Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Ertesi gün Filistin!

Haberlerin cep telefonuyla an be an insanın avucunun içine ulaştığı bir dünya ve zamanda, fikirler karman çorman oluyor, bilgiler birbirine karışıyor, insanlara pek çok yanlış, çok az yararlı şeyler ulaşıyor. Dünya, savunmasız bir halka yönelik en hafif tabirle bir "katliama" tanık olurken, son iki haftada olan da tam olarak buydu. İhanet suçlamaları, kim kimin arkasında, yararlanan kim ve kaybeden kim konusunda yorumlar. Hepsi de olayın özünden ziyade ikincil öneme sahip konulara dair yargılardı.
Mesele, Filistinlilerin (Batı Şeria, Gazze Şeridi, İsrail içinde ve gurbette olsun) liderliklerinin siyasi görüşleri ne olursa olsun, geçen yüzyılın ortalarında Avrupa'da Yahudilerin yaşadığına benzer bir "tasfiye ve etnik temizlik" ile karşı karşıya olduklarıdır. Dünya ise bunu izliyor, bir kesimi Filistinlilerle dayanışıyor ve sempati gösteriyor. Ancak, salgıları çevreyi zehirleyen, hatta Çeçenistan’dan New York'a dünyaya ulaşan bu ikilemin çözümüne ulaşmak için pratikte uygulanabilir herhangi bir proje sunmak konusunda tam bir acziyet görülüyor. Takip edenler için olaylar en iyi tanık.
Meselenin özü şudur:
Birincisi: Ardı ardına gelen İsrail hükümetlerinin 70 yıl boyunca Filistinlilere boyun eğdirme veya bir bölümünü kendi içinde "eksik adalet" temelinde asimile etme girişimlerine rağmen, bu çabalar başarılı olamadı. Aynı zamanda, "ırkçı ve şovenist bir sağa" dayanan tekrarlanan bu başarısızlık, bir tür çözüme ulaşmak istediği için ılımlı bir başbakanın (İzak Rabin, Kasım 1995) dahi öldürülmesine yol açtı. İsrail siyasi akımının özü sağa yöneldi. Bu sağ eğilim, seferberlik ve popülist meylettirme yoluyla militanlığı teşvik etti, kendini beğenmişliği daha da artırdı ve Filistin topraklarının gittikçe daha fazla gasp edilmesine olanak tanıdı. İsrail, "korkuları abartma ve hak edilen talepleri küçümseme"nin pençesine düştü. Bu, diğer tarafları çatışmanın uzun tarihinde de görüldüğü gibi, militanlığa aşırılıkla karşılık vermeye ve İsrail projesine boyun eğmeyi reddetmeye itti. İsrail devleti neredeyse bir çıkmaz içinde ve çıkmaz derinleşiyor. Bir iç siyasi darboğaz içinde ve tüm tarafların Filistinlilere yönelik baskıyı artırmak dışında İsrail kamuoyuna satabilecekleri bir şeyleri yok.
İkincisi: Filistin tarafının etkinliğini azaltan unsurlardan biri "hizipler" arasındaki iç çatışma. Bu adlandırmanın (hizipler) kendisi rahatsız edici, çünkü aralarında bir bağlantı olmayan, politikacıların arzularının ve sloganların cazibesinin birbirleri ile çekiştiği, olayları abartmanın karakteristik özelliğini oluşturduğu birbirinden “tamamen ayrı” gruplar anlamını taşıyor. Akıl ve ihtiyatlı siyasi eylem hâkim olduğunda göreceli başarı elde edilse de bu hizipçilik sebebiyle fırsatlar kaçırıldı ve enerjiler boşuna tüketildi. Nitekim bugün, BM’nin 193’e ulaşan üyesi arasında 173’ü Filistin Ulusal Otoritesi’ni tanırken, İsrail’i 165 ülke tanıyor (bu rakamlar internette yer almaktadır). Filistin ulusal projesinin ilerleyişinin kafasını karıştıran iki faktör var; ilki olayları büyütmek, diğeri "bölünme" ve neredeyse saçma bir siyasi rekabet.
Üçüncüsü: Bugünkü sahne şu şekilde; Batı Şeria ve Gazze'de bir hareketlilik var ve ana nedeni de “Filistin davasının son derecede kötü ve oldukça küstah bir etnik ve insani zulüm ve baskıyla birlikte gürültüyle dibe vurması ve herhangi bir siyasi çıkışın tıkanması.” Bu hareketlilik, Batı Şeria ve Kudüs'te kitlelerin bu küstahlığı reddetmesi, Gazze'den İsrail bölgelerine fırlatılan roketlerle cisim buldu. Ama önemli olan, bu hareketin bir bütün olarak siyasi hedefleridir. Silah, siyasi pusulası yoksa, taşıyıcısının kafasını karıştırır. Önceki savaşlarda olduğu gibi, Gazze ablukasını hafifletmek veya yardımların girişini sağlamak gibi hedefler taktiksel ise, çoğu çocuk ve kadın olan tüm kurbanlara rağmen gerilimi artırma / tırmandırma/ döngüsü devam edecektir.
Dördüncüsü: Hareketliliğin ve roketlerin amacı genel olarak dava ve Filistin halkının yararı ise, uluslararası alanda tanınan Ramallah'ın "iki devletli çözüm" temelinde müzakereleri yürütmeyi üstlenmesi için "Gazze'de roketler, Batı Şeria ve Kudüs'te barışçıl direniş” yöntemini herkesin kabullenmesi daha akıllıca. Bu, rolleri paylaşmak, vizyonları entegre hale getirmek ve dünyadaki çoğu ülkenin üzerinde anlaştığı hedeflere ulaşmak için tarihi bir fırsat.
Beşincisi: Yerel nedenlerinden dolayı, ABD koronadan iç bölünmeye kadar zorlu iç işleriyle meşgul. ABD ayrıca bazılarının inandığının aksine olumlu bir eylemde bulunamaz. Amerikan yönetiminin Filistin'e gönderdiği temsilci bile yönetimin yapısında etkisiz bir düzeyden başka bir şey teşkil etmiyor ve belki de sadece, iç güçlerin yönetim üzerindeki baskısını hafifletmek için gönderildi. Avrupa ülkeleri etkisiz ve belki de herhangi bir yardım sunamayacak durumdalar.  Rusya ve Çin de şu ana kadar sahneden uzaklar.
Altıncısı: Son olaylardan alınabilecek önemli bir ders varsa o da; Filistinlilerin dikenlerini kendilerinin ayıklaması gerektiğidir. Filistin birliği bir lüks değil, bir zorunluluk ve menfaat.  Hedeflerin birleşmesi ve araçların bir araya gelmesi için Arap ve uluslararası yardım gerekli ama Filistinlilerin bu konuda öncelikle kendilerine güvenmeleri ve başkalarına da alan tanımaları gerekiyor. Diplomatik ve siyasi yardım sunabilen herkes bunu yapabilir. Filistinliler, kurtuluş projelerine yardım edebileceklerini düşündükleri taraflarla iş birliği yaptıkları için kınanamazlar. Ancak aynı zamanda onlar da başkalarını kınayamaz ve “vatanseverlik ya da ihanet” yargıları dağıtamazlar. Bu, geçmişte işe yaramadı, bugün yaramadı ve yarın da yaramayacak. Bu kanaate ne kadar çabuk ulaşırlarsa, davalarına o kadar yardımı olur. Suudi Arabistan’ın girişimiyle İslam ülkeleri, siyasi olarak etkili bir pozisyon almaya davet edildi. Bu, bölgesel ve uluslararası aktivizme bir ilavedir ve “yardım edebilen herkesin yardım etmesi” temelinde anlaşılmalı, abartılıp büyütülmemeli.
Yedincisi: Bu konunun uluslararası bir yükü var. Uluslararası açıdan işler olduğu gibi bırakılırsa, yani çatışma devam ederse, bu kesinlikle uluslararası güvenliği etkileyecek. Hiçbir ülke çatışmanın devam etmesinin feci sonuçlarından kurtulamayacak; İsrail istikrara kavuşmayacak, bölge sakinleşmeyecek ve dünya her an ve saat kötülük bekleyerek endişe içinde yaşayacak.
Son olarak, her zamanki gibi, bu konu ne zaman alevlense çoğunlukla savaş stadyumunun dışında kalan ve içine hiçbir etkisi olmayan “tezahüratlar”dan ibaret bir duygu patlamasına neden oluyor.