Hasan Ebu Talib
TT

Etiyopya Federasyonu’nun büyük sınavı

Etiyopya’nın yağmur mevsiminin başlamasıyla Mavi Nil'in sularının yükselmesinden sonra barajını ikinci kez tek taraflı doldurması hakkındaki bölgesel ihtilaf ve uluslararası beklenti yatıştı.
Etiyopya, daha önce açıklanan 13 milyar metreküplük hedef yerine sadece 3 milyar metreküp su tutabildi ve böylece, iki alt kıyı ülkesinden her birinin su payı, en azından bu yıl için etkilenmedi.
Bu arada Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında barajın doldurulması ve işletilmesi konusunda müzakere yoluyla bir tür atılım gerçekleşmesi bekleniyor.
Aynı zamanda, Etiyopya’nın Tigray bölgesinde savaşın gürültüsü, Oromia, Afar, Amhara gibi diğer eyaletleri de kapsayacak şekilde yükseldi.
Başbakan Abiy Ahmed ülkesinin gençlerini ve eli silah tutan herkesi, yasalara göre terör örgütü olarak sınıflandırılan Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (THKC) karşısında durmaya çağırdı.
THKC, federal güçlerin bölgeye girişi sonrası direnebildi, ardından askeri olarak onları yendi.
Kendi yönetiminin iradesine karşı Başbakan tarafından atanan yönetimle birlikte federal kuvvetlerin kalıntılarını geri çekilmeye zorladı.
Tüm bunlar Tigray bölgesel krizini, merkezin sorunlu bir bölge ve bir terör örgütü üzerinde kontrolünü amaçlayan salt bir askeri, siyasi ve propaganda harekatının çok ötesine taşıyarak, çağdaş Etiyopya federasyonu için bir ölüm kalım krizi haline getirdi.
Geçen yılın Kasım ayından bu yana devam eden Tigray'daki savaş insani trajedilerle sonuçlandı. Saldırının başlangıcında federal güçlerin eline geçen THKC unsurlarının derhal infaz edilmesiyle başlayan trajediler; bölgenin kuşatılması, federal ordu gruplarının ağır insan hakları ihlallerine karışması,  Addis Ababa’nın sorunlu bölgeye boyun eğdirmek için komşu Eritre ordusunu federal güçleri desteklemeye çağırması, binlerce Tigraylının güvenlik nedeniyle Sudan’a sığınması ve kasıtsız da olsa Sudan üzerinde baskı oluşturması, merkezi yönetimin insani yardımın geçişini engelleyerek bölge halkını kasıtlı olarak aç bırakma silahını kullanması şeklinde gelişti.
İnsani yardımların engellenmesi, birçok gönüllü kuruluşun ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı direktörünün teyit ettiğine göre, gıda stoklarının tükenmesinden sonra 400 binden fazla insanın etkileyen bir açlık krizine neden oldu.
Addis Ababa ve Etiyopya federasyon modeli için olumsuz olan bütün bu önceki yansımalara rağmen, ülkenin liderliği hala THKC’yi yenme hedefinde ısrar ediyor.
Etiyopya yasalarına göre THKC bir terör örgütü olduğundan, müzakere fikri, barışçıl bir çözüm ilkesi, halkın bir bölümünün diğerine karşı galeyana getirilip seferber edilmesinden vazgeçilmesi, Etiyopya liderliğinin sözlüğünden tamamen yok olmuş görünüyor.
Keza Addis Ababa'nın iki aşağı kıyı ülkesi ile baraj krizinin çözümü için tek yöntem olarak sımsıkı tutunduğu “Afrika krizlerine Afrika çözümleri” sloganı da.
Özellikle bu ilkenin dışlanmasıyla, Addis Ababa'nın, "IGAD" Grubunun başı olarak Sudan Başbakanı'nın, Afrika sponsorluğunda barışçıl yöntem girişimini reddetmesi doğaldı.
Sudan Başbakanı, Etiyopya'nın veya bölgesel çevresinin kaçamayacağı bir tehlikeli yönde gelişen krizi sona erdirmek için merkezi hükümet ile THKC’yi bir araya getirmeyi önermişti.
Addis Ababa’nın Sudan-Afrika girişimini reddetmek için kullandığı argüman, Hartum'a duyduğu güven eksikliğine odaklandı. Başbakan'ın Sekreterine göre, Sudan’daki iktidarın yapısı tarafsız olmayan bir taraf içeriyor ve Etiyopya topraklarını işgal ediyor.
Sekreter ayrıca bir propaganda manevrasıyla, ülkesine ait bir toprak varsaydığı Feşka bölgesinin kurtuluşunun, Tigray’daki savaş konusunda herhangi bir Sudan-Afrika arabuluculuğunun kabulünün bir ön koşulu olduğunu ima etti. Bu noktada, bölgesel nitelikteki diğer birçok unsur, esas olarak bir iç kriz olarak sınıflandırılan Tigray iç savaşı kriziyle örtüşüp iç içe geçti ve bu da konuyu daha da karmaşıklaştırıyor.
Elbette Sudan Dışişleri Bakanlığı'nın şiddetle karşılık verdiği bu argüman, Addis Ababa'da hakim olan düşünce biçimini somutlaştırıyor; tarihi yalanlara dayanmak, Hartum'da bölünmeleri körüklemek ve iktidarı parçalamak, askeri ve sivil siyasi bileşenleri aralarındaki karşılıklı güven konusunda şüpheye düşürmek, askeri bileşeni açıkça, Mısır olduğu anlaşılan bölgesel bir güce tabi olarak hareket etmekle, Etiyopya ile bir krize neden olmakla suçlamak.
Etiyopya da Sudan askeri ve sivil bileşenler arasında bir kriz çıkararak buna yanıt vermekten çekinmiyor.
Başbakan Abiy Ahmed'in dahili ve harici eylemleri birkaç yön ile özetlenebilir. Birincisi, en önemlisi ve tehlikelisi, içerideki çok seviyeli seferberlik operasyonları.
Söz konusu operasyonlar, Etiyopya federasyonunun ana etnik kökenleri arasındaki gerilimi artırabilir, böylece toplumsal çatlakları güçlendirebilir.
Herkes tarafından kabul edilebilir bir hükümet tarzı olarak federalizmin hayatta kalması temeli gibi, topluma bütünlüğünün en önemli koşullarından birini kaybettirebilir.
İkincisi, savaşı içeride desteklemek için Afrikalı olmayan siyasi bir dış destek çekmeye çalışmak. Türkiye bu politika için önemli bir başlangıç ​​noktası. Ankara ve Addis Ababa'nın askeri iş birliği dahil olmak üzere çeşitli alanlarda iş birliğini derinleştirme iradesi örtüşüyor.
Askeri iş birliği Abiy Ahmed'in geçen hafta Ankara ziyaretinde önemli bir boyut oluşturdu. Federal güçlere çeşitli silah ve teçhizatı kapsayan Türk askeri desteği sağlanması üzerinde anlaşmaya varıldı. Bu silahlar arasında, THKC’ye karşı savaşta Addis Ababa'nın önemli bir rol oynamasını umut ettiği, silahlı insansız hava araçları (SİHA) da var.
Üçüncüsü, ABD'nin Afrika Boynuzu Özel Temsilcisi’nin misyonuna karşılık vermemek. ABD misyonu, Tigray'daki savaşı sona erdirmeye, Etiyopya'yı Afrika Boynuzu'ndaki genel durumu ve ABD'nin buradaki çıkarlarını kaçınılmaz olarak etkileyecek bir iç savaşa karışmaktan veya dağılmaktan korumaya büyük öncelik veriyor.
Etiyopya'nın ABD temsilcisini karşılıksız bırakması, Başkan Biden yönetimindeki ABD'nin, Etiyopya'ya dost olmayan veya onun kötülüğünü isteyen bölgesel güçler lehine baskı yapma niyetinde olduğu inancından kaynaklanıyor.
Beyaz Saray'ın baraj müzakerelerinde Etiyopya'nın tutumunu anlamadığı, Etiyopya'nın egemen su hakları ve kalkınma gereksinimi olarak gördüğü şey pahasına Mısır ve Sudan'ın tutumlarını destekleme eğiliminde olduğunu düşündüğünden  bahsetmeye gerek bile yok.
Addis Ababa, Washington'un merkezi hükümetin gücü pahasına THKC’yi desteklediğine, medyasının kasıtlı olarak Başbakanın pozisyonlarını ve politikalarını çarpıttığına ve Tigray bölgesinde olanları abarttığına inanıyor. ABD'nin Tigray'daki insan hakları ihlallerine karışanlara karşı uygulamayı kararlaştırdığı sembolik yaptırımlara ve bazı kalkınma yardımlarının askıya alınmasına gelince, Etiyopya için bunlar Washington ile ilişkilerin gözden geçirilmesini gerektiren kabul edilemez bir baskı aracı.
Ülkeyi etkileyen yapısal krizlerin yükünü başkalarına yükleyen bu argümanlar, Etiyopya'nın daha da tecrit edilmesine katkıda bulunuyor. Federal ordunun profesyonel ve örgütsel olarak büyük bir iç parçalanmadan mustarip olduğu bir zamanda, savaş seçeneğini alternatifsiz hale getirerek iç durumu daha da karmaşıklaştırıyor.
Gergin ve siyasi sağgörüden yoksun bir ortamın  gölgesinde en olası sonuç, ülkenin sivil ve etnik çatışmalara kayması, merkezi hükümetin birbirini izleyen zayıflığı ve federalizmin yararları konusundaki şüphedir.
Bu şüphe, çoğunluk güvenlik ve istikrarlı bir ülkede yaşama konusunda umudunu kaybederken, sadece bazılarına fayda sağlamaktadır.