İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

İran pragmatizmi ve bölgesel kaos

Tahran, bölgesel kaos durumu ve ABD’nin apaçık kafa karışıklığı çerçevesinde şu anın kendisine nükleer programını başlatmasına izin verecek değerli bir an olduğunun farkında mı?
Mollalar grubu, ABD Başkanı Joe Biden’ın neredeyse örs ve çekiç arasında kaldığının farkında. Biden içeride Delta varyantı ile boğuşurken dışarıda da Afganistan problemiyle uğraşıyor. Görünen o ki, bu iki sorun arasında Biden’ın İran nükleer programı sahnesindeki gelişmelerle mücadele etme hususunda sahip olduğu hareket alanı kısıtlı. Ayrıca başka seçenekler de söz konusu değil. Nitekim başkanlıkta daha ilk yılını doldurmayan Biden, Afganistan'dan çekilme kararı nedeniyle eleştiri yağmuruna tutuldu. Öyle ki, ABD diplomasisinin tilkisi ve hala yaşayan patriği Henry Kissinger bile, İngiltere merkezli The Economist dergisindeki yazısında ABD’nin kendi müttefiklerine danışmadan geri çekilmesini “ABD’nin kendi kendine gerilemesi” olarak tanımladı.
İran'ın kısa vadedeki konumunun boyutlarını öngören en iyi beyinler arasında Andrea Stricker var. Demokrasileri Savunma Vakfı’nda (FDD) nükleer silahlar konusunda uzman olan araştırmacı Stricker, ABD’nin Afganistan ve Irak’tan çekilmesinin Tahran'ı nükleer seçeneklerini yeniden gözden geçirmeye iteceğini düşünüyor. Zira ABD’nin Güney Asya ve Orta Doğu'daki rakipleriyle mücadele etme kararlılığını kaybetmesiyle birlikte Tahran nükleer silah edinmek için bundan daha iyi bir zaman olmadığını fark edecek.
Çeşitli özellikler ve önemli noktalar Tahran'ı emperyal üstünlük yoluna itiyor ve kendisine nükleer silahlarını üretme yolunda utanmadan veya endişe duymadan ilerleme cesareti veriyor.
Bu önemli noktaların en başında Afganistan’daki güvenlik durumunun korkunç bir şekilde kötüleşmesi geliyor. Örneğin bu satırları yazarken Kabil Havaalanı yakınlarında patlama meydana geldi. Bu durum ABD güçlerinin geri kalanını, ülkeyi en kısa sürede terk etmek isteyen işbirlikçileri umursamadan ay sonuna kadar hızlı bir şekilde geri çekilmeye itecek.
ABD’nin Afganistan’dan geri çekilmesinin karman çorman, sonuçları ciddi olmasına rağmen Irak’tan çekilmesinin neredeyse sistematik olduğu ortada. Bunun da ötesinde Washington'un Orta Doğu'dan açık bir şekilde çekildiğini ve anti-balistik füze bataryalarını geri çekmenin, ABD’nin bölgedeki siyasi ve askeri nüfuzunun bulunduğu meydanlarını boşaltmasının bir yolu olduğunu söylüyoruz.
İki sahne geleneksel ABD gücünün büyük bir kısmı ile ters düşüyor. Bunlardan ilki, İran'ın Arap Körfezi'nde eşit ve objektif bir yanıtla karşılık verilmeyen deniz saldırılarıyla bağlantılı olup, Tahran'daki karar vericilere aşırılık yapmalarına izin verilmediği mesajını iletmiştir. ABD’nin ünlü Praying Mantis (Peygamber Devesi) Operasyonu ile 1980’lerin sonunda yaptığı şey tam olarak buydu.
İkincisi ise oldukça korkutucu. İran’ın istihbarat kolları ABD içerisinde İran asıllı ABD vatandaşı bir kadın gazeteciyi sıkı bir takibin ardından kaçırmaya çalışmıştı. Washington, İran’ın suçunun boyutuyla orantılı bir tepki göstermedi.
Yukarıdaki bilgilere ilaveten Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA) Tahran’ın son derece zenginleştirilmiş nükleer üretimini yüzde 60 oranında artırdığına ilişkin bilgiler yayınladı ki böylece İran nükleer bombasını üretmeye bir adım daha yaklaşmış oldu.
Mollalar bugün, Washington'u 2003'te Irak'ı işgal etmeye iten ve İran'ın nükleer silah edinme yönündeki hızlanan adımlarının durmasına yol açan zaman zarfının pek çok nedenden ötürü mevcut olmadığının farkındalar. Çünkü neredeyse 20 yıl önce, Moskova uluslararası bilişsel satranç haritasında ilerleme gücünü geri kazanmış değildi. Bu yüzden uluslararası oyun sahası ABD için açık ve mubahtı. Aynı şekilde Çin de o zamanlar gelecekteki emperyal hayallerine dair hiçbir ipucu vermeden, ekonomik arayışın ve maddi kâr kavramlarının arkasına saklanmış durumdaydı.
Bu noktadan hareketle Washington’un iki yıldır Kovid-19 yüzünden tükenen insani ve mali kaynaklarını yurtdışında askeri maceralara harcaması, fırsat penceresini kapatacak kadar azalıyor.
Aynı zamanda geçtiğimiz çarşamba günü İsrail Başbakanı Naftali Bennett ile ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns’ü bir araya getiren toplantıya katılan İsrail çevrelerinin edindiği izlenim, ABD’nin İran tehdidine karşı nükleer seçeneğe başvurmak gibi bir niyetinin olmadığı yönünde.
Ufukta ABD'nin İran'ın gelecek planlarına yönelik operasyonel hareketsizliğini değiştirebilecek bir şey gözüküyor mu?
Burada öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki, sözünü ettiğimiz her şey ileriye kaçma fikrinden öteye geçmezken, İran içeriden bir örümcek ağı ile sarılmış gibi kırılgan ve zayıf görünüyor.
Bununla birlikte Mollaların İran halkını aldatma planı tamamlansın diye dünya, geçen hafta sonu İran Savunma Bakanlığı'nın açıklamasını dinledi. Söz konusu açıklamada İran’ın dışarıdaki savunma faaliyetlerini artırmayı planladığı belirtildi.
Tahran’ın bu yöndeki gerekçeleri, kullandığı sözlerde gizli. Nitekim Tahran direniş cephesini güçlendirmenin ulusal güvenlik çıkarları olarak adlandırdığı şeyi dışarıdan korumayı artırma hususunda önemli bir rolü olduğunu söyledi.
İran’ın bu yeni stratejik yaklaşımı içinde neleri barındırıyor?
Kısacası, savunma yeteneklerinin artırılmasını ve tehditlere karşı koyma kabiliyetinin sürekli olarak yenilenmesini, yani İran'ın kollarının bölgesel ve uluslararası düzeyde uzanmasını kapsıyor.
Eksiksiz ve şeffaf bir cevap bekleyen soru şu: “Muhafazakâr zihinleri, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'nin (PNAC) vizyonunu, yani mavi gezegenin yetenekleri üzerinde Rus veya Çin rakibi olmadan evrensel ve önleyici bir egemenlik kurma vizyonunu belirginleştiren Washington, İran’ın umursamaz bir şekilde haddini aşmasına nasıl göz yumabilir? Tahran elindeki silahlarla haddini aşarken, nükleer araçları olunca durum kim bilir ne olur.
ABD liderlerine sözümüz şu: Tarihi okumayanlar aynı hataları tekrarlamaya mahkumdur.