Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Afganistan’dan çekilme ve Fransız denizaltıları

Uluslararası güç dengesindeki büyük değişiklikler, ülkelerin ve halkların kaderini açıkça etkiliyor ve dünyadaki tüm etkili güçler için bir endişe ve inceleme kaynağı teşkil ediyor. Yıllardır çeşitli seviyelerde olup bitenler, tüm dünyada olup bitenlerin sadece taktiksel anlaşmazlıklar olmadığı, aksine, gelecekte büyük etkileri olacak önemli stratejik değişiklikler olduğu yönünde zorluyor. Bu durumda yaşayan, aktif ve etkili ülkeler asla seyirci olarak durmazlar, aksine her biri kendi gücüne, etkinliğine ve vizyonuna göre planlar yapar, çalışır, olayları etkilemeye, tarih yazımına ve geleceğin inşasına katılırlar. Uluslararası politikaları ve bunlarda meydana gelen değişiklikleri okur, geleceği önceden tahmin eder, bunlarla daha iyi başa çıkmak için olayları öngörür ve daha yaşanmadan önce onlara hazırlanırlar.
Bu bağlamda iki olay önemli ve anlamlı; ABD'nin Afganistan'dan aceleyle çekilmesi ve bir yanda ABD, İngiltere ve Avustralya ile diğer yanda Fransa arasındaki denizaltı krizi. Fransız tutumu, boyutları, ayrıntıları, yönlendirdiği ve işaret ettiği göstergelerle dikkatlice düşünülmeli ve okunmalı.
Afganistan'dan çekilme, dünyanın tüm ülkeleri arasında, ancak özellikle ABD'nin İngiltere ve Avrupa ülkeleri dahil olmak üzere dünyadaki başlıca müttefikleri arasında büyük bir uluslararası endişe uyandırdı. Dünyanın önde gelen ülkeleri, bu kararın büyük, etkili ve bugün ile kısa ve uzun vadede geleceğe uzanan etkilerine karşı halen sağlam konum arayışındalar. Bu çekilmeden en çok endişe duyan ülkeler elbette Müslüman ülkeler. Bu normal ve geri çekilmenin doğuracağı ve bu ülkelerin yüzleşmek zorunda kalacağı sorunlar konusundaki derin farkındalığın bir göstergesi.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, Hindistan'a yaptığı son ziyaret sırasında "India Today" gazetesine verdiği demeçte, ülkesinin yeni Taliban hükümetiyle hiçbir ilgisi olmadığını, el-Kaide, DEAŞ ve Taliban’ın Afganistan'a geri dönmesinin gerçek bir endişe kaynağı olduğunu açıkça ifade etti.
BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinden biri, İkinci Dünya Savaşı, Soğuk Savaş ve Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve dağılışından sonraki yeni uluslararası düzen boyunca ABD'nin yakın bir müttefiki olan Fransa, denizaltı krizini en yakın müttefiklerinin kendisini "sırtından bıçaklaması" olarak gördü. Siyasi tepkisini büyükelçileri geri çekme, müttefik ilişkilerinde benzeri görülmemiş ve olağandışı diplomatik ifadeler kullanma noktasına vardırdı. Bu, açık bir şekilde hesaba katılmamış büyük ve beklenmedik bir hasara işaret ediyor. Buna karşılık ABD, İngiltere ve Avustralya, aktif olarak iki şey için çabaladı: yeni ittifakı tamamlamakta diretmek ve Fransa’nın tavrını kontrol altına almaya çalışmak.
Afganistan'da olanlar gerçek bir endişe kaynağıysa, Fransa'nın başına gelenler en az onun kadar endişe ve meşru bir korku kaynağı. Tarih bize, imparatorlukların çöküş aşamasında müttefiklerini terk etmekle kalmayıp onları sırtlarından bıçaklayabileceklerini öğretiyor. Bu, tarih ve coğrafya boyunca daha önce de oldu.
Bu Amerikan politikası bir sürpriz değil ve bir gecede ortaya çıkmadı. Aksine bu, üç yönetim döneminin bir uzantısıdır. Obama kendi döneminde dünyadan “çekilme” ve “izolasyon”dan açıkça bahsetti ve bunu bir dizi politika ve kararla uyguladı. Bu yönelimin etkileri en net biçimde Suriye dosyasında, İran ve diğerleri ile imzalanan nükleer anlaşmada görüldü. Trump dönemindeki Cumhuriyetçi yönetimle birlikte, ABD içindeki partiler arası anlaşmazlıkların ayrıntıları bir yana “Önce ABD”den söz edilir oldu. Bugün Biden yönetiminde yaşananlarsa, bu politikanın ve bu eğilimin devamı niteliğindedir.
Endişe uyandıran şey, Afganistan'da olanların, büyüklükleri, etkileri ve koşulları doğal olarak farklı olsalar bile başka ülkelerde de yaşanacak olması. Fransa'nın başına gelenlerin başkalarının da başına gelecek olması ve bu bağlamda amaç, destekleyici veya kınayıcı herhangi bir normatif yargı belirtmek değil, olup biteni anlama ve analiz etme çabasıdır.
Açık ve bariz köktendinci tehlike, parlak renkli ve sansasyonel sahnelerle kendini gösteriyor. Yemen’de Husilerin çocuklar dahil olmak üzere toplu infazları, Afganistan’dan gelen kadın ve erkeklere yönelik işkence ve infaz görüntüleri, İran'a bağlı milislerin Irak ve Suriye'de ortalığı kasıp kavurmaları, henüz istikrara kavuşamayan Sudan’ın bir darbe girişimine ve sivil-asker ittifakında bir çatlağa tanık olması bunlar arasında sayılabilir. Sudan’da 30 yıl hüküm süren Müslüman Kardeşler bir gecede yok olmayacak ve yakın bir gelecekte sona ermeyecek. Dış görünüş yalnızca derinliklerine dalamayan düşük zekalıları aldatır.
Afganistan'da ve Fransa'da olanlar konusunda algıları köreltmeye ve aldatmaya yönelik tekrarlanan girişimler var. Bunun için kimi zaman bazı önemsiz ayrıntılara, kimi zaman da olayların büyüklüğü, değişen stratejiler, şaşırtıcı kararlar ve müttefikleri marjinalize etmekle ilgisi olmayan genel ilkelere dayanan bazı soğuk gerekçelere odaklanılıyor.
Yazar ve siyasi analist bir karar verici değil ve sözlerinin, devletlerin siyasi pozisyonları ve kararları üzerinde hiçbir sonucu yoktur. Aksine yazarın görevi gözlemlemek, betimlemek, okumak ve analiz etmektir. İki konum, yani yazmak ve karar vermek arasındaki pozisyonunu sunarken yazarın kafası karışırsa, sunumu, kasıtsız veya kasıtlı bir şekilde yanlış bilinçlendirme ve kamuoyunu yanıltma kapsamına girebilir. ABD sadece çağımızın en güçlü ülkesi değil, aynı zamanda tarihteki en güçlü imparatorluk. Bu nedenle politikalarını ve stratejilerini okumak son derece önemli. Yaşadığı değişiklikleri izlemek hiçbir şekilde bir lüks değil, aksine bir zorunluluk. Zaman zaman değişmesi ve hesaplarını gözden geçirmesi doğal olsa da ABD'nin yakın ve uzak gelecekte büyük, güçlü ve tüm dünyayı etkileyen bir ülke olarak kalacağını vurgulamak önemli. Dünya ülkelerinin bu değişimleri izleyebilmesi, sonuçlarını ve etkilerini okuyabilmesi de bir o kadar önemli ve aynı zamanda bir gereklilik.
Bu güç ve etki nedeniyle ABD’nin iç meseleleri yalnızca Amerikan vatandaşını ilgilendirmiyor. Aksine bunlar, takip edilmeye, izlenmeye ve analiz edilmeye değer uluslararası ve küresel meseleler. Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler arasındaki anlaşmazlıklar bunlardan biri. Her birinin içindeki bölünmeleri veya değişiklikleri, liberal solun yükselişini ve Demokrat Parti üzerindeki etkisini okumak önemli. Bernie Sanders ve Demokrat Parti içindeki destekçileri tarafından temsil edilen daha solcu akımı gözlemlemek de en az onun kadar önemli. Aynı şekilde Cumhuriyetçi Parti’de meydana gelen ve meydana gelmekte olan değişimler de mühim ve etkili.
Son olarak, Amerikan siyasetini okumak veya eleştirmek, Amerikan medeniyetine, devletine veya ulusuna karşı bir duruş değil, daha çok bir anlama ve ele alma çabasıdır. Tarih öğütler ve derslerle doludur.