Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Bize ne oluyor ki … ?

Kur’an’ı Kerim, Hz. Peygambere indirildikten sonra yazıya aktarılan sözlü bir hitap olması sebebiyle sözlü hitabın muhatapta etkin oluşunu sağlayacak birçok yöntemi içerisinde barındırmaktadır. Bunlardan bir tanesi de muhatabı düşünmeye yönlendirecek sorular sorulmasıdır. Muhataba yönlendirilen bazı soruların cevabı beklenilmeden cevaplandırılırken bazıları da muhatap tarafından bizzat cevaplanması istenmektedir. Hatta muhatapların kendi kendilerine yönelttikleri veya ahirette yöneltecekleri bazı sorularda yer almaktadır. Yazıda daha çok bu tür sorular üzerinde durulacaktır.
Kur’an okurken birçok ayette karşılaşılan “ma leküm/size ne oluyor da, siz neden… veya ma lena/bize ne oluyor da, biz neden…” ifadeleri iki farklı ve zıt durumu ifade etmek için kullanılmaktadır.
“Ma leküm/size ne oluyor da…” ifadesi daha çok hakikat kendilerine bütün açıklığıyla gösterildiği halde onu kabule yanaşmayanlara veya kabul ettiğini söylediği halde gereğini yerine getirme konusunda sıkıntı ve tereddütleri olanlara yöneltilmektedir. Örneğin Hz. Nuh, kavmine Allah’ın kudretini, O’nun insanlara olan lütfunu ve insanlara tebliğ etmesi gereken hakikati bütün açıklığıyla ve delilleriyle açıklanmasına rağmen Allah’a imana ve hakikati kabule yanaşmayanlara şunu sormuştur; “Size ne oluyor ki Allah'ın büyüklüğünü kabul etmiyorsunuz?”[1] Zemahşeri’nin yorumuyla, Allah'a inanmayı reddediyorsunuz?”[2]
Hz. Peygamberin muhataplara daveti tebliğ etmesine rağmen, bu davete olumlu karşılık vermeyen müşriklere de benzer bir soru sorulmuş; “Size ne oluyor ki Allah'a inanmıyorsunuz? Oysa Peygamber sizi Rabbinize inanmaya çağırıyor. Allah da önceden sizden söz almıştı. İnanacaksanız şimdi inanınız!”[3] denilmiştir.
İnananlar da bazen gösterdikleri zaaf ve gevşeklik sebebiyle de benzer bir soruya maruz kalmışlar ve takındıkları tavırdan dolayı Allah Teâlâ tarafından eleştirilmişlerdir. “Size ne oluyor da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar; bize tarafından bir dost ver; bize katından bir yardımcı ver!” diyen zayıf düşürülmüş (zavallı) erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!”[4]
Dünyada iken baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetler, Allah yolunu ve Allah yolundaki faaliyetleri engelleyenler, hakka riayet etmeyenler ve haksızlığı alışkanlık haline getirenler, müşrikler, onların dostları, yârenleri ve taptıkları putlar ahirette bir araya getirildiklerinde acizlikleri ve aralarındaki sevgi bağlarının koptuğu anlaşılınca onlara; “Size ne oldu ki (dünyada olduğu gibi) birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?”[5]  denilecektir.
Muhataplara yöneltilen bu ve benzeri sorular, muhatap tarafından bizzat kendi kendine yöneltilerek bazen kararlılık bazen de pişmanlık tezahürü olarak karşımıza çıkar. “Ma lena/bize ne oluyor da…” ifadesi ise hakikatin gerçekliğiyle karşılaşınca onu kabullenip itiraf etmekten geri durulmaması gerektiğine inanıp bunu ilan edenlerin durumunu yansıtır. Yani bir kararlılık ve dik duruş göstergesi olarak.
“Onlar Rasûl’e indirileni işittiklerinde, ondaki hakikatleri kavradıkları için gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz! İnandık biz: o hâlde bizi de hakka şahit olanlarla birlikte yaz. Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umup dururken Allah’a ve bize gelen gerçeğe niçin iman etmeyecekmişiz ki!” (el-Maide 5/83-84)
Ayette söz konusu edilen keşişler ve rahipler eski inanışları ile birlikte şirk ve inkâr içerikli kabullerini de terk edip hakikate iman etmişlerdi. Bu imanları nedeniyle kendilerini kınayan kavimlerine karşı Yüce Allah’a ve O’nun tarafından gönderilip kendilerine ulaşan gerçeklere iman etmemelerinin söz konusu olamayacağını dile getirmiş ve sonraki nesillere örnek olabilecek yiğitçe bir duruş sergilemişlerdir. Bu kişiler cennete girebilmek için imanın şart olduğunu göstermişler, salih olmanın gerektiğini de imanlarıyla birlikte belirtmişlerdir.[6]
Bu kararlığın daha da belirginleşmiş halini Hz. Peygambere iman edenlere önceki peygamberlere iman edenlerin takındıkları tavır örnek olarak verilen şu tutumda görmek mümkündür: “Allah bize yollarımızı göstermişken, bize ne oluyor da/ne diye O’na güvenmeyelim ki? Ey zâlimler, bize çektirdiğiniz eziyetlere sonuna kadar göğüs gereceğiz. Mademki her şeyin sahibi Allah’tır, o hâlde sağlam bir güce dayanmak isteyenler, yalnızca Allah’a güvensinler!”[7]
Bu dünyada yapılan uyarılar dikkate almayıp o uyarıları yapan elçileri ve onlara inananları küçümseyenler ateşe düştüklerinde şaşkınlık ve pişmanlık içerisinde; “Bize ne oluyor da kendilerini kötülerden saydığımız adamları göremiyoruz.” derler.[8]
Hepimiz “Ne oldu size, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?” sorusunun muhatabı olmak zorunda kalmadan, “Bize ne oluyor da, Rabbimiz bize lütufta bulunduğu, yollarımızı gösterecek kılavuz elçiler ve hidayet kaynağı kitaplar gönderdiği, kendisini de bize şahdamarımızdan daha yakın ilan ettiği ve bana dua edin/isteyin dualarınızı/isteklerinizi kabul edeyim buyurduğu halde sanki O hiç yokmuş veya bütün bunları söylememiş gibi davranıp O’na tevekkül etmiyor ve O’nun isteklerini yerine getirmiyoruz!
Bize ne oluyor ki …?
[1] Nuh 71/13

[2] Zemahşeri Nuh /13

[3] Hadid 57/8

[4] Nisa 4/75

[5] Saffat 37/25

[6] M. Okuyan meal 5/84

[7] İbrahim 14/12

[8] Sad 38/62