Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Evet, ‘Lübnan çukuru’

22 Ocak 2011 tarihinde burada ‘Lübnan Çukuru’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Söz konusu yazıda, (Merhum) Prens Suud el-Faysal’ın merhum Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Lübnan'daki Uluslararası Mahkeme dosyasıyla ilgili olarak Suriye ile arabuluculuk yapmaktan elini çektiğini bildirdiğini dile getirmiştim.
Beyrut’ta: “Suudi Arabistan, Hariri’ye kızdı mı?” sorusu gündeme geldi. Cevap şuydu: “Kardeşler, dikkatli edin. Prens, Kral Abdullah’ın Suriye Devlet Başkanı ile baş başa görüştüğünü ve üzerinde anlaşmaya varılanlara uyulmadığı için elini konudan çektiğini söyledi.”
“Bu, Suudi Arabistan’ın Lübnan’dan elini çektiği anlamına mı geliyor?” dediler. Suudi Prens, “Yalnızca arabuluculuk dosyası konusunda” dedi. Yarın Lübnan’da, “Neden geri geçilmekten vazgeçtiniz?” sorusu yöneltilecek. Girdap bu şekilde devam edecek. Lübnan çukuru içine inmeye çalışan herkesi içine çekecek.
Mesele bununla da bitmiyor.  2006 savaşında, Suudi Arabistan’ın kumarbazlarla ilgili açıklaması yayınlandığında, Lübnanlılar, açıklamayı kimin yazdığını soruyorlardı. Onlara, “Ne fark eder? Hepsi Kral Abdullah’ın adamları” cevabı verildi. Bunun üzerine başka yorumlar yapıldı. Tüm bunlar içi boş tartışmalar. Lübnanlılar sadece duymak istediklerini duymayı umuyor.
“Bu nedenle, daha fazla açıklamaya gerek yok. Lübnan’la devlet mantığıyla ilişki kurmanın vakti geldi. Lübnanlılar, buna uygun karşılık vermezse, bedel ödeyecekler. Umuyoruz ki komşularıyla birlikte uyansınlar. Çünkü kaçışı yok ateş bacayı saracak” dedim. Alıntı burada sona erdi.
Peki Lübnan'da ne değişti?
Politikacılar ne öğrendi?
Hiçbir şey, sadece daha fazla hilekarlık ve köşeyi dönmeyi öğrendiler!
Lübnan’da söylenildiği gibi aslında kısır bir döngü içinde dolaşıyorlar.
Her titiz gözlemci, Suudi Arabistan'ın Lübnan üzerindeki konumunun siyasi ve sosyal olarak bir kartopu gibi olduğunun farkındadır.
Suudilerin, uzun süredir Lübnan'ın Suudi önceliği olmadığı yönünde iddiaları var.
Lübnanlı politikacılar bunu o sırada iktidarda olanlardan ve dışarıdan duydular.
Birçoğu ve hatta şu anda iktidarda olanlarla bile bu konuda tartıştım. Bunun bir kartopu gibi yuvarlanan bir Suudilerin tutumu olduğunu ifade ettim.
Ve maalesef bugün ulaştığımız noktaya ulaştık.
Bazıları hala ülkeleri arabuluculuk yapmak veya baskı yapmak için kullanmanın daha zekice olduğunu düşünüyor.
Bu, Lübnan çukuru dediğim şeyin bir başka bariz kanıtıdır. Bir atasözünde, ‘bir çukura düşerseniz, yapılacak ilk şey kazmayı bırakmaktır’ der.
Suudiler, yerine getirilmeyen vaatler ve üzerinde anlaşmaya varıldığı şekilde harcanmayan paranın boşa heder edilmesi konusunda memnuniyetsiz olmasına rağmen, Lübnan'daki bazıları hâlâ o çukuru kazmaya devam ediyor.
Bugün mesele, Yemen’de terörist Hizbullah’ın varlık göstermesine kadar ulaştı.
Husiler terörist propagandalarını güney banliyölerinden yayınlıyorlar.
Hizbullah’ın uyuşturucuları, tekrar tekrar Suudi Arabistan'ı hedef alıyor.
Tüm bunlardan sonra, bazıları Suudi Arabistan'ın neden Lübnan'la değil de İran'la diyalog kurduğunu soruyor.
Bu saçma bir soru. Lübnan, Hizbullah milisleri tarafından ve Suudi Arabistan ile ilişkileri sürdürmek isteyenlerin işbirliği ile yönetiliyorsa, neden boşa zaman harcansın?
Doğru olan, Suudi Arabistan'ın uzantılardan biriyle değil de sorunun asıl kaynağıyla diyalog kurmasıdır.
Buna göre, Suudilerin Lübnan konusundaki tutumu bugünün bir ürünü ya da anlık bir tepki değil, daha çok tükenmiş sabrının ve Lübnanlı politikacıların sürekli beyhudeliğinin bir ürünüdür.