendirilmeli ve bölgedeki yeni durumlarla başa çıkmak için güvenlik kurumlarının hazırlık düzeyleri yükseltilmeli.
Üçüncüsü, Irak ve Suriye gibi radikal grupların yaşadığı, bir geçmişinin bulunduğu ve eğitim bölgelerine sahip olduğu stratejik boşlukların bulunduğu Arap ülkelerinde istikrarı sağlamaya çalışılmalı.
Dördüncüsü, ABD ve NATO’nun Afganistan’dan çekilmesine rağmen, BM çerçevesinde uluslararası bir konferans çağrısı, terörist grupların finansmanına ve sempatizan toplama faaliyetlerine karşı yaygın bir direnişi mümkün kılacaktır.
Beşincisi, ABD ve NATO, Afganistan'dan çekilmesine rağmen, toprakları terörist gruplara hedef olduğu için teröre karşı savaştan vazgeçme lüksüne sahip değiller. Bu nedenle, onlarla iletişimde olmaya devam etmek, dünya ve bölge tarihinin bu yeni ve hassas aşamasında faydalı olmaya devam ediyor.