Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

İran ve Ahvaz’ın susuzluğu

Bu bölgeyi işgal eden İran rejiminin yoksulluk, ayrımcılık ve baskıya maruz kalan Ahvaz'da nehirleri kurutmak ve demografik yapıyı değiştirmek, Tahran rejiminin son girişimlerinin bir parçasıdır. Tahran’ın yıllardır inşa ettiği barajlar aracılığıyla Arapları tehcir etmek için Ahvaz nehirlerinin akış yönünü değiştirme, su kaynaklarını kurutma ve suları kesme politikası, İranlı yetkililerin izlediği bir politikadır. Bu politikalar, son zamanlarda Karun ve Karkheh gibi Ahvaz nehirlerindeki suların tamamen kesilmesine yol açtı. İran rejiminin söz konusu suları Isfahan’a taşımasının ardından durum, tarımda ve içme suyunda su kesintisine neden oldu.
Tahran’ın Ahvaz bölgesini susuz bırakıp bölge halkını göç etmeye zorlama girişimlerinin ardından bölgede protestolar başladı. Arap kimliğini yok etmek için İran’ın işgal ettiği Ahvaz bölgesine Huzistan deniyor. Öncesinde ise bu bölge, Farsça “Arabistan” olarak adlandırılıyordu. Daha sonra Ahvaz sözcüğündeki “kalın h” harfi “yumuşak h” harfine dönüştürüldü. Böylece Ahvaz bölgesindeki etnik temizlik politikası çerçevesinde Arap belirtilerini yok etmek ve Arap dilinin sokaklarda kullanımını engellemek için “الأحواز” (El-Ahvaz) ismi, “الأهواز” (Ahvaz) haline geldi. Birleşmiş Milletler’in (BM) 2002 yılındaki istatistiklerine göre Araplar, bölgenin yerlisi sayılmaktadır ve bölgedeki nüfusun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Zira o yıl Ahvaz’daki Araplar, nüfusun yüzde 74’ünü teşkil ediyordu. Fakat İran rejimi, ibadetlerinde bile Araplara ayrımcılık ve baskı uyguladı. Nitekim ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bu durumu şu sözleriyle itiraf etti: “Ahvazlılar, dillerine ve inançlarına saygı gösterilmesini talep ettiği zaman İran rejimi, Arap azınlıklardan yüzlerce Ahvazlıyı tutukluyor.”
Ahvaz halkı, İran rejiminin bölgede uyguladığı baskı ve ayrımcılığa, protestoların yanı sıra “Canımız ve kanımız sana feda olsun Ahvaz!” ve “Göçe hayır!” sloganlarıyla karşılık verdi. Ancak göstericilere baskı uygulanıp ateş açıldı. Bunun sonucunda ise İran rejim güçlerinin kurşunlarıyla onlarca kişi yaralandı ve hayatını kaybetti.
Ahvaz, su ve petrol kaynaklarıyla zengin bir bölgedir. Şöyle ki, İran’ın sattığı petrolün yüzde 85’i Ahvaz bölgesinden çıkarılmaktadır. İngiltere’nin, Arabistan’daki devlet gücünden korktuğu zaman İran, 1925 yılında Ahvaz’ı işgal etti. Bunun üzerine İngiltere, Arabistan emirini uzaklaştırmak ve petrolle zengin bölgeyi İran’a katmak için Tahran’la anlaştı. Dolayısıyla Ahvaz, Arap kökenli olup Arap kimliği taşıyan bir tarihe ve coğrafyaya sahiptir. Bu bölgedeki Arapların varlığı, M.Ö. 311 yılına kadar dayanmaktadır. Bunun için Ahvaz, unutulmuş bir Arap bölgesidir.
İran rejimi, pahalılığın, enflasyonun, başarısız ekonomi politikalarının ve askeri silahlanmaya yönelik harcamaların yol açtığı yaşam şartlarından dolayı hem Ahvaz bölgesinde hem de Tahran’da halkın gösterileriyle karşı karşıya kalıyor.
İranlı yetkililer, işgal edilen Ahvaz bölgesine karşı yıllardır baskı politikası izledi. Günlük idamlar yapıldı. Baskı ve öldürme işlemini haklı göstermek için Besic Direniş Gücü tarafından ajan ve sorunlu olarak yaftalanan masum Ahvazlılar, adil bir şekilde yargılanıp sorgulanmadan darağacına asıldı. Çünkü onlar, Sünni Araptı. Çoğu ise İran işgaline karşıydı. Ahvazlılar, referandum aracılığıyla BM’den kendi kaderini tayin etme hakkı istiyordu. Bunun için ayrılma ya da özerklik, 1920’lerden beri tekrar eden taleplerdir. 1956 yılında Arabistan Kurtuluş Cephesi ya da Ahvaz’ı Kurtarma Cephesi gibi oluşumlar ortaya çıktı. Gösteriler ve ayaklanmalar başladı. Belki de en ünlü ayaklanmalardan biri 1979 yılında özerklik talep eden Ahvaz ayaklanmasıydı. Özerklik, 2011 yılında düzenlenen Ahvaz gösterilerinin sloganıydı.
Ahvazlıların dili, “Ahvaz, Arap olarak kalacaktır. Kendi kaderini belirlemek, işgal edilmiş bölge halkının haklı talebidir” demektedir. Bunun için İran rejimine rağmen Ahvaz, tarihi ve coğrafi olarak Arap kimliğine sahip bir bölgedir.