Yasir Abdulaziz
TT

Terörizme oksijen mi sağlıyoruz?

Kitle iletişim araçları ile aşırıcılık ve terörizm arasındaki ilişki oldukça eskidir. Bu konuya ışık tutan ve boyutlarını analiz eden çalışmalar ilk olarak 1980’li yılların başında başlamıştır. O yıllarda, tanınmış düşünürler ve önde gelen kişiler, şiddet ve aşırıcılık yanlısı kişilerin, kendi fikir ve görüşlerini yaymak ve utanç verici eylemlerinin neticelerini en üst düzeye çıkarmak için geleneksel medyayı kullanma eğilimlerinin artması hususunda uyarılarda bulunmuşlardı.
Eski Birleşik Krallık Başbakanı Margaret Thatcher’ın yaklaşık 40 yıl önce söyledikleri bu konuya ışık tutmaktadır; Thatcher, yıllar geçtikçe büyüyen bu tartışmayı şu sözleriyle başlatmıştı: “ Bazı medya kuruluşları teröristler için bedava reklam yapıyorlar ve bu reklam, teröristlerin hayatta tutan oksijen gibi.”
Thatcher’ın bu sözleri, otoritesine karşı baskı ve muhalefet doğurma tehlikesi olan terör olayları karşısında, hükümetin sorumluluğunu hafifletmeyi amaçlayan siyasi bir demeçten fazlası gibi görünüyor. Nitekim terörizmin, medya aracılığıyla yaptıklarını göstermesi ve göz önüne çıkarması neticesinde birçok fayda elde ettiğine dair önemli işaretler var.
Bu bağlamda, Avustralya’daki Western Australia üniversitesi öğretim üyelerinden Doç.Dr. Michael Jetter‘a göre terör eylemlerinin medyada yer alması ile terörizmin büyümesi arasında nedensel bir ilişki var. Jetter 1970 ile 2012 arasında meydana gelen birçok terör saldırısını incelediğini ve aşırıcılığın ve terör eylemlerinin anlatımının yayılmasının yeni olayları tetiklediği sonucuna vardığını ifade ediyor.
Medya ile aşırılık ve terörizm arasındaki çetrefilli ilişkide tek etkili faktör bu değil; Eymen ez-Zevahiri’nin 2005’de El-Kaide’deki ikinci adam iken Mezopotamya (Irak) El-Kai-desi lideri Ebu Musab ez-Zerkavi’ye gönderdiği bir mektupta medya kanallarını terör eylemleri lehinde kullanılmasından bahsetmiştir. Mektupta şu cümle geçmektedir: “ …ve unutma kardeşim, mücadelemizin yarısı medyada sürüyor.”
İnsanlığa, iletişim, fikir ifade etme ve genel konulara katılım açılarından pek çok avantaj sağlayan, aynı zamanda da zararlı yayınların yayılmasına ve etkisinin artmasına da sebep olan sosyal medya yardımıyla, nefret söylemi ve şiddete davet başka hiçbir zaman olmadığı kadar yayıldı.
Sosyal medya ve genel olarak internet üzerindeki zararlı yayınların tehlikesini, tüm dünyanın da bildiği iki büyük terör olayından başkası daha iyi anlatamaz; ilki 2016’da ABD’nin Orlando eyaletinde, ikincisi ise üç yıl sonra Yeni Zelenda’da gerçekleşmişti.
İlk olayda Ömer Metin adlı Afgan asıllı bir Amerikalı, bir gay barda yaklaşık 50 kişiyi öldürdü. İkinci olayda ise Brenton Tarrant adlı Avustralyalı bir genç Yeni Zelanda’daki iki camide namaz kılmak için gelen yaklaşık 51 kişiyi öldürdü.
Her iki olayda da yetkililerin, teröristleri internet ve sosyal medyaya ve oradaki aşırılık yanlısı hesaplara, şiddet ve nefret uyandıran paylaşımlar üzerinden bağlayan derin bir ilişki fark etmeleri dikkat çekiciydi.
Bu bağlamda kayda değer iki gözlem ortaya çıktı; soruşturma yetkilileri Metin’in suç işlediği sırada Facebook’ta vakit geçirdiğini keşfettiler. Tarrant ise terör eylemini aynı uygulamadan canlı olarak yayınlamıştı ve bu olay ilk canlı terör yayını olarak tarihe geçti, ki bu da önde gelen medya kuruluşlarının bu olayların sosyal medya için planlanmış olabileceğini düşünmesine yol açtı.
Yeni Zelenda’da ibadet edenlerin öldürülmesi rezaleti nedeniyle Başbakan Jacinda Ardern 2019’da internetteki terörist, aşırılık yanlısı ve şiddet barındıran içeriklerle mücadele kapsamında bir girişim başlattı ve bir dizi liderden ve uluslararası kuruluştan destek gördü.
Donald Trump’ın bu girişime katılmayı reddetmesinden iki yıl sonra iyi yönde bir karar değişikliği uygulayan Beyaz Saray’ın, ABD’nin de katılacağını duyurmasıyla girişim birkaç gün önce güçlü bir destek daha almış oldu.
Bu girişimin başarılı olabilmesi için şiddet ve nefret söylemlerine karşı yasama ortamını güçlendirmesi, sosyal medyayı yöneten dev teknoloji şirketlerinin zararlı yayınlar hakkında üzerlerine düşeni yapmaları için baskı uygulamaya odaklanması ve internette hoşgörülü yayınların yaygınlaştırılmasına yönelik mekanizmalar oluşturmasını öngörüyor.