Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

İki devletli müzakerelere dönmek mümkün mü?

Orta Doğu meselesinde en önemli iki konu: ABD ile İran arasında nükleer silah anlaşmasına dönüş müzakereleri, Gazze’nin inşası ve iki devletli çözüm için müzakerelere dönülme ihtimali. Gazze (Hamas) ve İsrail arasında 2014 yılına kadar yapılan savaşlar sadece insani durumlara acil çözüm bulmayı ve şehri yeniden yapılandırmayı gerektiriyordu. Bu seferki vahşi savaş ise iki şeyi gerektiriyor: hem geçmiş savaşlarda olduğu gibi insani durumlara acil çözüm bulmak ve şehri yeniden yapılandırmak hem de Filistin devletinin kurulması için siyasi çözüm bulmak.
Bu iki şeyin gerekmesinin de birkaç sebebi var.
Birinci sebep, 2005 yılında İsrail kuvvetlerinin Gazze’den çekilmesinin ardından 2007 yılında Hamas’ın Gazze’yi ele geçirmesinden bu yana yaşanan savaşların gösterdiği gibi, Filistin toprakları işgal altında olduğu sürece savaşların devam edeceği gerçeği.
İkinci sebep, Kudüs ve Batı Şeria’daki koşulların artık Gazze şeridinden daha kötü olması. El-Aksa Camii artık gerçekten güvenli değil. İbadet esnasında bile İsrailli polislerin ve Yahudi yerleşimcilerin saldırıları, Doğu Kudüs’teki en büyük Arap mahallesi olan Şeyh Cerrah Mahalllesi’nden Filistinlilerin sürgün edilmeye çalışılması Filistinlilerde ümitsizlik ve kargaşaya yol açıyor. Trump’ın sağcı, dindar, ırkçı ve yerleşimci İsraillileri destekleyen icraatları, onları, sanki Filistinlilerin varlığına ve haklarına karşı hiçbir hesap vermek zorunda olmama konumuna getirdi. Bu nedenle Kudüs’te ve işgal edilen tüm Filistin topraklarında halkın tepkisi İsrail’in işgal ve istikrar politikasına meydan okuyacak kadar doldu taştı.
Üçüncü sebep ise Kudüs’te siyasi bir otoritenin olmadığı söylenerek yapılması istenen seçimlerin, yapılmayıp ertelenmesiyle meydana çıkan siyasi zafiyet. Nitekim Obama günlerinden bu yana Netanyahu, Mahmud Abbas’ın tüm meşruiyetini kaybettiğini, artık onu önemseyen uluslararası veya Arap bir parti bulunmadığını, bu sebeple, barış müzakereleri yapmak için karşısında bir ortak bulamadığını söyleyip duruyor.
Nitekim Hamas ile İsrail arasında dolaylı, bazen de doğrudan kurulan ateşkesi sağlama ve tarafları sakinleştirme ilişkileri Katar’ın mali destekleriyle ve ajansların temasları ile kuruldu. Tüm bunlar bize bir gerçeği gösteriyor. Filistin yönetimini güçlendirecek ve onun siyasi çözüm sürecinde rol oynamasını sağlayacak işleri iyice düşünmeli ve hayata geçirmeliyiz. Aksi takdirde büyük patlamalar ve silahlı çatışmalar kapıda. Bunu da ne Arap kamuoyu ne de İsrail istikrarı kaldırabilir.
Dördüncü sebep, şiddete meyilli Filistinli silahlı militanların sadece Gazze’de değil, Batı Şeria’nın bazı bölümlerinde ve hatta Yeşil Hat içinde gücünün artmasıdır. Bu grupların meşruiyet kazanması iktidarın intiharı anlamına gelir zira başka çıkış yolu yoktur.
Filistin yönetimi, Araplar ve dünya için ve belki de Siyonistlerden aklı başında birkaç bilge insan için bu rahatsız edici atmosferin kanıtı, Müftü Şeyh Muhammed Hüseyin’in geçen Cuma Mescid-i Aksa’da verdiği hutbede maruz kaldığı davranışlardır. Hamas yandaşları ona Hamas’ı kınadığı ve Hamas direnişini övmediği için ibadet edenlerin arasında hakaret edip saldırdılar.
Beşinci sebep, Ürdünlüler ve Mısırlıların, Netanyahu’nun bu gücü ve saldırganlığı başkanlık koltuğunda kalmak için kullanması ve tüm bunları sağ seçmenlerin oylarını kazanmaya hizmet etmesi konusundaki endişeleridir.  Hatta yeni Biden yönetimi, daha önce benzeri görülmemiş bir patlama yaşanma çekincesiyle iki Arap ülkesiyle aynı endişeleri paylaşıyor.  
Altıncı sebep, -belki bunlara başka sebepler de ekleyebiliriz- İsrail’deki ordunun ve güvenlik güçlerinin geçmişte işgal edilmiş ve elden çıkması muhtemel topraklar üzerinde uyguladığı stratejik değerlendirmeler. Zira çözüm artık askeri bir etkinlik ile elde edilemez. Netanyahu hala tüm Filistinlileri ölüm korkusu ve hapis cezasıyla kontrol edebileceğini sanıyor. Ancak ordu İsrail sınırlarını içine düşen 4 binden fazla roket saydı. Bu sebeple olağanüstü hal ilan ederek İsraillileri 10 gün boyunca sığınaklarda tuttu. Netanyahu, yanlış değerlendirme yaparak Gazze’yi ihmal eden ve Lübnan sınırında askeri tatbikatlar yapan generallere sert çıktı. Generaller de susmadılar ve Netanyahu’nun Mescid-i Aksa’nın kuşatılması, Şeyh Cerrah mahallesinin boşaltılması ve bunun etkilerini yanlış değerlendirdiğini söylediler.
Her halükarda Arap ve uluslararası yetkililer artık siyasi bir çözümden, uluslararası bir çözüm olan iki devletli çözüme dönülmesinden bahsediyorlar. İsrailli yetkililer ise sadece ateşkes şartlarından bahsediyorlar ve bunun uzun süreli veya daimi olmasını istiyorlar. Ruslar bu bağlamda çalışmalara başlamak için Uluslararası Dörtlü Komisyon’un toplantıya katılmasını teklif etmeye hazırlanıyorlar. Amerikalıların ise İsraillileri rahatsız etmemek için bunu kabul etmeyeceklerini düşünüyorum. İsrail ile Filistin arasında müzakerelere doğrudan aracılık etmeyi tercih edeceklerdir. Bunda başarılı olamazlarsa ve Biden ile Putin Haziran ayının ortasında yapılacak zirvede anlaşırsa ABD, Dörtlü Komisyon toplantısını kabul edebilir. ABD Dışişleri Bakanı, İsrail, Filistin yönetimi, Mısır ve Ürdün arasında mekik dokuyarak Gazze’nin inşası ve siyasi müzakerelere dönüş hususunda görüşmeler yapıyor. Ürdün, Filistin yönetimi ve Mısır arasında, Blinken ile yapılacak görüşmelerde ortak bir ağızla konuşmak adına yoğun istişareler gerçekleşiyor.
Barış görüşmelerinde ve hatta ondan önce Gazze’nin yeniden inşası sürecinde ve hatta ateşkes düzenlemeleri sürecinde Hamas’dan kaçınmak hala mümkün müdür? Öyleyse 2002’deki Arap Barış Girişimi’nde bulunan ve Gazze’nin yeniden inşası sürecine destek veren Arap ülkelerinin, Ürdünlülerin ve Mısırlıların arkalarında durarak onlara destek vermesi daha uygun olmaz mıydı?
Filistin halkının bilinçlerindeki, asla kaybolmayan ancak son aylarda etkin hale gelen Filistin davası tekrar ışıltılı haline döndü.  Ancak önemli olan bu ışıltının tüm Arapların bilinçlerinde parlaması. Mısır ve Ürdün’lü yetkililerin yanı sıra Avrupa ve Amerika’lı yetkilileri harekete geçiren şey de bu.
İsrail’in resmi kurumları ve İsrail halkı şaşkın ve endişeli görünüyor. Tam güvenliğin sağlanması zor görünüyor. Ama bu başka bir şey, ‘Birleşik Kudüs’ politikasından vazgeçerek Kudüs’ün büyük bir kısmını Yahudi yerleşimcilerden boşaltmak ayrı bir şey. Bu nedenle, Amerikalıların baskısı altındaki İsrailli yetkililerin müzakerelere dönüşü kabul etmek zorunda kalmaları muhtemeldir. Ancak geçmişte olduğu gibi tartışmalı ve anlaşmazlık noktalarına odaklanacak ve bunları ileri sürecekler. Mısırlılar, Ürdünlüler ve Amerikalılar, Yahudi yerleşimcilerin yoğun şekilde sızdığı (A), (B) ve (C) bölgeleri hususunda Oslo planının aşamalarına geri dönmeyi kabul edebilirler. Aynı şekilde bu ülkeler, el-Aksa Camii’nin serbest bırakılmasına ve Şeyh Cerrah Mahallesi’nden göçün durdurulmasına odaklanacaklar. İptal edilecek ilk şey, Trump’ın damadı Jared Kushner ‘gayrimenkul anlaşmazlığı’na ilişkin tuhaf ötesi çözümü olacaktır.
Filistinliler ile İsraillilerin karşısında iki büyük güçlük var. Filistinliler için en büyük zorluk, daha önce şartlar daha iyi olmasına rağmen güç yetirilemeyen birleşme. İsrailliler için en büyük zorluk ise, işgali sürdürme fikrinden ve Yeşil Hat içinde yaşayan Filistinlilerin Yahudi devletinde ikinci veya üçüncü sınıf vatandaş olduğu düşüncesinden vazgeçme.