Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Uygarlık açısından ABD ile siyasi açıdan ABD

ABD insanlık tarihinin en güçlü imparatorluğudur. Gücünden dolayı milletler, hükümetler, halklar ve devletler olsun dünyanın her yerinde mevcuttur. Gücü sadece askeri değil, çok yönlü ve görünümlüdür. ABD'nin en büyük gücü, insanlığı ilgilendiren tüm alanlarda, özellikle de bilim, bilgi, buluşlar ve yenilikler alanında insanlığa öncülük etmekteki baskın uygarlık konumudur.
Amerikan uygarlık modeli hem bilimsel hem de insani açıdan göz kamaştırıcıdır. Soğuk Savaş sırasında maruz kaldığı saldırı sertti ve bu kapsamlı bir solcu komünist ideolojik saldırıydı. Sol, modelleri çoklu ve farklı olmasına, dünyadaki tezahürleri ister iktidarda ister muhalefette olsun, başka başka olsa da teorik varlığı ve güçlü entelektüel yapısıyla etkilidir.
Katı ideolojik yapısı nedeniyle, solun yönetim modellerinin tümü, ezici totaliter diktatörlük modelleriydi. Bu yüzden en büyük kalesi olan Sovyetler Birliği’nde çöktü, Çin’de ise gözden geçirildi. Diğer ülkelerde solun söylemi gelişti, her birinin içindeki gerçek ve entelektüel verileri, farklılıkları ve ayrımları kontrol eden modeller oluştu. Amerikan liberal solu, bu modellerin en tartışmalısı oldu. Özellikle eski Başkan Barack Obama ve şimdiki Başkan Joe Biden döneminde, onlardan önce ve sonra Demokrat Parti liderliği ve tabanı ile Amerikan karar alma çevrelerinde etkili olduktan sonra. Her türlü sanat dalında, drama endüstrisinde, üniversitelerde ve prestijli akademilerde, ayrıca her tür ve biçimdeki medyada güçlü varlığından bahsetmiyoruz bile.
Bu Amerikan eğiliminin sol arka planı göz önüne alındığında, Arap rejimlerine ve özellikle monarşilere karşı hiçbir sevgisi beslememesi doğaldır. Buna karşılık İran rejimi gibi diktatör teokratik rejimlerle ilişkilere hiçbir itirazı yoktur. İran ile nükleer anlaşmanın yapımcısı odur ve bugün İran bu anlaşmadan imtina ederken, liberal solun tüm utanç verici ricalarına rağmen müzakerelere devam etme konusunda hevesli değilken bu anlaşmayı yeniden sağlamak için can atan da odur. McCarthycilik, bir tür "demagoji" ve keyfi suçlamaları ifade eden bir terimdir. Adını, ellili yılların başında ABD'de komünistlere ve sola karşı geniş çaplı bir cadı avı başlatan Amerikalı Senatör Joseph McCarthy'den almıştır. Daha sonra suçlananların çoğunun öyle olmadıkları ortaya çıktı, ama burada önemli olan, kimsenin McCarthy’e onların varlığı konusunda  itiraz etmemesi, başkanlık idareleri, ordu ve resmi kurumlara sızdıkları veya Sovyetler Birliği ajanları oldukları suçlamalarını kınamakla yetinmeleridir.
Ünlü Amerikalı senatör Bernie Sanders, bu Amerikan sol eğiliminin bir uzantısıdır. Geçmişte  Moskova'yı ziyaret etmişti ve açıkça sosyalist eğilimliydi. Bu nedenle şimdi geçmişini inkar etme ve o geçmişi ortadan kaldırarak kendini yeniden üretme girişimleri başarısız oldu. New York Times tarafından 2020’de yayınlanan belgeler, Sovyetler Birliği ile bağlarını kanıtladı. Sanders ne sıradan bir vatandaş ne de marjinal bir senatördür. Bilakis Demokrat Parti içindeki ön başkanlık adaylığı seçimlerinde iki kez ikinci oldu; 2016'da Hillary Clinton'ın, 2020'de de Biden'ın arkasından. Bu açıkça ABD’de bu akımın varlığının yükselişi anlamına geliyor.
Siyasal İslam hareketleri hem entelektüel hem de örgütsel olarak sol söylemden etkilenmiştir. İki taraf arasındaki ilişkiler uzun ve karmaşıktır. Delilleri ve örnekleri çoktur. Burada bunları anlatmak ve ayrıntılarına inmek için yeterince yerimiz yok, dolayısıyla bugün önemli olan, Amerikan liberal solunun bölge için tutarlı bir vizyon sunduğu ve 2011'de Arap Baharı olarak bilinen süreçte bunu uygulamaya koymaya çalıştığıdır. Bu vizyon, Arap rejimlerinin devrilmesini destekleme ve başta Müslüman Kardeşler olmak üzere siyasi İslam gruplarını iktidara getirip Arap ülkelerini yönetmelerini sağlama fikrine dayanmaktadır. Arap halkları, iki akım arasındaki bu fikir birliğinin ve stratejik iş birliğinin korkunç feci sonuçlarını sahada görmüşlerdir.
Bu akımın Suudi Arabistan karşıtı pozisyonları daha iktidara gelmeden önce aşikardı ve hiçbir şekilde dostça değildi. Buna rağmen yeni Suudi Arabistan, ABD'nin müttefiki olduğunu, fakat hiçbir şekilde tabisi olmadığını, bazı Batılı siyasi akımların ve sembollerin uzlaşmazlığını yatıştırabileceği güç unsurlarına sahip olduğunu tüm dünyaya kanıtladı. Bölgede Suudi Arabistan öncülüğünde yürütülen sıkı siyasi ilişkilerin sonuçlarını görmek için ABD Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon'un son kararlarını okumak yeterli.
Bölgedeki bazı Araplar ve İran'ın yandaşları bir yalan söyleyip sonra da ona inanıyorlar. Son Lübnan krizinden, giderek artan ve genel bir popüler eğilime dönüşen Körfez boykotundan sonra, Lübnan Dışişleri Bakanı, Suudi Arabistan ile arabuluculuk yapmaları için Amerikalılarla görüştüklerini açıkladı. Bu, bilgisizliğe ve yalana dayalı siyasi düşüncenin sığlığını gösteren bir yönelimdir. Lübnan siyasi söylemi, siyasi ahmaklığın, Lübnan iç çatışmalarının yanılsamalarında ve düğümlerinde boğulanlardan başka kimseyi aldatmayan ilkel bir kandırma girişiminin bir ifadesi olmaya devam etti. İç çatışma yanılsamalarında boğulmuş Lübnanlı liderler gelecekte Lübnan'ın, devletin ve halkın geleceğindeki konumlarını açıklığa kavuşturmak zorundalar.
 Siyasi çatışmaları yönetmek bir bilim, sanat ve beceridir. Katı ve donuk değil, daha ziyade esnek ve hareketli pozisyonlar gerektirir. İstenen sonuçlara ulaşmak için net bir vizyon, dikkatli bir planlama ve ardından bilgelik ve sabırla yönetilir. Pek çok siyasi çatışma, sert ve askeri güce ihtiyaç duymadan, aksine rasyonellik ve siyasi gerçekçilikle başlar ve biter.
Irak ve Lübnan modelleri bu bağlamda bir ayna gibidir. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, Irak'ın istikrarını, ulusal eğilimlerinin yükselişini ve Irak halkının dış müdahaleleri, bazı siyasi akımların ve silahlı milislerin Irak'ın çıkarlarından, egemenliğinden, bağımsızlığından ve güvenliğinden uzak İran rejimine körü körüne bağlılıklarını reddetme konusunda elde ettiği başarıları desteklemektedir. Lübnan'da ise denklem farklıdır. Lübnan’a yönelik her türlü destek ve dayanışma girişimleri, yalnızca terörist Hizbullah yüzünden değil, aynı zamanda diğer din ve mezheplerden müttefiki olan siyasi akımlar yüzünden de başarısızlığa uğradı. Siyasi liderliklerin hiçbiri devleti ve halkı koruyan bir çıkış yolu inşa edemedi. Bu da, herhangi bir değişim umudunun önünde gerçek bir engel oluşturdu. Siyasi sınıfın tamamına yayılmış yolsuzluk, dış yardımları başarısızlığa uğrattı. Aynı zamanda tüm gençlik hareketlerini de başarısızlığa uğratıp, ülkelerini bu bozuk siyasi yapının pençelerinden kurtaracak bir gelecek inşa etme umutlarını boşa çıkardı.
Bazı başarısız devletlerden tamamen uzaklaşmanın başarılı ve etkili olduğu, risk ve başa çıkma maliyetlerini azalttığı kanıtlanmıştır. Bu model son yıllarda başarılı oldu ve Lübnan'da da başarılı olacaktır. Lübnan'ın, devlet ve halkının çıkarınadır. Bu adım yalnızca Lübnan halkı için duyulan endişeden dolayı biraz geç atıldı.
Son olarak, uygar ABD aklı başında hiç kimsenin küçümseyemeyeceği göz kamaştırıcı bir insani modelidir. Siyasi  ABD ise tamamen farklı bir şeydir.