İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Suudi Arabistan ve Husi terör füzeleri!

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, 22 Mart’ta Yemen’deki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan ve Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde ülke çapında ateşkesi içeren yeni barış girişimini duyurdu.
Girişim, bölgesel ve uluslararası düzeyde büyük memnuniyetle karşılandı ve takdir edildi. Ancak Husilerin adımları, Yemen topraklarında devam eden savaşı sona erdirme yönündeki herhangi bir gerçek arzudan yoksundu.
Husilerin yanıtı, Yemen’in Marib vilayeti üzerindeki kontrolü sağlamak amacıyla darbeciler tarafından başlatılan saldırıyla eş zamanlı olarak, Suudi Arabistan topraklarına ve tesislerine balistik füzeler ve insansız hava araçlarıyla yapılan saldırılarla oldu.
Suudi Kraliyet Hava Savunma Kuvvetleri’nin müdahalesi sonucunda Husilerin sivilleri sistematik ve kasıtlı bir şekilde hedef almak üzere düşmanca girişimleri engellendi. Her durumda bu Husi girişimleri, öngörülebilir gelecekte misilleme gerektiren bir tür savaş suçu olmaya devam ediyor.
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden ABD’li araştırmacı Michael Knights, Husilerin yıkıcı faaliyetlerine dair son analizinde ilginç bir soruya yer verdi: “Bu, Kızıldeniz’in güney ucunda, Hizbullah tecrübesinin bir kopyası mı?” Soru üzerinde düşünmek, okuyucuya bu haydut grubun ‘yalnızca Suudi Arabistan için değil, bölgenin güvenliği, uluslararası trafik rotası ve komşu ülkelere yönelik tehdit açısından’ da ne kadar tehlikeli bir hal aldığını gösteriyor.
Husiler tarafından kontrol edilen bölgelerde insansız hava araçları (İHA) ve uzun menzilli füzeler için gelişmiş bir üretim endüstrisi oluşturulduğunu söylemek bir sır değil. Bu silahlar, ya BM ya da ABD tarafından yayınlanan birçok raporda belgelenmiştir.
Husi tehdidinin, basit bir tehdit olmaktan çok karmaşık bir hal aldığı kesin görünüyor. Husilerin, gün geçtikçe gelişen silahlara ve gözlerden uzak olmayan dış desteğe sahip olması, sadece Suudi Arabistan’ın Husi tehdidi karşısında kendisini feda etmesine yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda bu tehditler Ürdün ve diğer ülkelere kadar uzanıyor. Ayrıca Kızıldeniz’de uluslararası trafiği, güneyde Babu'l Mendeb’i, kuzeyde Süveyş kanalını tehdit ediyor. Burada ise şu temel soru ortaya çıkıyor; “Washington, küresel stratejik öneme sahip bir bölgede Husi teröristlerinin bu faaliyetlerine nasıl göz yumuyor?”
Husilerin faaliyetlerinde dikkatleri çeken ve herkesin bu konuda tetikte olması gereken şey, darbecilerin Marib’i kontrol etme girişimidir. Özellikle de burada yeni petrol kaynakları elde edecek olmaları nedeniyle bu, izin verilmemesi gereken bir durumdur. Bu bağlamda Husilerin, Yemen topraklarında tam kontrol sağlamak üzere yeni ve daha sert adımlar atması uzak bir ihtimal değil.
Husi saldırıları, Suudi Arabistan Krallığı’nı temel seçeneklerinden vazgeçmeye itecek gibi görünmüyor. Bu temel seçenekler ise Yemen halkını desteklemek, meşruiyeti desteklemek ve devam eden savaşı sona erdirmeye çalışmaktır. Ayrıca Riyad’ın, zalim Husi saldırıları karşısında uluslararası hukukun güvence altına aldığı tüm araçlarla halkını ve şehirlerini savunma hakkına sahip olduğu dikkate alınmalı. Bu bağlamda dünyanın destek vermesi ve herkesin düşmanca füze ve insansız hava araçları saldırılarını kınaması yeterlidir.
ABD yönetimi, eski yönetim tarafından fark edildiği gibi Husi saldırılarına karşı hüküm vererek Ensarullah’ı (Husi hareketin adı) terör grupları listesine koymalı mı? ABD içerisinde, farklı Husi liderlerinin 13611 sayılı Yürütme Kararı’nda öngörülen listeye dahil edilmesi çağrısında bulunan birçok ses yükseliyor. Karar, Yemen’de barışı, güvenliği ve istikrarı tehdit eden kişilerin mallarını alıkoymak için kullanılıyor.
Bu noktadan gözlemcilere göre mevcut ABD yönetiminin Husilere yönelik attığı adımın yersiz olduğu söylenebilir. Ayrıca Husilere ve arkalarında duranlara, terörlerini komşu ülkelere yayma konusunda yanlış sinyaller göndermiştir.
Peki son günlerde ve haftalarda sürekli ve istikrarlı bir silsile haline gelen Husi terörü karşısında ne yapılmalıdır?
Şüphesiz ki Suudi Arabistan, pek çok imkana sahiptir ve istihbarat biriminin becerisiyle Husilerin nerede toplandığını, nerelerde füze ve insansız hava aracı ürettiğini bilmektedir. Ancak inanç ve insani değerleri uyarınca onlara saldırmamaktadır. Zira Husiler, bu üretim tesislerini korumak için sivilleri canlı bir kalkan olarak kullanmaktadır.
Suudi Arabistan, uzun bir süredir uluslararası toplumu, bu çatışmayı sona erdirme rolü oynamaya çağırıyor. Ancak Hudeyde limanını özgürleştirme yaklaşımı sırasında olduğu gibi mevcut durgunluk hali, sahneyi gölgeliyor.
Gerekli olan şey, Husilerin planlarının, ilişkilerinin ve iç yolsuzluklarının ifşa edilmesidir. Ayrıca uluslararası toplum, onlara yönelik politikalarını gözden geçirmeli ve belki de Kızıldeniz’de hareketlerini izleyen bir erken uyarı ağı kurmalıdır. Son olarak uluslararası toplum, dünyayı tehlikeli ve yıkıcı olanların kötülüklerinden korumalıdır.