Zuheyr el-Harisi
TT

Lübnan ve ‘Hizbullah’... Tehdidin ötesinde

“Lübnanlılar Hizbullah’tan, yaptıklarından ve geldiğimiz noktadan bıktı. Geldiğimiz bu nokta yanlış politikaların bir sonucudur.” Bu dikkat çekici cümle Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca tarafından söylendi. Lübnan halkının çoğunluğu adına konuşan Caca şu ifadeleri kullandı:
“Askeri Mahkeme’nin ifademi almak istediği doğruysa, önce Hasan Nasrallah’ı dinlemeli. Nasrallah büyük bir krizin içerisinde; Beyrut Limanı patlamasını soruşturan yargıcı değiştirebileceğine güveniyordu. Yasal yollarda başarısız oldu ve bu değişikliğin yapılmasına karşı çıkan hükümete saldırmaktan başka seçeneği kalmadı. Bu yüzden Nasrallah istediğini dayatmak için 7 Mayıs 2008'de meydana gelen kanlı olayların bir benzerini gerçekleştirmek istedi.”
Lübnan'ın hala acı çektiği gözle görülebilir hale geldi. Uluslararası toplumun İran ve Hizbullah'ın yaptıklarının tehlikesinin farkına varmasıyla çözüm yolda gibi görünüyor. Hizbullah gibi Arap dünyamızı saran İran’ın kolları ile mücadele etmeye, tüm kaynaklarını kesip para kaynaklarını kurutmaya ve hatta gerekirse terörist Hizbullah’ın sahip olduğu büyük askeri cephanelikleri hedef alan ani saldırıları gerektirse bile, dünyada barışı sağlamak için uluslararası bir anlaşmaya doğru gidilebilir.
Hizbullah'ın güvenilirliği kayboldu ve bugün silahlarını Lübnan halkına doğrulttuktan sonra bir direniş partisi olarak rolünün meşruiyeti de yerle yeksan oldu. Aynı şekilde 10 yıldan fazla bir süre önce Beyrut’u işgal edip Lübnanlıların göğsüne silahlarını doğrulttuğunda iğrenç mezhepçi rolü de çöktü. İran'ın eski Şam Büyükelçisi ve Hizbullah'ın saha babası Muhammed Hasan Ahtari, Hizbullah’ın İran devriminin meşru bir oğlu olduğunu söyledi. İran’ın mali, siyasi ve manevi olarak Hizbullah’ı desteklediğinin altını çizen Ahtari, Humeyni’nin İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) unsurlarını askeri olarak Hizbullah’ı inşa etmek üzere Lübnan’a gönderdiğini belirtti. Aynı zamanda Hizbullah'ın El-Menar TV'yi kurmasına yardım etmede İran ve Suriye'nin rolüne dikkat çekerek, Tahran'ın Şam ile olan ilişkisini stratejik ve derin bir ilişki olarak tanımladı.
Bölgedeki krizlerin ve çatışmaların nedenleri düşünüldüğünde, başlangıçlarının genellikle Lübnan’ın güney banliyölerinden ve Tahran'dan çıktığı görülüyor. Bu da iki ülkenin bölgedeki yıkıcı projeye karıştıklarını ve bununla ilişkilerini gösteriyor. İran'ın müdahaleleri ve Hizbullah'ın faaliyetleri ile mücadele etmeye yönelik uluslararası, bölgesel ve Arap ülkeleri düzeyinde bir hareketlilik var. Bu da demek oluyor ki, oyunun kuralları değişti. Zira DMO ve Hizbullah dünya barışı ile kendi isteklerine göre oynamaya devam ederken dünyanın terörle mücadele etmemesi mantıklı olmaz.
Hasan Nasrallah'ın bugün yaptığı şey, meşruiyete karşı siyasi bir darbe ve Lübnan ulusu pahasına yabancı güçlerin gündeminin uygulanmasına izin vermektir. Tehdit ve uyarı üslubunun yalnızca durumu daha da kötüleştireceği ve kaderi her zaman o ya da bu tarafın insafına kalmış olan Lübnan'ın acılarını körükleyeceği netlik kazandı.
Hiç şüphesiz şu anda Lübnan sahnesi buhran dolu ve özellikle medyanın indirdiği darbeler ve siyasi çekişmeler çerçevesinde havada siyasi ve kamusal bir gerilim hâkim. Bu, Lübnanlıların sokağa dökülmelerini engelleyecek bir çözüme ulaşıp ulaşamayacakları sorusunu gündeme getiriyor. Lübnan gibi doğası gereği çelişkili olan bir ülkede siyasi çözüm umudunun tıkanması, sanki barut fıçısına yaslanılmış gibi patlama tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ayrıca gerilim dolu hava 7 Mayıs 2008’deki darbe senaryosunun tekrarlanmasına hatta bir iç savaşa yol açabilir. Nitekim geçtiğimiz haftalarda yaşanan olaylar, her şeyi başlangıç noktasına geri döndürdü. Ülke hala siyasi ve mezhepsel bölünme depreminin ve bunun sonucunda ortaya çıkan çekişmelerin ve bölünmelerin yansımalarını yaşıyor.
Bugün Lübnan’da olanlar tehlikeyi ve Lübnan’ın güney banliyölerinden yönetilen terör silsilesinin geri dönme ihtimaline ilişkin korkuyu yansıtıyor. Lübnan’ın onlarca yıldır suikastlara açık bir ülke olduğu bilinen bir gerçek. Nasrallah’ın ve onun terörist partisinin zihniyeti böyle çalışıyor. Fikirler ve kelimeler kurşunlarla karşı karşıya kalıyor. Bugün hükümet ve yargıç meselesiyle Hizbullah, her zamanki gibi kartları karıştırma ve insanları sindirme gücünü kanıtlamış ve Lübnan’ın istikrarı ile uzaktan ve yakından ilgilenmediğini göstermiş oldu. Dışlama, feshetme ve tasfiye; bunlar partinin uzunca bir süredir dikkate değer bir profesyonellikle uyguladığı kavramlar ve araçlardır. Bugün bir yargıcın istifasını talep ederek açıkça kabadayılık yapmak, terörist milis modelini sağlamlaştırmak ve efendisinin istediği doğrultuda hareket etmektir. Yaralı Lübnan, devletsiz bir şekilde yaşıyor ve çektiği acılardan dolayı inleyerek hala çözülmeyen siyasi dosyası için çözümler arıyor. Bir taraftan da sokağa dökülüp siyasi liderlerin ve hükümetlerin gitmesini, kurumsal çalışılmasını, mezhepsel dışlama politikasına son verilmesini, İran’ın siyasi kararlar alma sürecini kontrol etmesine izin verilmemesini, mezhep dışı siyasi bir rejim kurulmasını, milislerin ortadan kaldırılmasını ve silahların devletin elinde olmasını isteyen insanlarla karşı karşıya. Bunlar, yeni Lübnan'ın sesi, ruhu, özgürce konuşulması için kendini feda eden şehitlerin her zaman dile getirdiği beklentilerdir.
Dünya İran'ın ve Hizbullah’ın eylemleri karşısında susmayacak. Çözümler yolda ve mutlaka yüzleşmek gerekiyor. Kalplerimiz Lübnan ve Lübnan halkı ile. Uluslararası toplumun İran’ın ve Hizbullah’ın ülkede yaptıkları şeylerin tehlikesinin farkına varması ve bu yüzden aktivistlerin İran’ın Arap dünyamızı saran kolları ile mücadele etmeye yönelmesi de bunun bir kanıtıdır.