Abdulaziz Tantik
TT

Ramazan Bayramını geride bırakırken…

Her Bayram, bir sevinci, bu sevinç ise kişide oluşan bir idrakin dışa vurumu olarak öne çıkar. Kutlanacak bir şey varsa, o şey kutlanmaya değer olana tekabül eder. Bu değerlendirme toplumsal bir zemin kazandığında bayram olarak idrak edilir.
Ramazan bayramı ve Kurban bayramı ilahi bir taltif ile kutlanması gerekeni işaret eder. Bunun insana kazandırması gereken bir anlamının açığa çıkması esasa taalluk etmelidir. Ramazan bayramı adı üzerinde Ramazan ayının sonucunda müminlerin bir ay boyunca tuttukları oruç ve ibadetlerin yerine getirilmesi ile hitama eren bir kutlamadır. Ramazan ayı bir mümin için hangi anlamı taşımalıdır? Bu soru üzerine tefekkür etmek kaçınılmaz olmalıdır. Çünkü içinde yaşadığımız dünya üzerimize öyle kalabalık ve öyle gürültülü geliyor ki sağır olmamak işten değil! İşte bu sağır edici dünyadan bir nebze değil uzun bir zaman diliminde ayrılmayı içerdiği için önemli ve dikkate değerdir.
Nefes aldığımız atmosferin kirletici boyutu bir tarafa, kulakları sağır edici bir özelliği taşıdığı gibi ayartıcı bir düzenin de mümessili durumundadır. Bu kadar tahrik edici ve meşgul ettirici bir atmosferin dışına çıkmak öyle kolay olmasa gerek! Günlük namaz kılma süresi, anlık yapılan sadaka ve yardım faaliyetleri bu güçlü kirletici atmosferden kurtuluşu kolay kılmıyor. Hakikat ile bağ kurmak için gerekli zaman, uzun bir zaman dilimine haiz olmalıdır. İşte Ramazan ayı, bir ay boyunca kişiyi belirli bir atmosferde tutarak onu arındırmada ve yeni bir başlangıcın varlığını kararlı bir istikamete dönüştürmede etken bir yapı arz eder.
Diğer ibadetler bir yana Ramazan orucu ve Hacc ibadeti bir başka yanadır. Bu iki ibadetin dışında kalan ibadetler, ibadet ile oluşturulmuş bir atmosferde anlık ayartılara karşı hatırlatıcı bir unsur olarak öne çıkarlar. Ancak Ramazan orucu ve Hacc ibadeti kişinin hayatını değiştiren bir muhteva taşıması ile öne çıkarlar. Hatta yeni bir atmosferi kalıcı hale getirmenin imkânını sunarlar.
İnsan ağırlıklı olarak aşina olduğu şeye karşı bir eğilim göstererek onu alışkanlığa dönüştürür. Alışkanlığa dönüşen şey belirli bir süre sonra tazelenmezse ruhunu kaybeder ve çürümeye başlar. Günlük namaz, sadaka, yardımlaşma, selamlaşma, öğüt verme ve alma, Kuran okuma, dinleme vesaire o ruhunu kaybetmeye yüz tutacak olan alışkanlıkları yeniden ruh ile buluşturur. Onları günlük ritüel olarak süreklileştirerek devam ettirmek önemlidir. Ancak bu ibadetlerde alışkanlığa dönüşüp ruhu öldüren bir ritüele de dönüşebilirler. Aklı, zihni, kalbi kirletebilir hale dönüşebilir. Muhafazakârlaşma, geleneğe dönüşüp çürümeyi içselleştirme gibi unsurlar bunu bize göstermektedir. İşte burada uzun edimli ve erimli bir kulluk zeminine olan ihtiyaç öne çıkar. O yüzden yılda bir kez de olsa bir ay boyunca tüm güne uzanan bir ibadeti yapmak ve onun sağlayacağı atmosferi yaşamak ruhun yeniden dirilişi için elzem bir fırsat sunar. Hem bir ay boyunca diğer günlük ibadetleri de daha incelikli bir ruh ile yerine getirerek tam bir kulluk ziyafetini yaşamak mümkün olur.
Bayram, bu bir ay boyunca yaptığımız ibadetlerin şuurumuzda oluşturacağı devrim ve arınma ile birlikte bir şükür edasını şölene dönüştürmedir. Ama bu şöleni hak etmek için gerekli olan vasat; kendi içsel boyutunu arındırarak onu diriltirken, etrafında yoksul, mazlum, yetim, hakları yitirilmiş, yenilmiş insanlara el atarak onların hayata tutunmalarına yardımcı olma, onların kulluk şuuruna ererek Rablerine müteşekkir olacak bir duyguya kavuşmalarına vesile olma ve sosyal yardımlaşma ve paylaşmayı sağlayarak toplumsal bir diriliş ve arınmayı mümkün kılmadadır.
Ramazan ayı ve bu ayda yapılacak kulluğun uzun bir zamana yayılarak gerçekleşmesi kişide derin bir değişimi de beraberinde taşır. O yüzden Ramazan ayı girdiğinde ‘şeytanlar bağlanır’ denir. Şeytanların bağlanması demek, insanların ilahi rahmete açık bir yapı arz etmeleri ve bu rahmeti celbedecek kulluğun şuuru ile ibadet etmeleri anlamına gelmektedir. Bu ayda her türlü kötülüğün kendiliğinden azalma göstermesi, fuhşiyatın ve menhiyatın azalması, insanların kötülük ve günah ile aralarına mesafe koymaya başlamaları, yardımlaşma ve dayanışmanın çoğalması, insanların iyilik yapma ve sadaka verme konusunda arayış içinde olmaları bu ayın kadrini işaret eder. Ayrıca bu ayda nazil olmuş vahyin insanlara rehberlik etmesi ve insanlığın kaderini değiştirmesi ise ayrı bir değer katmaktadır bu aya…
Ramazan ayı ve vahyin aynı zeminde buluşması, insanın hayatında oruç tutarken oluşan diriliş ve arınmanın vahiy ile taçlanması ve vahyin yol göstericiliğini kendisi için bir kurtuluş vesilesi kılması açısından çok önemlidir. İnsan, kaybolmuş olduğu ve düştüğü bir dünyada kılavuz olarak kendisine Resul aracılığı ile gönderilmiş vahyin rehberliğine iman etmesi ve hayatını ona göre tanzim etmesi, imtihanın cilvelerine sabırla ve metanetle karşılık vererek kurtuluşunu garanti altına alması anlamına gelecektir.
Bir şeyi alışkanlık haline getirmenin, ona aşinalık kazanmanın yordamı olduğunu biliyoruz. Bir ay boyunca tam güne yayılmış bir kulluk şuuru doğal olarak bir alışkanlığa ve bir aşinalığa taşınır. Bu da kişide kulluk şuuru bağlamında derin bir idrakin varlığını açığa çıkartır. Örneğin insanın hayatında derin kırılmalar meydana getiren olayları düşündüğümüzde iki olgu öne çıkar: Hacc ibadeti ve Ramazan ayı orucu… Her iki ibadet kişide kulluğa yönelme konusunda ciddi bir etkililiğe sahiptir. Duyarız hep birileri hacca gider ve döner, o artık ‘hacı’ olmuştur, artık hac öncesi durum gibi davranamaz, yeni duruma uygun davranmayı bir ahlaki itiyat olarak kabullenir. Hayatının geri kalan kısmını bu duygu ile yaşar ve umulur ki Rabbi onu huzuruna kurtuluşa erenlerden olarak alır. Ramazan ayını da kişi diri bir duygu ile yaşadığı zaman, o artık daha öncesi gibi davranamaz, dini duygusu ve coşkusu artarak yeni hayatına bu zemin üzerinden devam eder.
Ramazan ayını bu haleti ruhiye ile bitiren kişide kendiliğinden bayram sabahına doğru müthiş bir sevinç ile dolar yüreği… Bu sevinç sayha sayha göğe yükselir, sadece insanlara sirayet etmez, varlığın her türlüsüne de sirayet ederek tam bir şölene dönüşür. Er kişiler, bu sevinci ruhlarında idrak ederek bu şölene katılırlar. Bu öyle bir atmosfer oluşturur ki o gün bütün kinler, küskünlükler, nefretler, düşmanlıklar erir gider. Yani bu atmosfer kişisel değişimi sağlarken toplumsal bir değişimi de beraberinde taşır. O zaman aklı şu soru takılıverir: peki, iyi güzel de niye her Ramazan ayı sonrası bu değişimi ve bu sevinci yaşayamıyoruz?
Mesele tam olarak bu işte! Eğen bu sevinci ve bu değişimi kendi kişisel hayatımızda yaşamıyorsak ve toplumsal zeminde de bunun bir karşılığı yoksa o zaman suçu kendimizde aramalıyız ve bu ayın kadr-u kıymetini niçin bilemediğimizi sorgulamalıyız. Yani dönüp kulluk şuurumuzu yeniden gözden geçirmeliyiz. Ramazan ayı boyunca oruç tutarken, Kuran okurken, namaz kılarken, fitrelerimizi verirken, yoksula sadaka dağıtırken sıradan, bayağı bir psikoloji ile mi yaptık, yoksa ilahi rızaya erme ve her ibadeti gerçekleştirirken Allah’a biraz daha yakınlaştığımızı hissederek mi yaptık? Bu soruya kendimizden başkası cevap veremez! O yüzden kendi cevabımızı kendimize yüksek sesle tekrarlamalıyız ve kendimizi tanımalıyız. Hiç olmazsa bu ayı yaşamanın bir karşılığı olarak bu tanıma eylemi gerçekleşsin ki kurtuluşumuza vesile olacak bir şuura kaynaklık etsin…
Ruhumuzun muazzep oluşu, kulluk şuurundan uzaklaşma ve Allah’tan uzaklaşmış olmasıdır. Bu uzaklaşma bir yabancılaşmayı ve her yabancılaşma bir değersizleştirmeyi beraberinde taşır. Bu durum bize hiçleştirmenin niye bu kadar kitlesel bir boyuta ulaşmasının sebebini izah eder.
Ramazan ayı kulluğun idraki ve Allah’a yakınlaşmaya vesile oluşu ile bir tanışıklık ayıdır. Bu tanışıklığı gerçekleştirmek ise kişinin bu aya yüklediği anlam ve bu anlam üzerinden yerine getirilen ibadetlerle kurduğu ünsiyete bağladır. İnsanın hatırlamaya, anmaya ve yakınlaşmaya olan ihtiyacı her ihtiyaçtan daha çok vardır. Bu şuur ile kulluğu yerine getiren kişi, tanışıklığını artırırken yakınlığını daha yakın kılar.
Bir bayramı yaşarken bu duygularımı siz değerli okuyucularımla paylaşarak bayramınızı kutlamak istedim. Hep birlikte ortak bir idrak oluşturarak Allah ile kurbiyyetimizi sağladığımızda yaşadığımız dünya arınmış ve yaşanılabilir bir dünya olur. Önce kendimizi arındırmalıyız, sonra içinde var olduğumuz ve yaşadığımız aile olmakla birlikte toplumumuzu arındırmalıyız, sonra bu toplumsallığı oluşturan siyasi, iktisadi ve iktidarı arındırmalıyız ki kirlenmeye mahal bırakmayalım…
Ramazan Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarken ümmete hayırlar getirmesini temenni ederim. Kudüs davamızın ümmetin lehine dönüşmesine vesile olmayı niyaz ederek mümin olmanın şuurunu tarihin kalbine yazarak ilahi rızayı eksen alan bir yaşamın varlığının teminatı olalım… Rabbim iki cihanda müminleri aziz edecektir. Bizde mümin olma arayışımızı ihsan ile itminana erdirelim…
Rabbimizin ‘gir kullarımın arasına, gir cennetime’ hitabına mazhar olma dileği ile kulluk şuuru ile bezenmiş bir yaşam diliyorum siz değerli okuyucularıma…
 Nice Ramazan aylarına ve nice bayramlara erişme umudu ile…
Kalın selametle…