Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Hangimiz Yemen için daha kaygılı

Yüz yıl önce, aydın Lübnanlı gezgin Emin er-Reyhani, Arap Yarımadası'nı gezdi ve “Arapların Kralları” kitabının girişinde en zengin tasvir ve analizlerden yazılı izler bıraktı. Reyhani şöyle anlatıyor; New York’ta bir kitapçının Arapça kitaplar bölümünde iken, konuşma şeklinden Arapça konuştuğu belli olan bir adam kitapçıya girdi. Adama hangi Arap ülkesinden olduğunu sorduğumda “Yemen” yanıtını verdi. Yemen’i ziyaret etmeye hazırlandığımı söyleyerek ondan ülkesi hakkında bana biraz bilgi vermesini istedim. Adam bana “Biz toprakları dağlık, suları tatlı, işi savaş olan bir ülkeyiz!” karşılığını verdi. Kime karşı savaşıyorsunuz diye sorduğumda “Devlet-i Aliyye’ye (Osmanlı İmparatorluğu) karşı savaşıyoruz, İngilizlerle savaşıyoruz, kimseyi bulamazsak da birbirimizle savaşıyoruz” dedi. Bazı Lübnanlı politikacıların ülkelerinin bu evladının söz konusu kitabını okumadığından eminim. Aksi takdirde, bazılarının hakkındaki hükümlerini bahşettikleri Yemen sahnesinin bazı sorunsallarını bilirlerdi. Herkesin bildiği gerçeklerle bağdaşmayan hükümler vermek aceleciliktir.
Yemen'deki siyasi gerçeklik, aşağıdaki gibi görünebilecek karmaşık veriler üretmektedir; kendine özgü bir fanatizme sahip Yemenli bir grup, Yemen'i İmamlık dönemine döndürmek istiyor. Husiler olarak bilinen bu grup, bunun için Ali Salih döneminde (Salihi) Yemen devleti ile birtakım savaşlara girişti. İran İslam Cumhuriyeti'ndeki karar alıcılar bunu, müdahalede bulunmak ve Lübnan'da olduğu gibi Yemen’deki çoğunluk pahasına bu grubu desteklemek için bir fırsat olarak gördü. Tek gerekli olan, söz konusu rejimde halkın denetimine tabi olmayan para ve silahtı. Bu, Lübnan'da büyük ölçüde, Irak ve Suriye'de ise daha az ölçüde (devletin yapısı ne kadar zayıfsa, proje o kadar kolay geçer) başarılı olmuş bir kombinasyondu. Arap Baharı olarak bilinen süreçte Yemen devletinin çözülmesinden sonra, bahsettiğimiz Husi grubu, başkente yönelmek ve darbe yapmak (aslında, müttefiki Ali Salih'i öldürmek) için durumun elverişli olduğunu düşündü ve karşısında en azından kafası karışık siyasi gruplar buldu. Denklemin tarafları, devletin kalıntıları ile uygulamak istediği bir projesi olan bölgesel bir güç tarafından desteklenen hırslı bir gruptu. Resmi Yemen devleti, kendisine en yakın olanlardan, İran projesinin komşularında yayılmasının haklı olarak istikrarlarını tehdit ettiğini gören Körfez devletlerinden yardım istedi. Burada iç içe geçmiş iki faktör bulunuyor; birincisi, İran-Husi-(Hizbullah) ve İran devletinin diğer takipçilerinin projesinin siyasi-sosyal-kültürel içeriğidir. Diğer faktör ise İran'ın Yemen'i işgalinden kaynaklanan "stratejik tehdit"tir.
Birinci faktör: Pek çok gözlemci, birinci faktördeki “politik-toplumsal içerik”in direnilmesi gereken tehdit olduğuna inanıyor. Çünkü eleştirilmemesi veya olumsuzluklarından söz edilmemesi, her koşulda ve şartta kendisine itaat edilmesi gereken bir “yanılmaz lider”in varlığını dayatıyor. İran Dini Lideri Ali Hamaney böyle bir liderdir. Aynı şekilde Hasan Nasrallah ve Abdulmelik el-Husi de. Yani ortada kurumlar üstü ve modern siyasi ilişkilerin yasalarını tanımayan bir “merci” var. Bu nedenle her Lübnanlı cumhurbaşkanını eleştirebilir ancak Hasan Nasrallah’a atıfta bulunan bir eleştiride bulunduğunda, tehdit edilerek baskı görür hatta öldürülebilir. Aynı şekilde Husi kontrolü altında yaşayan bir Yemenli Abdulmelik’e atıfta bulunarak onu kötülerse, katli vacip olur. Bu lideri “kutsallaştırma” formu, böylesi otoriter bir rejime ayak uyduramayan birçok grup tarafından reddediliyor. İranlılar arasında İran rejimine karşı çıkan büyük gruplar olduğu gibi Hizbullah'ın Lübnan'daki kontrolünü reddeden Lübnanlı gruplar da bulunuyor. Irak'ta İran'ın destekçilerinin nüfuzu, Irak halkının direnişiyle karşı karşıya. Kesin bir biçimde reddedilen; kurumların ezilmesi ve liderin kutsallaştırılmasıdır.
Diğer detay ise sosyal projedir. Tarihsel olarak Arap müziğine birtakım makamlar ekleyerek katkıda bulunan Yemen, Husilerin kontrolünde müzisyenlerin, şarkıcıların ve sanatçıların kovalandığı ve bazılarının öldürüldüğü bir ülke oldu. Verilen haksız hükümler Sana meydanlarında herkesin gözü önünde infaz ediliyor. Yemen’de "Karakuş" kanunları (zalim ve ahmak bir hükümdarın yönetimini nitelemek için kullanılan bir atasözü) uygulanıyor. Kadınların durumu çok zor. Bu proje onlara en fazla üçüncü sınıf bir vatandaşlığı layık görüyor. Ne bir hakka saygı duyuluyor ne de insanlığa bir değer veriliyor. O sahneyi ayrıntılı olarak takip edenler, insanlığın kınadığı bu kaba uygulamalardan dehşete düşer. Eğitime gelince, Orta Çağ'ın tüm fikirleri enjekte edilip birçok yanlış bilgisi müfredata dahil ediliyor ve böylece nesillerin zihni zehirleniyor.
İkinci faktör yani stratejik tehdide gelince. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, haftalar önce Hizbullah'ın Lübnan'daki işgalinin Lübnan devleti ve toplumu üzerindeki feci sonuçlarına gönderme yapan; “Yemen’de bir Hizbullah istemiyoruz” sözü ile bunu net bir şekilde özetledi. Lübnan'ın ulaştığı yoksulluk ve yoksunluğun büyük bir kısmı, devlet kurumlarının çöküşü, adaletin engellenmesi ve muhaliflerin öldürülmesinin mubah görülmesi, Hizbullah'ın silahı ile geri kalan Lübnanlı bileşenleri tehdit etmesinin ve devlet üzerindeki kontrolünün doğrudan bir sonucudur. Bazı politikacılar dalkavukluk, korkudan ya da gayrimeşru çıkarları için onun emirlerine boyun eğmeyi kabul ediyorlar. Husiler ve destekçilerinin stratejik tehditleri gizli değil aşikâr. “Beklenen İmam”dan bahsederken Mekke hakkında söyledikleri bunu gösteriyor. Bu şeytani fikrin akıllılara saf ve alay edilesi geldiği doğru. Ancak kendisini tartışılmaz bir gerçek olarak gören alıcıları da var. Açıkça görüldüğü gibi, pazarlanan bu fikir, Mekke'yi hedef almak ve bütün bir bölgenin ulusal güvenliğini tehdit etmek anlamını taşıyor.
Bu nedenle, Yemen ile devletinin ve halkının güvenliği konusunda en çok endişelenenler doğal çevresidir. Bu halk, çevresi ile bütünleşecek kadar kaynaşmıştır. Bilmek isteyenler için, mevcut savaşın devam etmesinin asıl ve tek sebebi, İran rejiminin uzlaşmazlığı, savaşı ve Arap kanını dökmeyi diğer dosyalardaki müzakerelerde bir kart olarak kullanmasıdır. Husilere gelince, tıpkı Hizbullah gibi emrinde olduğu ve finansman kaynağı İran’ın direktiflerine uymaktan başka seçeneği yok. Hizbullah, bir yandan Lübnanlıları köleleştirirken diğer yandan saf ve basit kişilere "Filistin'i kurtaracağı" propagandası yapıyor. Aklını kullanmak isteyenler için iki yönüyle resim bu şekildedir. Yemen ile ilgili sözde "korkularını” dillendirenlere gelince, önce tutsak hale gelen vatandaşları hatta anavatanları için korksunlar. Yemen'e gelince, eğer karanlık projenin tahakkümünden kurtulursa, komşularından korkmasına gerek yok.
Son söz; Lübnan'ın terör ve uyuşturucu ihracatı için bir platform olması kabul edilemez. Ya kendisi ile çalışılabilecek bir devlet olmalı ya da Lübnan terör ihraç eden bir arenadır. Bu durumda da boykot edilir.