Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Kimin rızasına talibiz?

Geçenlerde bir konuyla ilgili araştırma yaparken herkesin çokça duyup tekrar ettiği “insanları razı etmek, ulaşılması mümkün olmayan bir amaçtır.” sözünün hep eksik aktarıldığını ifade eden bir değerlendirme gördüm. Bu değerlendirmeye göre; söz, bütün olarak aktarıldığı zaman içerisinde en güzel hikmetlerden birisinin saklı olduğunun görüleceğini ifade ediyordu. Sözün tamamı ve içerisinde barındırdığı hikmetle ilgili şunlar ifade edilmektedir: “İnsanları razı etmek ulaşılamayacak bir gayedir. Allah’ı razı etmek ise terk edilemeyecek bir gayedir. Sen ulaşılamayacak olanı terk et, terk edilmeyecek olana ulaşmaya bak.”
 Sözün kime ait olduğu ile ilgili farklı bilgiler bulunsa da bazı kaynaklar İmam Şafii’ye ait olduğunu ifade etmektedirler. Rebi b. Selman, İmam Şafii’nin kendisine “İnsanları razı etmek zordur hatta imkânsızdır. Sen Rabbini razı etmeye çalış, amacın bu olsun.” dediğini haber vermektedir.
Şimdi bu sözden hareketle kendimize şu soruyu soralım, “Biz kimi razı etmenin/memnun etmenin derdindeyiz; sözlerimizle, eylemlerimizle kimin memnuniyetini önceliyoruz?” Birçok kişinin tabi ki Allah’ın rızasını, dediğini duyar gibiyim. İnşallah öyledir. Ancak bir sosyal bilimci olarak yaptığımız gözlemler ve şahit olduğumuz olaylarda durumun pek de öyle olmadığını ifade etmemiz mümkündür. Özellikle de Allah’ın rızası ile etrafımızda bulunanların rızası/memnuniyeti çakıştığı durumlardaki tavrımız, bu meselenin turnusol kâğıdıdır. Yani böyle bir durumda yapacağımız tercihler bizim bu konuda nerede durduğumuzu gösterecektir.
Meseleyi biraz daha açarak ve somut örnekler üzerinden yürüyerek netleştirmeye gayret edelim. Mesela, ailemizin memnuniyetini sağlamak için faizli kredi alarak herhangi bir şeyi almak ile Allah’ın faizden uzak durun emrinin çatıştığı durumdaki tavrımız veya bulunduğumuz bir makamdaki yetkimizi kullanarak akraba ve dostlarımızı küstürmeyelim diye onlara haksız menfaat ve kazançlar sağlayacak isteklerini yerine getirmek ile üstlendiğimiz görevin bize emanet olarak verildiğini ifade eden Allah’ın ilkeleri karşı karşıya geldiğindeki tutumumuz kimin rızasını ve memnuniyetini öncelediğimizi ortaya koyacaktır. Bu örneklerin sayısını çoğaltmak mümkündür. Ama kanaatimce gerek yoktur. Çünkü bütün bunlarda esas belirleyici olan, bizim kimin memnuniyetini ve rızasını öncelediğimizdir.
Etrafımızda bulunanlara olan sevgimiz hatta bazen acıma ve merhametimiz bizi yanlış tercihler yapmaya sevk edebilir. Aman uykusunu iyi alsın, uykusu bölünmesin diyerek çocuğumuzu namaza kaldırmamak veya onların Allah’ın rızasına uygun olmayan isteklerini sırf bize kırılmasınlar, gücenmesinler diyerek yerine getirmek, Allah Teâlâ’yı gücendirmeyi göze almak anlamına gelir. Şunu unutmamak gerekir ki Allah bize gücendiğinde, dünyadaki bütün insanlar bizden memnun olsa dahi bize yardımcı olamazlar. Bu sebeple olsa gerek ki etrafındakilerin rızasını ve memnun olmasını önemseyen Muâviye’ye Hz. Âişe (ra)  yazmış olduğu bir mektupta, “Ben Resûlullah’ı (sav) şöyle buyururken işittim.” diyerek öncelikli olarak kimi razı etmenin gerektiği hususunda hatırlatmada bulunur; "Kim, (bir konuda) insanlar kendisine buğzetse dahi, (o konuda) Allah’ın rızasını ararsa, Allah da insanların vereceği sıkıntıdan onu kurtarır. Kim de Allah’ın hoşnut olmayacağı (bir konuda) insanların beğenisini elde etmek isterse, Allah onu o insanların insafına terk eder.”[1]
Biz, amellerimizde elimizden geldiğince hem Allah’ı hem de kulları razı etmeye gayret etmeliyiz. Ancak Allah’ın rızası ile kulların rızası uyuşmadığında yapılacak olan şey Allah’ın rızasını tercih etmektir. Ama hakikati kavramayanlar ve ikiyüzlüler insanların rızasını ve memnuniyetini kazanmak adına Allah’ın adını dahi kullanırlar. Tıpkı şu ayette böyle davrananların tavırlarına dikkat çekildiği gibi: “Onlar, sizi hoşnut etmek için size Allah adına yeminler ederler. Oysa daha öncelikli bir görevleri var: Allah’ı hoşnut etmek, O’nun Elçisi’ni de… Tabii yürekten inanmışlarsa eğer!” (et-Tevbe 9/62) Bu şekilde davrananlar insanları memnun edip razı etseler dahi Allah’ın rızasını kazanamayacakları için kaybedenler safında yer alacaklardır.[2] Zira asıl olan Allah’ın rızasını kazanabilmek adına kendi arzularını, isteklerini hatta canını feda edip O’nun rızasını öncelemenin[3] peşine düşebilmektir.
Halk arasında dolaşan bir söz vardır; “Öldükten sonra insanların seni çabuk unutacaklarını bilseydin, hayatını Allah’tan başkalarını memnun etmek için geçirmezdin…” Öyleyse hayattaki seçimlerimizi, tercihlerimizi ve önceliklerimizi iyi yapmamız gerekir. Aksi durumda asıl memnun edilmesi gerekenin rızasını ıskalarız. Yani ulaşılamayacak olanın peşine düşmüş, vazgeçilmeyecek olanı da ihmal etmiş oluruz.
Rabbim bizleri “O’nun rızasını isteyerek Rablerine sabah akşam dua edenlerle birlikte olmaya devam et!”[4] emrinin sırrına erenlerden eylesin…

[1] Tirmizî, Zühd, 64
[2] et-Tevbe 9/96
[3] el-Bakara 2/207
[4] el-Kehf 18/28