Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Ticaret-kâr-zarar kavramları bağlamında düşüncenin yenilenmesi

Düşüncenin oluşumunda kavramların sahip olduğu güç herkesin malumu olan bir durumdur. Mevcut olan düşünce, bireyleri ve toplumları daha ileriye ve daha iyi olana götürmüyorsa bu düşüncenin ve düşünce tarzının değiştirilmesi, yenilenmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Düşünce dünyasının değişebilmesi ve yenilenebilmesi için düşünceyi oluşturan kavramların da yenilenmesi veya tashih edilmesi gerekir. Bu yenilenmenin nasıl olması gerektiği hususunda Taha Abdurrahman’ın dikkat çektiği şu yöntem güzel bir usuldür. Taha Abdurrahman, “Düşünce dünyamızdaki kavramların yenilenmesi, ancak dikkatli bir inceleme, eleştirme, düzeltme ve ayıklama ile mümkün olur.”[1] der.
Düşünceyi daha ileriye taşıyabilmek için düşünce dünyamızı şekillendiren kavramların hepsinin yeniden ele alınması gerekir. Bu ele alma keyfi ve hevaya göre değil, ilmi ve metodik olmalıdır. Bozulmamış kavramlar temel alınarak, içi boşaltılan veya temel anlamlarından uzaklaştırılan kavramlar yeniden inşa edilmeli bunların yanı sıra asrın düşünce dünyasına etki edebilecek yeni kavramlar da üretilmelidir. Ancak bunları gerçekleştirdiğimizde sağlıklı ve etkili bir düşünceden söz etmek mümkün olabilir.
Kavramlar yeniden inşa edilirken veya boşaltılan içeriği yeniden yapılandırırken temel iki kavram olan “Tevhid ve adalet” merkeze alınmalıdır. Diğer bütün kavramlar bu iki mihver kavramın ekseni etrafında dönmelidir. Zira insandan gerçekleştirmesi istenilen en temel iki nokta bunlardır. Allah’ı birlemek, ondan başka ilahlara boyun eğmeyi/itaati/ubudiyeti reddetmek ve her şeyi yerli yerince yapmak/hak edene hakkını vermek olan adaleti hayatına hâkim kılmaktır. Bunu gerçekleştirebilen insanın hayatındaki bütün kavramlar buna göre bir içerik kazanacaktır. İbadet buna göre değer kazanacak, hak etmeyene ibadet etmenin adaletten uzaklaşmak yani zulüm olduğu anlaşılacaktır.
İnsanın kâr-zarar odaklı hareket ettiği gerçeği göz ardı edilmeden nasıl kârlı çıkacağı ona öğretilmeli unuttuğunda da hatırlatılmalıdır. Çünkü Kur’an “Ticaret-Rıbh/kâr-husr/zarar” kavramlarını ele almış bunların içeriklerini düzenlemiş onlara yeni anlamlar yüklemiştir.
Kâr amaçlı mal mübadelesi mesleğine “ticâret” denir. Ticaretle bey‘/satma ve şirâ‘/satın alma kelimeleri arasında umum-husus ilişkisi vardır.[2] Yani ticaret genel bir kavram iken bey’ ve şira’ onun alt bölümlerini oluştururlar. Bu işlemin sonucunda rıbh/kâr veya husr/zarar oluşur. Kur’an bu kavramları ticaretin simgelediği kısa vadeli dünyevî kazanç için kullandığı gibi bunları ahirette kârlı çıkmayı sağlayacak bir ticaret ve alış veriş zeminini oluşturmak için de kullanır. Sonucunda oluşan kâr ve zarar ise bütünüyle ahiret hayatıyla irtibatlandırılır.
Kur’an ticaret kavramını öncelikle dünyevi boyutuyla ele alır ve bunun nasıl yapılması, yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatır. Ticaret, haksız rekabet ve yollarla değil, rızaya dayalı olmalıdır.[3] Ticaretin kendisi veya ticari kaygılar[4] Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekâtı vermekten alı koymamalıdır.[5] Unutulmalıdır ki Allah'ın Kitabına uymak, namazı kılmak ve sahip olunan rızıktan gizli ve açık harcamada bulunmak, tükenmeyecek bir ticaret/ kazanç içinde olmaktır.[6] Allah'a ve Elçisine inanmak, Allah yolunda mal ve canla cihad etmek elem verici azaptan kurtaracak bir ticaret yoludur/yöntemidir.[7]
Dünyevi kazanç getireceği inancıyla bir ticaret veya bir eğlence görüldüğünde, yerine getirilmesi gereken kulluk terk ediliyorsa, Allah katındaki ebedî nimetlerin, her türlü eğlenceden ve dünyevî kazançtan/ticaretten daha hayırlı olduğu bilinmiyor[8] demektir.
Görüldüğü üzere “ticaret” kavramı salt dünyevi “kâr amaçlı mal mübadelesi” olmaktan çıkarılmış, ahiret hayatında elde edilecek nimetlerin aracı kılınmıştır. Bu sebeple sadece dünyevi birtakım menfaatleri elde etmek için çeşitli davranış ve tavırlar sergileyen münafıkların tutumları şu şekilde kınanır: “Onlar, doğru yolu terk ederek, sapıklığı tercih eden kimselerdir. Fakat bu ticaretten dünyevî bir kazanç elde edemedikleri gibi, hidâyete ermekten de mahrum kalmışlardır.” (el-Bakara 2/16)
Yapılan ticarette oluşan kayıp zarar “husr/husran” kavramıyla ifade edilir. “Hsr” kök fiilinden türeyen kelimeler sözlükte “sahip olunan malı kaybedip zarar etmek, ziyanda olmak, malın eksilmesi” gibi anlamlara gelir. Kur’an bu kökten gelen kelimeleri sözlük anlamıyla[9] kullanmakla beraber ona yeni bir anlam ve yeni bir boyut kazandırarak “dünyada yapması gerekirken yapmadıkları ve yapmaması gerekirken yaptıkları sebebiyle ahirette elde edeceği lütfu, ikramı ve nimetleri kaybetme”[10] anlamında kullanır. Bu eylemin kendisini “hüsran”,[11] eylemi yapanları ise “hasirun/ kaybedenler, zarar edenler”[12] olarak niteler.
Dünyada sahip olduğu serveti kaybedenler için kullanılan “Hasirun” kavramı, Kur’an semantiğinde “Allah’a verdikleri sözü bozanlar, birleştirilmesini emrettiği şeyleri kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar,[13] Vahye iman etmeyenler,[14] İslam’dan başka din arayanlar,[15] Allah’ın huzuruna çıkacaklarına inanmayanlar,[16] Çocuklarını çeşitli vesilelerle öldürenler, Allah’ın helal olarak verdiği rızkı haram kılanlar,[17] amel tartıları hafif gelenler,[18] kendisini ve ailesini kaybettirecek işler yapanlar,[19] hakkı iptal edip dikkate almayanlar[20] “hasirun/zarar edenler-kaybedenler” olarak tanımlanırlar.
Günümüz dünyasında da “Ticaret-Rıbh/kâr-husr/zarar” kavramları vahyin onlara yüklediği anlamlar dikkate alınmadan sadece dünyevi amaçları ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu tür kavramlar üzerinden bir düşünce inşa edilmek isteniyorsa öncelikli olarak bu kavramlara Kur’an’ın kazandırdığı anlam boyutu da dikkate alınarak yeniden bir kâr-zarar hesabı yapılmalıdır.

[1] Taha Abdurrahman, Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında, çev.Abdi Keskinsoy, (Ankara Pınay yay. 2020), 16
[2] https://islamansiklopedisi.org.tr/ticaret (Eirşim 27.10.2021)
[3] en-Nisa 4/29
[4] et-Tevbe 9/24
[5] en-Nur 27/37
[6] Fatır 35/29
[7] es-Saf 61/10
[8] Cuma 62/11
[9] eş-Şuara 36/181; er-Rahman 55/9.
[10] Hud 11/22; el-Mü’minun 23/103
[11] en-Nisa 4/119; el-Hac 22/11; ez-Zümer 39/15.
[12] el-Bakara 2/27, 121; el-A’raf 7/90,99,187; el-Enfal 8/37.
[13] el-Bakara 2/27
[14] el-Bakara 2/121
[15] Al-i İmran 3/85
[16] el-En’am 6/31; Yunus 10/54
[17] el-En’am 6/140
[18] el-A’raf 7/9; el-Mü’minun 23/103
[19] ez-Zümer 39/15; eş-Şura 42/45
[20] el-Mü’min 40/78,85; el-Casiye 45/27