İstemi Yılmaz
TT

Türkiye’nin Suriye çıkmazı: Masada kazanılamayan savaş

Türkiye, Suriye’nin kuzeyinden gelen haberle bir kez daha sınır ötesi terör problemiyle yüzleşmek durumunda kaldı. Fırat Kalkanı Harekât Bölgesi’nde yer alan Azez kentinde seyir halindeki zırhlı araca açılan ateş sonucu iki özel harekat polisi şehit oldu. Hain saldırıyı gerçekleştiren Tel Rıfat bölgesindeki YPG/PKK’lı teröristlerin Amerikan yapımı güdümlü füzeleri kullanması ise “ABD besliyor, terör vuruyor” gerçeğini gündeme getirdi. Acı haberin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Suriye'den ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki kimi yerler konusunda artık tahammülümüz kalmamıştır. En kısa sürede bu sorunların çözümü için gereken adımları atacağız” diyerek yeni bir operasyon sinyali verdi.
Aslında Suriye’de terör sorununun yeniden gündeme gelmesi Washington ile yakından alakalı. ABD Başkanı Joe Biden geçtiğimiz hafta Kongre’ye gönderdiği mektupta “DEAŞ ile mücadeleye sekte vurduğu” iddiasıyla Türkiye’nin Suriye’deki askeri operasyonlarını eleştirmişti. Biden’ın bu ani hamlesinin arkasında, Afganistan’daki çekilme sonrası Washington hükümetine yönelik eleştiriler yatıyordu. Amerikan basını, Biden’ın Suriye’den de çekilme olasılığını ortadan kaldırmak adına Başkan’a sert eleştiriler yöneltiyordu. Sonunda Beyaz Saray bölgeye askeri yetkililer yollayarak terör örgütü YPG/PKK’ya “desteğini sonlandırmayacağı” garantisini verdi. Zira ABD’li yetkililer hala Taliban’ı “barbar” YPG’li teröristleri ise “özgürlük savaşçısı” olarak görüyor.
Yine de Biden hükümetinin Suriye çıkışı salt Afganistan etkisiyle açıklanamaz. Nasıl ki Ankara, Washington’a her kızdığında soluğu Moskova’da alıyorsa, ABD de Türkiye ile bozulan ilişkiler sonucu çareyi Suriye’deki YPG’yi desteklemekte buluyor. Başka bir ifadeyle Türkiye’nin “yeni S-400’ler yolda” resti, ABD’nin Suriye kartını masaya sürmesiyle neticeleniyor. Ankara’nın dış politikadaki zikzakları, Pentagon’un Suriye’de askeri iş birliğini YPG ile sürdürme baskısını körüklüyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun hafta içi basın toplantısında “Son yapılan saldırılarda Rusya'nın da sorumluluğu var” ifadeleriyle işaret ettiği Kremlin açısından da Suriye meselesinde Ankara’yla ortaklaşmak mümkün değil. Enerjiden savunmaya kadar yapılan anlaşmalarla geleceğini Moskova’ya bağlayan Ankara, kucağında İdlib gibi bir canlı bombayı tutuyor. Muhaliflerin son kalesi olarak görülen kentte, Doğu Guta, Hama, Humus’tan sürülen milyonlarca mülteci ikamet ediyor. Bölge, Türkiye, İran ve Rusya’nın imzaladığı mutabakatla gerginliği azaltma bölgesi ilan edilmişti. İdlib dışındaki diğer bölgeler birkaç ay gibi kısa bir sürede Şam’ın denetimine girdi. Esed rejimini destekleyen Rusya, yeni bir mülteci akınından korkan Türkiye’nin inadını kırarak İdlib’in de ilk fırsatta Şam’a bağlanmasını talep ediyor.
Sahadaki son aktör olan Esed rejimiyse Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin ardından şimdi de Arap Birliği’nden gelecek bir “tanıma” adımı bekliyor. Beşar Esed son olarak Ürdün Kralı Abdullah ile görüşme gerçekleştirerek meşruiyetini perçinledi. On sene önce uçurumun kıyısında olan rejim bugün daha uluslararası arenada kuvvetli bir görüntü çiziyor. Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’a göre, diplomasideki dönüşüm Türkiye’nin operasyonlarıyla orantılı. Yani Türkiye, Suriye topraklarında kalma süresini uzattıkça, Arap dünyası karşısında ortaklaşılacak bir “düşman” kazanıyor.
Sonuç olarak Türkiye, Suriye denkleminde gün geçtikçe biraz daha köşeye sıkışıyor. Bu zamana kadar Ankara, diplomasideki sıkışmayı askeri operasyonlarla çözdü. Şüphesiz sahada, geniş çaplı harekatlara girişebilecek tek aktör Türkiye. Fakat Ankara’nın sorunu, sahada kazandıklarını masada kaybetmesi. Neticesi önceden belli saldırılarla sınırdan belirli bir derinliğe inen Türkiye, zaferini müzakere etmek yerine oldubittiye getirmeyi tercih etti. Hal böyle olunca, Türkiye’nin belirlediği harekat sınırı, Türk askerinin hedef alındığı terör mevzilerine dönüştü.