Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan uçurumun eşiğinden döndü mü?

25 Ekim darbesinden önce Sudan'daki durum, birçok kişinin ülkenin şiddet ve savaş sürecine girme tehlikesinden korkmasına neden olacak ciddi bir açmaz halindeyse, şimdi siyasi arenadaki gerilimin derecesi artmaya devam ederken, durum daha parçalı ve gergin. Bu hafta başında Başbakan Abdullah Hamduk ile General Abdulfettah el-Burhan arasında imzalanan ve bazılarının bir atılıma yol açmasını umduğu siyasi anlaşma, gösterilere önderlik eden siyasi kesimlerin ve halk direniş komitelerinin güçlü muhalefetiyle karşılaştı. Muhalefet, kutuplaşma durumunu artırırken durum daha da karmaşık hale geldi.
Belki de buradan yola çıkarak, siyasi anlaşmayı memnuniyetle karşılayan uluslararası ve bölgesel açıklamalara bir miktar ihtiyat da eşlik etti. Kendisini darbenin kesintiye uğrattığı geçiş sürecine geri dönüş yolunda bir adım olarak addetti. Bu,sürecin yeniden rayına oturtulması ve herkesin Sudan'ın süreci tamamlama ve demokratik seçimler noktasına ulaşma noktasında doğru yolda ilerlediğinden emin olması için daha fazlasının gerekli olduğu anlamına geliyor. Darbeye karşı sert bir tutum benimseyen ve 25 Ekim'den önceki duruma dönülmesi için uluslararası hamleleri koordine eden Amerikan yönetimi, durumu takip ettiğini, daha fazla adım ve ilerleme beklediğini belirtti. Geçiş sürecinin ilerlemesi için daha fazla baskı yapmak amacıyla, başta AB olmak üzere Batılı ortaklarıyla birlikte, Sudan'a yapılan mali yardımın yeniden başlamasının bazı şartlara bağlı olduğunu duyurdu. Bunlar, geçiş döneminin tamamlanmasını sağlamak için önümüzdeki günlerde ve haftalarda alınacak önlemler, barışçıl göstericilere yönelik şiddetin durdurulması, darbeden bu yana 41 kişinin ölümüne yol açan ağır ihlallerin araştırılması ve sorumlulardan hesap sorulmasıdır.
Bu kaygı ve ihtiyat neden?
ABD'nin başını çektiği bu ülkeler, askeri ve sivil unsurlar arasındaki ortaklık formülünün devamını destekleseler de, anlaşmanın sadece dış baskıyı hafifletmek için yapılan bir manevra olduğuna dair korkular var. Askeri bileşen ve onunla müttefik olan tarafların daha sonra geçiş sürecini engellemeye çalışmalarından endişeleniyor.
General Burhan ve Hamduk arasındaki siyasi anlaşmanın imzalanmasından önce, özellikle Amerikan baskısı çok yoğundu.  Kongre, Sudan'da Demokratik Geçişi Destekleme Yasası’na askeri liderlere, Hızlı Destek Güçlerine ve bazı kurumlarına karşı seçici yaptırımlar içeren bir değişiklik eklemek için harekete geçmişti. Birçoğunun görüşüne göre bu baskı, askeri bileşenin Kongre'nin bu değişikliği kabul etmesini engelleyeceğini umarak Hartum'da siyasi anlaşmanın imzalanmasını hızlandırılmasının arkasındaki nedendi. Ancak Washington'un durumu ve gelişmeleri izleyeceği yönündeki tutumunun, tüm baskı kartlarını elinde tutmak istediği anlamına geldiği açık ve net.
Ayrıca meydana gelen şiddetli tıkanıklığın, kontrolün kaybedilmesine ve durumun patlamasına yol açabileceğine dair korkular da var. Tehlike şu ki, Sudan tarihinde ilk kez milisler de darbe denklemine dahil oldu ve silahları Hartum'un göbeğinde bulunuyor.
Aylar önce Darfur bölgesine vali olarak atanan Sudan Kurtuluş Hareketi'nin lideri Arko Minawi, iki gün önce bir televizyon kanalına verdiği röportajında ​​bu karmaşık ve rahatsız edici hesapları teyit edercesine; ortaklığımız feshedilirse, topyekün bir savaş çıkar uyarısı yaptı. Minawi bu sözleri ile Cuba Barış Anlaşması'nı imzalayan hareketlerin “iktidara ortak olma ve paylaşma” hakları olarak gördükleri hususa atıfta bulunuyordu. Bu hareketlerin çoğunun veya hepsinin 25 Ekim darbesini desteklediği ve katıldığı biliniyor. Keza Hamduk ile Burhan arasında imzalanan anlaşmayla sonuçlanan hamlelere de.
Bu hareketlerin silahı ve hızlı desteği önümüzdeki dönemde çok büyük bir meydan okuma oluşturuyor. Bu dosyadaki çoğu şey, geçiş döneminin geri kalanının nasıl yönetildiğine bağlı olacak. Hamduk'un hamlesinin etrafında gecikmeli de olsa bir birleşme gerçekleşecek mi, yoksa askeri bileşeni alaşağı etmek için gösteriler ve kanlı çatışmalar devam edecek mi?
Yurtiçinde ve yurtdışında birçok taraf, ilgili tüm komplikasyonlara nazaran, askeri bileşeni yönetimden uzaklaştırmanın zor olduğunu düşünüyor. Çünkü bu çok kan dökülmesi anlamına geliyor. Bu nedenle, söz konusu taraflar, geçiş döneminin sonuna ulaşılması ve demokratik seçimlerin yapılması umuduyla sivil ve askeri bileşenler arasındaki ortaklığın anayasal belge temelinde sürdürülmesi çağrısında bulundular.
Mevcut durum, milislerin siyasi denklemde yeni bir figür olarak mevcudiyetleri ve son darbedeki rolleri ışığında, hakim görüş; ordu onların tarafını tutmadıkça, gösterilerin tek başına rejimi deviremeyeceğidir. Bu durumda bile, ordunun bölünmesi ve ordu ile milisler arasında kanlı çatışmaların patlak vermesi riski var.
Her halükarda bazılarının orduyu hedef almaları nedeniyle şu anda ordu ile devrim güçleri arasında bir çatlak oluşmuş durumda. Her türlü anlık hesaplardan bağımsız olarak bu çatlağı kapatmak, birçok çakışan çıkarla çevrili çalkantılı bir bölgede bulunan Sudan'ın geleceği için gerekli ve önemlidir. Bu davranış, silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılması, silahlı hareket unsurlarının kapasite yettiğince orduya entegre edilmesi, entegre edilemeyenlerin terhis edilmesinden sonra silahın yalnızca düzenli kuvvetlerin elinde olması konularının ele alınmasına kapı aralayacaktır.
Sokağın darbe karşıtı gösterilerinin devam ettiği bir dönemde Hamduk'un siyasi anlaşmayı imzalaması konusundaki görüş ayrılıkları, mevcut durumun hassasiyeti ile açıklanabilir. Devrimin destekçileri arasında bile Hamduk'un akan kanı durdurmak için akıllıca davrandığına dair birçok ses yükseldi. Bunlara göre Hamduk bu sayede ayrıca Sudan'ın son iki yılda uluslararası açılım ve bunun sonucunda ekonomik yardım ve borçların silinmesi gibi elde ettiği her şeyi kaybetmemesini, en önemlisi, Sudan'ın aklı başında hiç kimsenin istemediği bir savaşa yol açabilecek bir şiddet sarmalına kayması korkularını engelledi. Elbette bunun aksine inananlar, siyasi anlaşma ve Hamduk’a geniş çaplı ve güçlü eleştiriler yöneltenler de var. Bunlara göre, Hamduk ve anlaşma, devrimi engelledi. Askeri bileşen ile milislerden, İslami hareketten, halihazırda geçiş döneminde siyasi katılım tabanının genişletilmesi sloganı kapısından yönetime geri dönmeye çalışan Beşir rejiminin kalıntılarından oluşan müttefiklerinin devrilmesini önledi.
Gerçek şu ki, siyasi anlaşma ile sonuçlanan arabuluculuk ve müzakerelere Özgürlük ve Değişim Güçleri’nden bazı siyasi güçler de katıldı. Hamduk isim açıklamadan buna değinirken,  Arko Minawi bu isimlerden bazılarını açıkladı. Daha sonra başka isimler de ortaya çıkacaktır ve Başbakan’ın kendisi önde olsa bile bu anlaşmayı imzalarken yalnız olmadığı görülecektir.
Tüm okları Hamduk'a yöneltmek yerine, Özgürlük ve Değişim Güçleri saflarını toplamalı ve Sudan'ın içinden geçtiği bu en tehlikeli durumun nasıl çözüleceğini tartışmak için toplanmalı. Sivil bileşen içindeki anlaşmazlıkların darbenin önünü açtığı ve bu anlaşmazlıkların devam etmesinin ülkeyi tehlikelerle dolu belirsiz bir geleceğe doğru iteceği bir sır değil. Siyasi anlaşmayı desteklemek veya karşı çıkmak bir yana, çözüm, karşı taraf üzerinden çıkar elde etmeye çalışmak, aşırıya kaçmak veya pazarlıklar yapmak değil, ülkeyi demokrasi noktasına getirecek ve şiddet hatta savaş uçurumuna sürüklenmesini önleyecek bir yol haritası üzerinde anlaşmaya varmaktır. Çünkü ülke hala uçurumun kenarında.