Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Bir kez daha Sisi ve dini reform

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, dini reform sürecinin başlatılması ve yeni bir farkındalık yaratılması konusunda ilk kez çağrıda bulunmuyor. Bu, Sisi’nin dini veya kültürel bir konu ile ilgili her fırsatta değinmekten vazgeçmediği güncel ve acil bir konudur.
Sisi, dün Hz. Peygamber’in (sav) hicri doğum yıldönümü münasebetiyle düzenlenen el-Ezherli din adamlarının hazır bulunduğu bir anma töreninde Mısır'ın farkındalık yaratma ve dini söylemi düzeltme misyonunu sürdürdüğünü vurguladı. Ortak çaba gerektiren dayanışma ve katılıma dayanan bir sorumluluk olduğunu vurguladı. Sisi, “Hedef, zorluklarla yüzleşebilecek ve gelecekte bir devlet inşa edebilecek sağlıklı bir kişilik oluşturan aydınlanmış ve rasyonel bir düşünce yolunu birlikte inşa etmektir” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Sisi, önemli bir konuya değindi. Bilinç meselesi, aydınların boşa zaman harcayabilme lüksüne sahip oldukları bir konu değil. Bu, milli güvenlik ve kamu barışının esasını ilgilendiren bir meseledir. Mısır Cumhurbaşkanı, herhangi bir milletin bilincinin doğru bir şekilde inşa edilmesinin, sözleri çarpıtanlar, insanların doğru düşünme ve yaratma yeteneklerini baltalayan yıkıcı fikirler yayanlar karşısında istikrar ve ilerleme için en önemli faktörlerden biri olduğunun altını çizdi.
Her halükarda, dini reform ve kamu bilincini, kalkınmanın gereklilikleriyle uyumlu hale getirme, mevcut atmosfer ve zorlukları hakkında canlı farkındalık meselesi, bugün yeni doğmakta olan bir meselelerden biri değil, daha ziyade yirminci yüzyılın başlangıcından beri Şam ve Irak’tan Hindistan ve Sind’in ötesine kadar uzanan dini reformu savunan Ezherli Aydın ve Profesör Şeyh Muhammed Abduh ve öğrencileri, Tunuslu Hayreddin Paşa ve Tahar Haddad gibi Müslüman elitlerin bir meselesidir.
Bu çabalardan bazılarının, ulusal devlet ve uluslararası meşruiyet kavramı ile hakların ve görevlerin, ırk, mezhep ve din ne olursa olsun eşit olduğu yurttaşlık kavramı gibi bazı çağdaş kavramların dini söylem bünyesinde yerelleştirilmesindeki etkisini inkar etmiyoruz.
Fakat dini reform, sadece bir kutsal inanç ve özel bir ibadet olarak tanımlayarak din reformu sadece din alimlerinin mi yoksa aynı zamanda düşünce ve kültür insanlarının görevi midir? sorusu hala cevabını bulamayan sorudur. Büyük ve etkili bir sosyal, politik ve ekonomik aktördür. Bu açıdan, bu yönler üzerindeki etkilerini incelemek, bu konuların uzmanları ve öğrencisi için genel bir bilimsel mesele haline gelir.
Bir başka soru ise alimlerin hatta cüretkar olanların bile dini reform konusundaki çabaları, siyasi destek ve devlet tarafından ciddi bir şekilde sahiplenme olmaksızın yeterli mi?
Yani tehlikeli Alman Prensi Frederick olmasaydı, büyük din reformcusu Martin Luther, Hıristiyan dini içindeki arayışında başarılı olur muydu? Burada, Luther'in doğruluğu ya da yanlışlığı hakkındaki argümanlardan bağımsız olarak, hatta Hıristiyanların kendi aralarındaki argümanlardan bağımsız olarak soyut bir nesnellikle konuşuyoruz.
Bütün bu tartışmalar anlamsız olduğunu, çünkü üretken olmadığını ve görevin, modern bilimlerin gelişimi üzerinde çalışmak ve bunlarla meşgul olmak olduğunu çünkü bu otomatik olarak bilimsel görüşün genelleşmesine ve diğer her şeyin marjinalleşmesine yol açtığını söyleyenler var. Fakat dini reform tartışmasını bırakmanın, din adına konuşmayı tekeline almak isteyenlere altın bir fırsat sağlamayacağını kim garanti edebilir? Ki biz bu büyük enerjinin büyüklüğünü ve canlılığını biliyoruz.
Binaenaleyh, bu mücadeleyi vermek kaçınılmazdır. Ancak bu, sürekli bir yaklaşımla, azimli bir vizyonla ve en önemlisi işi ehline teslim ederek yapılmalı.