Vahdettin İnce
Yazar
TT

“Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman”

Afganistan’ın başkenti Kabil’in batısında yer alan Deşt-i Berçi semtinde bir kız lisesinin giriş kapısında bomba yüklü bir araç patlatılmış ve çoğu kız öğrenci olmak üzere yetmişe yakın kişi ölmüş, bunun en az iki katı kişi de yaralanmıştı.  Televizyonların gösterdiği manzara korkunçtu. Bakmaya yürek dayanmıyordu. Yerlerde cesetler, yaralılar ve öğrencilerin etrafa saçılmış okul eşyaları, kitapları, defterleri… Bir karede kızcağızın birinin çantası ve çantanın yanında bir kitap duruyordu. Kitabın kapağında “Coğrafya 10” yazıyordu. 10.sınıfa gidiyormuş demek ki dedim. İnşallah ortalıkta koşturanlardan biridir de kitabını arıyor diye bir dilek tuttum. Bir umut. Sonra kitabın kapağındaki isim bir kez daha dikkatimi çekti. “Coğrafya kaderdir” diye geçirdim içimden gayri ihtiyari. Umudum kırıldı, çözülen dizlerimin bağıyla birlikte.
Afganistan’dan bu tür haberlerin gelmesine alıştık aslında. Hatta kanıksadık bile. Ama bu olay doğrudan kız çocuklarına yönelik olmasından mı yoksa ramazan ayında meydana gelmesinden mi bilinmez, tam anlamıyla beni can evinden vurdu diyebilirim. Sersem gibi dolaştım durdum evin içinde. Günü nasıl akşam ettim bilmiyorum. Patlamadan sonra Kabil’in üstünü kaplayan karanlık duman kafamın içinde ufkumu perdelemişti adeta. Evin bir köşesinde derslerini gözden geçiren aynı yaşlardaki çocuğuma bakınca gözüm buğulanıyordu. Göz gözü görmüyordu aklımın dünyasında. O kızlardan hangisinin babası oturabilmişti iftar sofrasına ya da hangi ana yutkunabilmişti lokmasını? Düşündükçe yaş olup göz pınarlarıma hücum ediyordu fokur fokur kaynayan duygularım. İftar sofrasında boğazıma düğümlenen lokmayı yutkunamıyordum.
Akşamında bir televizyonda İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin 2015 yılında çektiği “Allah’ın elçisi Hz. Muhammed” filmi gösteriliyordu. Üst üste üçüncü kız çocuğunu doğuran karısına söylene söylene yeni doğmuş kızını diri diri gömmeye çalışan bir babanın gösterildiği sahne. Karısı yalvarıyor. Ağlıyor. İkisini öldürdün, bari bunu bırak, diyordu. Adam, sağ kalsın da birinin cariyesi mi olsun, diye kadını itip kakıyordu. Bombayı patlatanlar da kızlar okurlarsa fahişe olurlar diyorlarmış nitekim. Adam kızının olmasından dolayı o kadar ağır bir utanç içindeydi ki gözleri karısını görmüyor, kulakları yalvarmasını duymuyordu. Bütün algılarını kapatmıştı Kabil’in ufkunu saran kanlı kara bulut misali cahiliye. Çocuk Hz. Muhammed, ellerini uzatıyor ve çıkarıyordu kızcağızı, onunla birlikte bütün insanlığı konulduğu cahiliye çukurundan. Yüreğime doğru ılık bir meltemin aktığını hissettim. Bir senaryo ya da kurgu değildi kesinlikle. Gerçeğin ta kendisiydi. Kızları ve bütün insanlığı cahiliye çukurundan çıkarmıştı o.
Doğru sözlü, güvenilir Peygamber! Buyurduğun gibi, bugün ümmetin tekrar cahiliyeye dönmüş birbirini boğazlıyor, kızlarını canlı canlı toprağa gömüyor. Yine buyurduğun gibi bu garip din ilk kez yaptığı gibi tekrar insanlığı içine düştüğü cahiliye çukurundan çekip çıkaracaktır.
Ne mutlu bu kurtuluşa tanık olacak gariplere…