Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Kuveyt, gizli olmayan endişe

Kuveyt'te yaşanan siyasi tartışmalar Kuveyt dışında Arap okuyucuların ilgisini çekiyor mu? Yoksa Kuveyt'in siyasi ve coğrafi alanına mı özgü? Bazı takipçilerin esas olarak sahneyi sessizce uzaktan izlemekle ilgilendiğini hissediyorum. Bazıları, yaşananları Kuveyt'te uygulandığı formatı ile demokratik sistemde bir tökezleme hatta diğerlerini böyle bir deneyime yaklaşmaktan korkutan bir aksilik olarak görüyor. Bazıları da meseleyi, kurucu babaların gidişiyle ivmesini yitirmiş bir uygulamanın doğal gelişimi, mekanizmalar geliştirememe, neredeyse gönüllü durma, hatta çıkmaz haline gelinceye kadar toplumda meydana gelen değişiklikleri anlayamama olarak görüyorlar.
Kuveyt içerisinde pek çok kişi endişeli, hatta endişe kelimesi belki de duygusal olarak hafif kalan bir ifade. Kuveyt'teki siyasi yapı iki uzlaşmaz parçaya bölündü, ancak ikisinin de içinde sessiz çoğunluğu kurtuluş yolunda olduklarına ikna edecek bir proje yok. Şu ana kadar bu ikisini birbirine bağlayabilecek bir köprü ya da yarı köprü de mevcut değil. Bu bölünme, kabul edilebilir anlaşmazlık sınırları içinde kalmadı, bunun yerine bazı kulislerine tanıklık ettiğim Kuveyt siyasi eyleminde benzeri görülmemiş ifade ve söylemlerin kullanılması kertesine vardı. Anlaşmazlıklar her zaman mevcuttu. Bu olayların doğasındandır ama aynı zamanda siyasi eylemi ilerlemeye zorlamak, gerilemeden sakınmak veya onu engellemek için üzerinde uzlaşılmış bir ortak paydaya ulaşmaya çalışan tabiri caizse "arka odalar" da vardı. İşte bunlar artık mevcut değil. Aradaki ihtilaf artık siyasi eylemden sorumlu olanlarla sınırlı olmaktan çıktı. Elektronik iletişim araçlarının yaygınlaşması nedeniyle herkes bu platformlara yöneldi ve Kuveytli alıcılar, bir tarafın pozisyonunu açıklayan veya diğer taraflara hakaret eden çok sayıda video, sızıntı ve söylenti içinde boğuldu. Öyle ki; tartışma büyük salona, önceden vatandaşlara bol oksijen taşıyan, temiz hava solumaya alıştıkları Abdullah el Salim salonuna (Ümmet Meclisi) kadar ulaştı. Son zamanlarda bu salondaki hava da bozulmuş görünüyor.
Asıl kaygı, tarafların kendi aralarında sağlam bir önyargı duvarı inşa etmekle yetinmeyip, bu duvarı, olayları bir kafa karışıklığı ve kederle takip eden sessiz çoğunluğa, çatlağın büyümemesi için şu veya bu gruba uymak istemeyen büyük topluma taşımaları. Sosyal medyada az sayıda bilenlere karşılık, her şeyi ya da herhangi bir şeyi söylemeyi kendisine görev edinen bilmeyen çoğunluğun söylem ve karşıt söylem dalgaları Kuveyt toplumunu vuruyor. Bazıları fotoğraflarının, ifadelerinin ve seslerinin görülmesi ve yayılması için yanıp tutuşuyor. Fakat kamuoyu oluşturma sürecinde gönderdikleri mesajlar çoğunlukla çarpık, politikaya dokunanları ise akıl yoksunu. Bu da gerginliği artırıyor ve anavatan için duyulan korku ve endişe büyüyor. Gelgelelim medyadaki tüm bu akışa rağmen gerçek kamuoyu hala tarafsız ve ufukta daha iyi bir seçeneğin görünmesini bekliyor.
Demokrasinin temel fikri, felsefesi ve mekanizmalarıyla kayboldu, çünkü demokrasi farklılıkları tanıyan, kamu yararı için farklılıkları uzlaşma durağına ulaştıran yola sevkeden bir mekanizma kuran sistemdir. Bu fikir bozulduğu için demokratik uygulama, kamu hizmetini geliştirmenin bir aracı olmaktan çıkıp kendi içinde bir hedefe dönüştü. Bu da şüpheciler grubuna genişleme fırsatı tanıdı. Demokrasi çözüm olmak yerine, uygulamaları benzeri görülmemiş bir kendini kandırma sorununun parçası haline geldi.
Bu, bazı bağımsız seçkinlerin gazetelerde yazılar yazarak seslerini yükseltmedikleri, bazılarının siyasetteki çarpık uygulamaları reforme edecek, ekonomide çıkmazdan kurtuluşa zemin oluşturacak reformist fikirler sunmadıkları anlamına gelmiyor. Ne var ki, bu fikirler, çoğunlukla taraflardan her birinin kendini tahkim ettiği bir siyasi vahşi doğadaki sesler gibi kayboluyorlar. Taraflar arasında daha çok kabul gören ise, “ya bizimlesin ya da düşman” düşüncesi. Sessiz çoğunluk arasında izleyici konumunu terk edip fikirlerini dillendirmeye başlayanlar da bulunuyor. Ancak onları harekete geçiren, taraftarlık değil, aksine, çeyrek yüzyıl önce maruz kaldığı iğrenç işgale direnen sağlam topraklarının neredeyse yalpalamak üzere olduğunu hissettikleri anavatanları için duydukları korku.
Bu çatışmada katılımcılar, ıslıkları ile her yönden çevresindekileri rahatsız eden şiddetli fırtınaların ne kadar güçlü olduğunu unutuyorlar. Çevrede, bir tarafta halkı eline geçen tüm silahlarla birbirleriyle savaşan başarısız ülkeler, diğer tarafta açlık ve yıkım altında inleyen, üçüncü tarafta ekonomisi dibe çöken, dördüncü tarafta hurafelere yakın bir ideolojinin muazzam itki gücü altında bölge üzerindeki kontrolünü dayatma fikrine tutunan ülkeler var. Kaosu amaçlayan yerli kollarını uzatmış güçler bulunuyor. Üstüne üstlük, devleti ve toplumu ciddi tehdit altında tutan acımasız bir salgın, bir yıldan fazla bir süredir neredeyse âtıl bir ekonomi ve başını tehlike hattının üstünde tutmaya çalışan sağlık kurumları var. Bu karmaşık ve korkutucu sahne, aklı başında herkesi endişelendiriyor, istikrarı can alıcı yerinden vuruyor ve kanunların kontrolünü azaltıyor. Siyasi istikrarsızlığın ekonomik durumu, sosyal yapının bütünlüğünü ve yasaları uygulama istikrarını olumsuz etkilediği söylemleri yeni değil. Uygulamaların son 10 yılda yükselen son derece keskin olumsuz bir etkisi olduğunu düşünenler var. Toplum için kamusal yarar sağlama beklentilerinin ötesine geçerek özel fayda elde etmeye doğru hastalıklı bir hizipleşmeye yöneldikleri, dolayısıyla kurumları yok edip yasaların yok sayılmasına yol açtıkları görüşündeler. Çatışmanın, toplumu içine düştüğü durumdan kurtarma planları üzerinde göreceli bir ihtilaftan kişiselliğe evirildiğini düşünüyorlar.
Yerel olarak kamusal işlerle ilgilenenlerin çoğunun üzerinde uzlaştığı bu açıklamadan sonra şunu soranlar oluyor: Peki, çözüm nedir? Bu doğru bir soru, zira değişen sosyal / politik sahnedeki sorunlar için eski çözümler yararlılığını kaybetti. Çözüm, bir dizi yazar tarafından sunuldu; sorunun özünü çözmek. Sunulan öneriler, demokrasi düşüncesine sıkı sıkıya bağlı kaldılar, çünkü kurtarıcı odur. Dolayısıyla sosyal değişkenleri özümsemekle cisim bulan bazı siyasi adımlar atılarak demokratik mekanizmalar restore edilebilir. Bu adımların başında, eksikleri deneyimle netleştiği için mevcut seçim yasasının kusurlarını gidermek geliyor. Diğerleri ise, seçim bölgelerini 25 bölge olacak şekilde yeniden düzenlemek, siyasi eylem alanında kadınlara adalet ve eşitlik sağlamak, para ve oy transferlerini gerçekten suç saymak, yalnızca kendi bölgesinde oyların yarısını ya da daha fazlasını alanların milletvekili seçilmeleri şartıyla iki dereceli seçim sistemini benimsemek, mümkünse siyasi platformları mezhepçi, kabileci ve ailevi platformlardan uzakta düzenlemek. Öte yandan üst yönetim makamlarda görevlendirilecek kadın ve erkekler de liyakat ve yetkinlik esasına göre seçilmeli.
Karar vermek bir seçimdir, bu seçim zor olsa bile. Her şeyi olduğu gibi bırakmanın bir açılıma yol açmayacağı aşikâr. Tanık olunan siyasi gerilim ne kadar uzarsa, istikrarsızlık seviyesi o kadar artar. Ekonomi ve toplumu olumsuz etkiler ve ulusal güvenliği risklere maruz bırakır.
Sözün özü; bölgedeki muazzam değişimlerin karşısında en önemli silah ulusal birliktir, bu olmadan toplumlar kaosa yol açabilecek tehlikelere girecektir.