Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Arapların İslam mücadelesi ve Hamas

Pazar ve pazartesi (6 ve 7 Haziran 2021) günleri, Kudüs, Mescid-i Aksa, Şeyh Cerrah Mahallesi ve Silvan'daki savaştan daha büyük bir sürprizin yaşanmasıyla büyük bir şaşkınlık geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Televizyonda izledim: Hamas’ın Sana’daki bir “heyeti”, Husilerin Filistinlilere yardımını ve İslam’ın kutsal değerlerini korumak için verdikleri mücadeleyi -evet mücadele(!)- gerekçe göstererek Muhammed Ali el-Husi’ye bir kalkan verdi! Buradaki sürpriz çok yönlü. Husilerin Mescid-i Aksa, Filistin ve Gazze için verdiği mücadeleyi bilen ne herhangi biri ne de bir müneccim var. Ortada bir mücadele varsa Hamaslılar bize bunun nerede ve nasıl olduğunu göstersinler. Tabii bununla “ABD’ye ölüm! İsrail’e ölüm!” şeklindeki ünlü sloganlarını kastetmiyorlarsa. Bu sloganı en son 2004 yılında, Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'e karşı yürüttükleri ilk savaş sırasında Saada’da gördüm. Pankart tutan birine şöyle demiştim: "Yemen Cumhurbaşkanı ile aynı fikirde değilsiniz. Ayrıca neden etrafınızda ABD'ye veya İsrail'e meydan okuduğunuzu gösteren tek bir şey yok?!”.
Sanki bu kişi Mümin Gençler (el-Şabbab el-Mümin) Hareketi’nin liderlerinden birine soru yöneltilmiş gibi biraz oyalandı ancak etrafında kimseyi bulamayınca bana cevap vermeye karar verdi. “Adın ne?” diye sordu. Adımı söylediğimde bana “Rıdvan, Ali Abdullah Salih hem ABD hem İsrail. Dahası Hasan Nasrallah bu sloganla zafer kazandı. Biz de onun izinden gidiyoruz. Böyle bir soru sormaktan utanmıyor musun?!” dedi.
İkinci veya üçüncü sürpriz Hamas’ın (ve belki de İslami Cihad Örgütü’nün) Sana’da Husilerle birlikte bir heyetinin veya temsilcisinin olması. Tabii ki onları oraya Süleymani’nin liderliği gönderdi. Tıpkı Hizbullah heyetlerini ve tugaylarını gönderdiği gibi. Nasrallah, Husilerin saldırganlığının en tepe noktasında, Yemen'de Suudi Arabistan'a karşı verilen savaşın Suriye devrimine karşı savaşmaktan ve hatta İsrail'e karşı savaşmaktan daha önemli olduğunu söylemedi mi?! Bu sahnedeki dördüncü veya beşinci sürpriz de şu ki Lübnan’daki Hamas ve İslami Cihad Örgütü liderleri (2012 ila 2015 yıllarında) bize, tıpkı Ahmed Cibril’in yaptığı gibi Suriye halkına karşı savaşmayı reddettikleri için Şam’da ofislerini kapatan ve bazı unsurlarına suikast düzenleyen Suriye ve İran rejiminden ağlayıp yakınarak geliyorlardı. Bu liderler eskiden istedikleri zaman Süleymani ile bir toplantı yapabiliyorken artık böyle bir şey mümkün değildi. Maddi destekleri kesilmişti ve uzun bir süre el üstünde tutulup kucaklandıktan sonra açlıktan kıvranıyorlardı (!).
Öyle görünüyor ki 2015'ten sonra Suriye rejimini kurtarmak için İranlıların ardından Ruslar da gelince Tahran'ın kucağına geri döndüler. Bize, size hiçbir kötülükleri dokunmadığı hatta kucak açtıkları için Suriyelileri öldürmek istemediğinizi söylediniz. Peki, ya Yemen halkının size ne kötülüğü oldu?! Bu arada Filistinliler 1982'de Lübnan'dan ayrıldıktan sonra sadece Sana ve Aden'de onlar için kamplar kurulduğunu gördüm. Hayatımda ikinci kez Ebu Ammar'ı gördüğümde, Yemen'deki Filistinlileri ziyaret ediyor ve Yemen devrimi ile ardından birliğin kurulmasının yıl dönümünü kutluyordu!
Doha'da İsmail Heniyye’nin konuşmasını duyunca Araplar olarak başımıza gelmek üzere olan çifte musibetin şiddetini idrak etmeye başladım. Heniyye konuşmasında İran’a teşekkür edip Abdulmelik el-Husi’yi ayrıcalıklı tutuyordu! Hiç şüphe yok ki bu İran’ın talebiydi. Hamas’a ve Hamas’ın işgal altındaki Sana’daki heyetine veya bir temsilcisine ilk kez olarak alenen Husilerin Filistin’deki kutsal yerler için hayali ve bilinmeyen “cihadına” övgüde bulunmaları yönünde bir talimat geldi.
Ey hayal dünyasında yaşayan Araplar; Filistinlilerin Yahya Sinvar ile savaşarak Filistin bayrağını İran’dan ve Hizbullah’tan aldığına dair umutlarınız dayanaksız. Uyanıkken görülen bu rüyalara Gazze, Halep, Humus ve Dera'daki çocukların ve kadınların kanının Suriye ve Filistin halklarının özgürlüklerine değer olduğuna dair neredeyse kabusa dönüşmek üzere olan rüyalar da ekleniyor! İran halen Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Filistin halklarının kaderleri üzerinde savaşta köleleştirme, barışta ise ticaret yapma sancaklarına ve gücüne sahip! Ey insanlar hatta Hamas; şunu bilin ki, İran bu gücünü Husilerin propagandasında ve tüm Araplar karşısında kullanabilir!
Kader üzerine daha ürkütücü olabilecek bir kavga daha var; o da Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ile İslam savaşı. 2004 yılında “İslam Savaşı” adında bir kitap çıkardım. Kitabımda uzunca bir süre gözlem yapıp düşündükten sonra, 2001 yılında Afganistan’ın ve Irak'ın işgal edilmesinin ve İslam'ın küresel bir sorun haline gelmesinin ardından dört tarafın İslam'ın ruhunu yakalamak için mücadele ettiğini söyledim. Bu dört kesim şöyle sıralanıyor: Sünni teröre karşı küresel bir savaş yürüten ve “ılımlı” Arapları ve Müslümanları İslam'ı tutsak eden kişilerin ellerinden kurtarmak için kendileri ile dayanışma yapmaya çağıran uluslararası kuruluşlar, içeride istikrarı tekrar sağlamak isteyen Arap ve İslami rejimler, halen varlığını sürdüren ve dinde barışı sağlamak isteyen dini kurumlar ve son olarak da siyasal İslam olarak bilinen şeye yatırım yapmak için rejimlerin radikallerin halkı kendisine çekme korkusundan ve teröristlerin aşırılığından faydalanan dirilişçiler (isimlendirdiğim gibi) ve uyanıklar.
DEAŞ ve el-Kaide’nin kötülüklerinin zirve yaptığı 2014 yılında çıkardığım “Değişim Zamanları: Din, Devlet ve Siyasal İslam” adlı kitabımda endişem uyanışın kitlesel değişim hareketlerinin cazibelerinin (2012 yılından beri Mısır’da olup bitenlere bakın) artması tehlikesine karşı derin bir farkındalık oluşturmaktı. Bu nedenle kitapta “Velayet-i Fakih ve Velayet-i Mürşid” adında bir bölüme yer verdim. Bu bölümde, İslam’ın toplumlara ve ülkelere geri kazandırılması (toplumların gaflet içinde olduğu veya dinden saptığı iddiasıyla) ve Arap ve İslam dünyasında modern ulus devlete karşı körü körüne bir nefret duyulması şeklinde iki ana fikre dayandıkları için bu iki sistemin incelemesini ve ittifak yapma olasılıklarını inceledim. Sünniler Şii olmayacak. Ancak Şiileşme emperyalizme ve bunu İran'da çökerten ulus-devlet sistemine karşı cihat bayrağını taşırken şu an Müslüman Kardeşler’in 21’inci yüzyıldan beri savaşan (bkz. Burak Savaşı) Filistin halkının mücadelesi sanki şimdi İran’ın İslami füzeleri ile başlamış gibi büyük bir Arap ve İslam davası olan bölgede bir cihat bayrağı var. Bu şu an Araplar için tehlikeli. Ancak şimdi ve gelecekte en tehlikeli olan şey, ulus-devlet rejimi yerine İslam adında siyasi projesi olan küresel bir Sünni örgütün olması. Bu örgütün projesi, toplumda ve devlette İslam'ın geri kazanılmasını temsil etmesi itibariyle meşruluk gösteren yeni bir siyasi din oluşturmak. Ancak bu sefer geriye dönük ya da geleneksel değil, daha çok İslami bir yenilenme olacak. Bu nedenle bu örgüt (laik) devletlerle tartıştığı gibi geleneksel dini kurumlarla da yenilenme ve cihat bayrağını dalgalandırmadıkları, rejimlerle iş birliği yapmadıkları ve kendilerine boyun eğmedikleri için kavga ediyor!
İslami hareketler üzerine son derece isabetli çalışmalar yapan, eskiden öğrencim olan arkadaşım Dr. Muhammed Ebu Rumman, Modern İslam Siyasetleri (1997) adlı kitabımdan bu yana ne zaman bana diriliş olgusunun moderniteleri üzerine bir metin okusa “Mahir olduğun İslam klasiklerine dön ve (senin tabirinle) dirilişleri bırak, onlar geride kalmış olgular!” derdi. Umarım artık dinde ve devlette bu yıkıcı popülizmler bitmeden hayatımızın sonlanmak üzere olduğunu anlamıştır!
Evet, büyük eksikliklerimiz ve yanlış tahminlerimiz (aydınlar, din alimleri ve yönetimler) var. Ancak çocuklarımız, büyüklerimiz ve kızlarımız hatalarımız nedeniyle Hamas, Husiler, El-Kaide, DEAŞ, Hizbullah ve her şekilde güce tapanlar tarafından kaderlerinin ve geleceklerinin kontrol edilmesini hak ediyorlar mı?
Allah güçlü Mısır’a yardım etsin. Bilinçli ve ulus devlet deneyimini yenilemeye teşvik eden Suudi Arabistan, iki devletli çözümün gerçekleşmesine katkıda bulunmaya ve silahlı milislerin evlerimizde ve dünyada ruhunu ele geçirmemesi için İslam'ı korumaya kararlı!