Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Gözyaşlarına hicret

“Söz söylemeyi bırakıp gözyaşlarına hicret ettiler çünkü onlar, belagati (etkili söz söylemeyi) gözyaşlarında buldular...”  Muhammed Vadî
Gözyaşı, göz boşluğundaki bezlerin salgıladığı, gözlerin temizlenmesi ve nemlenmesini sağlayan berrak, tuzlu sıvıdır. Göz çukurunda kayganlığı sağlayan, bazı bakteri türlerini parçalayıcı enzimler içeren gözyaşı, toz ve bakteri gibi yabancı cisimcikleri ya yanağa ya da gözyaşı kanalından buruna sürükler.
Keder, sevinç ve korku gibi güçlü duygular; gülme, göz kaşıma veya esneme gibi durumlar, gözyaşı salgılanmasının artmasına ve ağlamaya sebep olabilir. Ayrıca kimyasal ve mekanik tahriş, ağrı, yoğun duygusal değişiklikler de gözyaşı salgılanmasını arttırır.[1]
İnsanlar hallerini ve meramlarını genellikle “söz/kelam” ile anlatırlar. Dil insana verilen en önemli nimetlerden biridir. Ama çoğu zaman “söz/kelam” insanın duygularını anlatmada yetersiz kalır.
Birçok edip de bu durumdan şikâyet eder. Bunlardan birisi de rahmetli Mehmet Akif Ersoy’dur.
“Şi’r için “gözyaşı” derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!”
Nazan Bekiroğlu, Mehmet Akif’in ızdırabını çektiği bu hali şöyle değerlendirir; “Anlatamamak derdi... İyi ki de anlatamayacağız. Anlatamamaktan doğuyor şiir. Anlatamamaktan canı acıyor şairin. Canı acıdıkça şiir geliyor.” Zira gerçek âlemde yaşanan sıkıntıların ifadesi olan gözyaşı; şairin muhayyilesinde gözpınarlarından dökülen tuzlu ve ılık bir su olmaktan çıkıp zihinde görsel ve işitsel çağrışımlara yol açan  estetik bir objeye dönüşür.[2]
Anlatamayıp gözyaşına sığınmak belki duyguları daha güçlü bir şekilde anlatmanın en etkili adımlarından biridir. Zira ağladıkça insanın duyguları daha da yoğunlaşıyor daha samimi ve içten olabiliyor. Belki de “gözyaşlarının” kalbin ifade edemediği kelimeler olarak nitelenmesinin sebebi budur.
Ağlayabilmek insan için büyük bir lütuftur. Bu lütuftan istifade edebilmek belirli bir bilince sahip olmayı gerektirir. Hz. Peygamberin “Siz benim bildiklerimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz.” buyurmasının hikmeti belki de budur.
Hak yolunun rehber yolcuları elçiler de gözyaşlarına hicret etmekten çekinmemişlerdir. Meryem suresinde arka arkaya bazı peygamberlerin kısalarına yer verildikten sonra onların ortak vasıfları şu şekilde ifade edilir: “…Onlar ki, ne zaman kendilerine Rahmânın ayetleri okunsa, gözyaşları içinde derhal secdeye kapanırlardı.” (Meryem 19/58) Rahman’ın ayetlerinin azameti karşısındaki hayranlıkları, bu ayetleri göremeyenlerin için duydukları endişe ve sıkıntılar onları “gözyaşları içinde secdelere kapanmaya” sevk ediyordu.
Gözyaşları hem sevincin hem de üzüntünün aynasıdır. Özlediğiniz, beklediğiniz, erişmeyi istediğiniz şeyler gerçekleşince sevinç gözyaşlarınız bunların muştusu olur. Yıllardır hakikati ortaya koyacak bir peygamber özlemiyle yanıp tutuşan bazı Hristiyan din adamlarının vahyi işittiklerinde akıttıkları gözyaşları gibi. “Elçi'ye indirileni dinledikleri zaman, tanıdıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz, inandık, bizi şahidlerle beraber yaz!" (el-Maide 5/83)
Bir şeyi samimi bir gönülle yapmak istediğiniz halde elinizdeki imkânların buna el vermemesi ve başkalarının da size yardım edebilme durumunun olmadığı anlarda gözlerden akan gözyaşları, üzüntü ve hüznünüzün aynası olur. Tıpkı Tebük seferine katılmak istedikleri halde katılamayanların gözyaşları gibi. “Hele şu, kendilerine savaşa çıkacak malzeme ve binek temin etmen için huzuruna geldiklerinde, “Üzgünüm, size verecek binek bulamıyorum!” dediğin zaman, binek ve savaş araç gereçleri satın almak üzere harcayacak bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözleri yaşararak ve yürekleri kan ağlayarak dönüp giden o fedâkâr müminlere de sorumluluk yoktur.” (et-Tevbe 9/92)
Bazıları da kendilerine yapılan uyarıları, ayetleri dikkate almamaları ve ağlamaları gereken hallerine gülmeleri sebebiyle Allah Teâlâ’nın kınamasına muhatap olurlar: “Şimdi size bu söylenilenler garip mi geliyor da (bu yüzden) gülüyor ve ağlamıyorsunuz?” (Necm 53/59,60)
 Yapılan hatalardan töv­be ederek pişman olmak, ibadetlerin koruyucu gücüne sığınıp halini Allah’a arz ederek, günahları yıkayıp temizleyecek olan gözyaşlarına hicret etmekle gerçekleşir.
Belki de İbnu’l Kayyım el-Cevzi; “İnananların yanağından geçen bir gözyaşı, dünyadaki bin yağmur damlasından daha faydalıdır.” sözünü bu sebeple söylemiştir.
Mevlana’nın deyişiyle “İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler.” İçimizdeki kirleri temizleyip arınmak istiyorsak ara sıra da olsa “gözyaşlarına hicretin” kapısını aralamak gerekir…

[1] https://www.zaferdergisi.com/makale/11632-gozyaslari-ne-anlatir.html Erişim 06.04.2021
[2] Bahir Selçuk,  “Fuzûlî'de Gözyaşı”  Ekev Akademi Dergisi, 9/25 (Güz 2005),s.235