Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

İran ve korku

İran herhangi bir bağlayıcılık olmadan müzakerelere geri dönme niyetinde olduğunu defalarca kez açıklamasına rağmen, Viyana'daki nükleer müzakere masasına geri dönmeyi hala geciktiriyor. Diğer taraftan Reuters haber ajansına göre ABD, Nükleer Anlaşma’yı canlandırmak için zamanın tükenmek üzere olduğuna dair açıklamalarda bulunuyor.
ABD’nin bu açıklamalarına güvenilebilir mi? Bence bırakın İran'la müzakereleri ve uranyum zenginleştirme düzeyinde ya da bölge ülkelerinde yaptığı her şeyi konuşmayı, güven ve ABD kelimeleri aynı cümle içerisinde bile kullanılamaz. Ancak kaynaklara göre, geçtiğimiz hafta Twitter’da diplomatik çevrelerde ses getiren çarpıcı bir paylaşım yapan ABD’nin Eski Orta Doğu Barış Süreci Temsilcisi Dennis Ross’un dikkat çekici bir tavrı var.
Ross yaptığı paylaşımda “İran, -nükleer- müzakerelere bize yapılan bir iyilikmiş gibi muamele ediyor. Devam eden nükleer programına ilişkin korkuyu manipüle etmenin, İran’ın vereceği daha az sonuç için daha fazlasını ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın (KOEP) gerektirdiğinden daha fazla yaptırım kolaylığı sağlayacağını düşünüyor” ifadelerini kullandı.
Ross paylaşımının devamında -ki bu en can alıcı nokta- “Diplomasiye bir şans vermek için bize karşı duyduğu korkuyu tekrar sağlamalıyız” dedi. Daha açık bir ifadeyle söyleyecek olursak Ross, İran'ın nükleer projesine karşı uluslararası alandaki korkunun kendisine rakiplerinin karşısında bir güç kartı sağladığının farkında olduğunu söylüyor.
Bay Ross, İran'a verilen havuca karşılık bir sopa verilmesinin zamanının geldiğini düşünüyor. Zira diplomatik çalışma fırsatlarının başarılı olması için Tahran'ın korkması gerekiyor.
Biri çıkıp bu bir paylaşım, şahsi bir görüş diyebilir. Ancak Ross’un görüşünün önemi ABD’deki demokratların nezdindeki yerinde, bölge ile ilgili dosyalara karşı bilinçli olmasında ve özellikle de İsrail ile sıkı ilişkilerinin olmasında yatıyor. Yakında dikkat çekici bir açıklamada bulunan İsrail Maliye Bakanı Avigdor Liberman “İsrail ve İran’ın çatışmasının kaçınılmaz” olduğunu söyledi.
Bundan ötürü birçok diplomatik kaynak, İran'ın oyalamasından dolayı uluslararası düzeyde endişe ve huzursuzluk hakim olduğunu ve uluslararası tutumların bir süredir İran’a karşı bir ‘B planı’na hazırlanılması gerektiğini savunan İsrail'in tutumuna yaklaştığını söylüyor.
Burada önemli olan Washington'dan Tahran'a teşvik verme mesabesindeki ABD toleransına karşılık baskı ve caydırıcılık kartları olması için seslerin yükselmeye başlamasıdır. Bu sesler şu anda yükselmekte. İşte ılımlı bir isim ve kıdemli bir politikacı olan Ross da bu çağrıda bulunuyor.
Bölgemize gelince, İran ile uğraşan herkes onun sadece güç dilinden anladığını iyi bilir. Aynı zamanda İran'ın onlarca yıldır devam ettirdiği güç ve sabotaj kullanımına son vermeden yayılmacı hedeflerine ulaşmak için imaj değiştirme ve yumuşak bir söylem benimseme oyunu oynadığını da bilir.
Tabii ki, Washington'un sabrının tükendiğine dair ABD tarafından yapılan açıklamalara da güvenilemez. Sadece ABD yönetiminin ABD’de Cumhuriyetçi muhalifleri karşısında yaşadığı utanç da dahil olmak üzere bazı noktalara itimat edilebilir.
Diğer bir konu ise İsrail baskısı. Bu baskının ABD’nin tutumunu İsrail’in tutumuna daha çok yaklaştırmada sonuçlar elde ettiği aşikar. İran’a gelince, Washington’un kendisi ile çok ilgilendiğini düşünüyor ve Tahran İsrail’in dengeleri değiştirdiğini hissetmeden uyanmayacak.
Ki bu, imkansız değil.