Vahdettin İnce
Yazar
TT

Taliban’dan beklentim

Şimdi dönüp baktığımda “ne günlerdi” diyebileceğim bir zaman dilimiydi, geçen yüzyılın yetmişli yıllarının sonları ile seksenli yıllarının başları. Bir yandan İran İslam devrimi, bir yandan Afgan cihadı, Pakistan’da Ziyau’lhak’ın iktidara gelmesi (darbe yoluyla da olsa)… sevinçten uçuyorduk. İslam yeniden sahne alıyordu. Şu bozuk düzen adaletin, eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin ne olduğunu görecekti nihayet. Allah’ın kulları bir tarağın dişleri kadar eşit olacak ve Allah’tan başka hiçbir diktatöre, hiçbir zorbaya, hiçbir tirana, hiçbir emperyaliste kulluk sunmayacaktı. Kitaplarda öyle yazıyordu. Üniversite öğrencisiydim o yıllarda, kitaplarda yazılanlar ile pratik dünyada olanlar arasında dünyalar kadar mesafe olduğunu fark edecek tecrübeden yoksundum. Bir gün Erzurum’da bir arkadaşımla Cuma namazına gitmiştik. Çıkışta bir gencin bozuk Türkçesiyle cemaatten para istediğini gördük. Sorduk, Afgan mücahidiyim dedi. Hemen ikimiz oracıkta o genç için para istemeye başladık cemaatten. Dadaşlar cömertti ve hatırı sayılır bir para topladık Afgan mücahidi için. Hala nasıl yapabildik diye düşünüyorum. Mücahitsen burada ne işin var demek aklımıza gelmemişti. Mücahit kelimesi aklımızı başımızdan almaya yetiyordu. Kaç Cuma kaç Sovyet bayrağını yaktığımızı, polislerden kaç cop yediğimizi hatırlamıyorum. Zaten uzun yıllar o maceralar bizim de bir nevi cihadımızdı.
Sonra İmam-Hatip’ten bir sınıf arkadaşımın Afgan cihadına katıldığını duydum. Nasıl iftihar ediyordum anlatamam. Nişanlısını bırakıp savaşa giden arkadaşım benim kahramanımdı, onu tanıyan herkesin olduğu gibi. Bir bir buçuk yıl kadar sonra geri döndü. Bu sefer kendim yaşamışım gibi onun savaş anılarını anlatıp duruyordum yine büyük bir gururla ve bitmez tükenmez bir hayranlıkla, araya ustaca serpiştirdiği bazı olumsuzlukları görmezden gelerek.
Hemen hemen sadece Afganistan’daki gelişmeleri yazan Mavera dergisi peynir ekmek gibi satılıyordu öğrenciler arasında. O günleri yaşayıp da Mavera dergisine Pakistan kamplarındaki Afganların çileli hayatını edebi bir dille anlatan Meral Maruf ismini hatırlamayan yoktur herhalde.
Gerçekten ne günlerdi… Sonra o günlerin yıldızı sönmeye yüz tuttu. Şaşkınlık dönemi başladı bizim için. Mücahitler, Ruslar çekildikten sonra Kabil’e ilk kim varacak yarışına girdiler. Kanlı bir iç savaş başladı. Kabil, Uhud okçularının göz diktiği paha biçilmez bir ganimet gibiydi. Arkadaşımın kendi üslubunca satır aralarına serpiştirdiği olumsuzluklar meğer kocaman birer hakikatmiş. Mücahitler ganimete göz dikerken bizim de gözümüzden yavaş yavaş düşüyorlardı, kırılan hayallerimizle birlikte. Zaten mücahit ismi de gitmiş Afgan iç savaşı gibi iç karartıcı bir kavram yerini almıştı.
Figan hiç eksik olmadı o günden sonra Afgan diyarından. Mücahitler birbirini boğazlarken aradan “Taliban” diye bir örgüt sıyrıldı ve Kabil’i kaptı. Onların akıl almaz uygulamalarını bahane ederek ABD işgali başladı sonra. Her gün ölüm, her gün vahşet, her gün kan doldu taştı. Yirmi yıl aradan sonra geçen gün Taliban yeniden sahne aldı. İrili ufaklı şehirlerden sonra Pazar günü Kabil’i bir daha ele geçirdiler. Şahsen benim umutlu olmak için hiçbir nedenim yok.
Bundan sonrası için büyük analizlerin de zerre kadar etkisi yok üzerimde. Afgan halkının figanının dinmesi temennisinden başka bir şey de gelmez elden zaten.
Ama bir sahne var ki yüz yılların Müslümanlık tarihini özetler gibi. Kabil Taliban’ın kontrolüne girince canını tehlikede gören insanlar hava alanına hücum ettiler. Televizyondan izlediğim manzara korkunçtu. Bir Amerikan uçağı korkunç bir kalabalık arasında ilerliyor. İnsanlar uçağa binmek için etrafını sarmış, önünü kesmişler. Sonunda uçak havalanıyor. İki kişi uçağın tekerlerine tutunmuşlar meğer. O kadar yükseklikten yere çakıldılar tabi.
Aklını kullanıp kendini yenileyeceğine batı medeniyetinin eteklerine tutunup kurtulmayı uman Müslümanlık aleminin hazin sonu gibi bir ifade bağrıma oturuverdi o dakikada.
Acaba onların cesetlerinin kalıntılarını temizleyenler aklını kullanmayan bir ümmetin umutlarını da kazıdıklarını düşündüler mi?